ABD, iki ay önceye kadar Rusya'ya karşı pozisyon almakta tereddüt eden AB'yi pek çok yaptırıma ortak ederek Moskova karşısında konumlandırmayı başardı.
Ama asıl mesele Rusya'ya enerji yaptırımı uygulamak ve Rusya'ya destek vermesi halinde Çin'e ikincil yaptırım uygulamak. Zor.
ABD-AB olur da vites artırarak, Rusya'ya enerji yaptırım uygulasa bile Çin, Rusya'nın alıcısı olmayı (elbette AB'nin ödediğinden daha düşük bir bedel üzerinden) kabul edebilir.
Bu durumda ABD-AB'nin vitesi yeniden artırması ve Çin'e de ikincil yaptırım uygulaması gerekecek.
Fakat şimdilik bu ihtimaller çok düşük. Çünkü böyle bir durumda AB'nin tam olarak resesyona gireceği konuşuluyor. Çarşıyı ciddi halde karıştıracak ihtimaller bunlar.
Ama Ukrayna direnmeyi başarır ve Putin Kiev'i Halep'e çevirirse o zaman neler olabilir meçhul.
ABD en başından bu yana kartları idareli kullanıyor. Normali de bu. Ukrayna'da sokak savaşları başladı sayılır. Şiddeti artınca AB'nin de enerji yaptırımlarına kayıtsız kalmaması için baskı gelecektir.
Neresinden bakarsak bakalım, çok kan akacağa benziyor maalesef.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Atatürk'ün çok bilinen ama tam olarak anlaşılamayan sözü... Dünyanın adım adım savaş dönemine yürüdüğü bir dönemde Atatürk'ün bu sözü söylemesine neden olan etkenler bugün de geçerlidir.
Türkiye'nin bu söze sıkıca tutunması gerekiyor. Çünkü...
1* Atatürk karakter olarak barış adamıydı. Hayatının hiçbir döneminde İskender gibi Napolyon gibi ihtiraslı liderlerin sahip olduğu yayılmacı arzulara sahip olmadı.
Hatta kendisini Napolyon'a ve İskender'e benzetenlere karşı çıktı. Onlardan farklı olduğunu düşünüyordu.
2* İskender'i memleketini unutup uzak diyarlarda savaştığı için eleştiriyordu. Napolyon'u ise kişisel ihtirasları nedeniyle Avrupa'yı kana bulamakla suçluyordu.
Ona göre savaş bir milletin onu öldürmek isteyenlere karşı ölmemek için başlattığı bir hareket olduğu sürece meşruydu.
Yüz yıl önce Milli Eğitim'i ABD'ye verebilmek için önce ortada Milli Eğitim olması lazım. Bu palavraları bir kenara bırakalım. Size gerçekleri yazayım.
Eğitim Bakanlığı'nın 1893 tarihli raporuna göre o tarihte Osmanlı genelinde 4572 MİSYONER okulu bulunuyor.
1* Osmanlı Devleti 1830'lardan itibaren adeta MİSYONER pazarı haline geldi. İngiltere ve Fransız misyoner teşkilatları ülke genelinde okullar üzerinden adeta işgal başlattı.
1893'e gelindiğinde toplam okul sayısı 4572 oldu. Belgesini de vereyim. Sonra lafı edilmesin.
2* Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin Yıldız Perakende Maârif Nezareti Maruzatı'ndaki 3 numaralı dosyasının 31 numaralı gömleğinde yer bu araştırmaya ilişkin rapor yazılı.
1900 yılında ABD'nin sadece Anadolu'da 417 okulu ve 17556 öğrencisi vardı. Ve bunlar sıradan okullar değil.
Rusya, Ukrayna Savaşı'nda nasıl başarısız oldu? Çin pozisyon mu değiştiriyor? Hindistan ve Türkiye'yi bekleyen tehlike ne? Savaşta şimdiye kadar neler oldu ve şimdi ne olacak? Büyük bir yıkım yaklaşıyor.
