M.Ö. 3000’li yıllardan bu yana biliniyordu ve ilk sızıntıların fark edildiği yer de -hala bu sebeple savaş coğrafyası olan- Bağdat’tı.
M.Ö. 4. yüzyılda da Çin’de ısıtma ve aydınlatma amacıyla kullanıldığı bilinmektedir.
1853 yılında Ignacy Lukasiewicz tarafından ham petrolden gazyağı (kerosen) damıtıldı.
Bundan önce benzer bir işlem 1846’da Abraham Gesner tarafından yapılmıştı, ama o gazyağını kömürden damıtmayı başarmıştı.
Lukasiewicz, aynı zamanda ilk gaz lambasını yapan kişidir.
27 Ağustos 1859. Girişimci Edwin Drake Pennsylvania'nın batı kesiminde zaman zaman köpürerek toprak üzerine çıkan ham petrolün damarını bulmayı umuyordu. Bu kahverengi kaya petrolü tabir edilen yakıtı rafine edecek ve giderek daha pahalanan balina yağı yerine
lambalarda kullanılmak üzere gazyağı haline getirecekti.
Drake'in sondaj ekibi sıkışmış bir ham petrol rezervine rastladı ve petrol toprağın 21 metre altından yeryüzüne fışkırmaya başladı.
1864'te ilk kuyunun bir kaç kilometre güneyinde Pithole'da rastlanan damar
geleceğin habercisiydi. New York Times'a göre o sırada kuyunun 10 kilometre yakınında yaşayanların sayısı elliyi geçmiyordu.
Bir yıl sonra ise en az 10 bin nüfusu ve 50 otel, büyük bir postane, iki telgraf ofisi ve onu aşkın geneleviyle Pithole kenti oluşmuştu.
Edwin Drake 19 yüzyıl ortalarında, gazyağını satıp satamayacağından emin değildi ama içten yanmalı motorların icadı ile bu bir soru olmaktan çıktı.
Petrol çoğunlukla sıvı halde bulunan, çeşitli renklerde bulunabilen, yağ kıvamında bir maddedir.
Yoğun, kolaylıkla alev alabilen petrol, yeryüzünde doğal olarak bulunan katı, sıvı ve gaz haldeki hidrokarbonların bir karışımıdır
Petrol kelimesi Latince "petra" ve "oleum" kelimelerinden türemiştir. Petra, Latince "kaya" anlamına gelirken, oleum kelimesi de "yağ" anlamına gelir
Ham petrolün rengi çıkarıldığı yere göre farklılık gösterebilir. Petrolün renginin değişkenlik göstermesinin sebebi, içeriğinde bulunan hidrokarbonların çeşitleri ve karışım oranlarındaki farktır.
Petrol, denizde yaşayan “bitkilerin” ve hayvanların çürümesiyle oluşan
bir mineral yağdır. Hayvan ve bitki kalıntılarının çürümesinin ardından belirli bir yoğunlukta ve kalınlıkta tabakalar halinde “milyonlarca yıl” boyunca kaldıktan sonra bu tabaka içerisinde yalnızca mineral yağlar kalır.
Ağır çamur ve kaya tabakalarının altında milyonlarca yıl boyunca kalan bu bitki ve hayvan kalıntıları, petrol veya doğalgaza dönüşmektedir. 17. yüzyılda Bakü’yü ziyaret eden Evliya Çelebi “Bakü kalesinin çevresindeki 500 kadar kuyudan asidi arıtılmış
siyah ve beyaz yağlar çıkarılıyor” diye yazmıştı.
O zamanlar petrol öncelikle yakacak olarak, tıbbi tedavilerde ya da askeri amaçlarla kullanılıyormuş.
Samuel Martin Kier, Amerikalı petrol arıtma endüstrisini kurmakla tanınan Amerikalı bir mucit ve iş adamıydı.
ABD'de ham petrolü lamba yağına rafine eden ilk kişiydi.
Kier, 1840’lı yıllardan beri aileden gelme tuz kuyusu işindeydi ve petrol sızıntıları tuz kaynaklarını kirletiyordu. Kier de buna çözüm olarak petrolü atıyordu.
Adına önce ‘Kaya Yağı’, sonra da ‘Seneca Yağı’ dediği
bir madde geliştirdi ve satmaya başladı 1848’de de yine petrolden ürettiği bir merhemi patentini de alarak tanesi 50 Cent’ten satmaya başladı
Kier kendi ürettiği yağ ile çalışan bir lamba da icat etti
Drake’in açtığı ilk kuyu o dönemlerde ancak 25-30 varil petrol çıkarabiliyordu
1872 yılına gelindiğindeyse, açılan kuyuların da sayısına paralel olarak varil sayısı 15 bin-16 bin arasındaydı.
Royal Dutch Petroleum adlı Hollanda kökenli şirket, 1890’lı yıllarda Endonezya’da petrol arama çalışmalarına başlamıştı.
Shell ise kurucusu Marcus Samuel’in oğlu Marcus Samuel Jr. zamanında ise petrol ihracatına başladı. O sıralar petrol işi tamamen Rockefeller yönetimindeki Standard Oil’in elindeydi.
Standard Oil’e karşı birleşmenin daha iyi olacağına karar verdiler ve
1903 yılında Asiatic Petroleum Company’yi kurdular.
1907’de Royal Dutch/Shell Şirketler Grubu oluşturuldu.
1901 yılında İran’da petrol bulundu. Bu keşif İran üstündeki İngiltere-Rusya rekabetini derinleştirdi. Rekabette BP’nin üstün gelmesiyle (o zaman adı BP değildi),
özellikle 1908’den sonra İran’da bir üretim patlaması yaşandı. 1909 yılında Anglo-Persian Oil Company kuruldu.
1911 yılında Standard Oil Company, Amerikan mahkemelerince pek çok parçaya bölündü: Exxon, Chevron, Mobil, Amoco