Gelin anlatayım.
1* Rusya sürecin en başında, diplomasi masasının kilitleneceğini ve sahaya ineceğini tahmin ediyordu. Bu nedenle tüm stratejisini Donbas'ı tanımak ve akabinde Zelenski'yi devirip Rus yanlısı bir hükümet getirmek üzerine kurmuştu.
2* Süreç tam da beklendiği gibi gerçekleşti. Rusya, Ukrayna ordusunu devre dışı bırakacak türden hava taarruzu ve siber saldırı başlatıp kilit şehirlere yüklendi.
Hesaplamalara göre 5-7 gün içerisinde kilit şehirler düşecek ve hükümet devrilecekti.
Rıfat Börekçi çok mert, çok şahsiyetli ama bir o kadar da talihsiz biri. Atatürk'e karşı olmadığı için dini çevreler tarafından adı anılmıyor. Atatürkçü çevreler de niyeyse onun kıymetini anlayabilmiş değil. Haliyle adı tarihe karışıyor. Öne çıkarılmıyor.
Bugün ölüm yıl dönümü.
Rıfat Efendi Atatürk'ün Ankara'ya geldiği dönemde ona destek veriyor. Topladığı parayı maddi sıkıntı yaşayan Milli Mücadele grubuna bağışlıyor. İdam fetvasına karşı Ankara Fetvası'nı yayınlatarak karşı duruyor.
Parayı bağışladığı anı da çok ilgi çekicidir.
Atatürk, paranın mali işlere bakan Mazhar Müfit Bey'e teslim edilmesini istiyor. Rıfat Efendi teslim için gittiğinde Müfit Bey'in çekmecesinde sadece iki şeker kalmıştır.
Müfit Bey bu nedenle "sanırsam kahve sevmezsiniz" diye latife yapıyor.
Sene 1937.. O dönem, Hitler Almanyası, Çekoslovakya'nın Südet bölgesine göz koymuş durumda. Prag ise direniyor. Tüm Avrupa, krizin savaşa neden olmasından tedirgin. En çok da savaşın başlamasıyla yutulacağının farkında olan Romanya..
O günlerde Romanya kralı Atatürk'e geliyor.
Romanya Kralı Karol, Atatürk'le görüşmesinde Südet krizinden bahsediyor ve bir ricada bulunuyor: Çekoslovak lider Beneş'le görüşmesini ve Südet'i Almanlara bırakmasını nasihat etmesini istiyor.
Böylece kriz çözülecek, savaş riski dağılacak ve Romanya tehditten kurtulacaktır.
Esasen bir kralın, uluslararası bir sorunu çözebilmek için Atatürk'ten yardım talep etmesi, Atatürk'ün o dönem için nasıl itibar sahibi olduğunu yansıtmak açısından önemlidir.
Fskat Atatürk bu ricayı duyduğunda şaşırıyor. Şöyle söylüyor:
#Bergen'in ölümünü hiçbir zaman sadece "bir kadının öldürülmesi" olarak görmedim.
O, toplumsal yozlaşmadan çarpık aile yapısına, kadını ikinci sınıf gören zihniyetten sanatı ahlaksızlık kabul eden anlayışa uzanan çürümenin cesaretlendirdiği bir cani tarafından katledildi.
Bergen çocukluğundan itibaren ailenin sağlayabileceği maddi ve manevi katkıdan yoksun büyüyor. Tutkulu olduğu mesleğe yönelirken hep bunun eksikliğini yaşıyor.
Hatta icra ettiği sanat nedeniyle dışlandığı bile oluyor.
En verimli çağında kadını ikinci sınıf gören zihniyetin yetiştirdiği bir cani tarafından aldatılıyor. "Kadının kariyeri üzerinde söz hakkı bulunan erkek" cüretiyle mesleğinden men ediliyor.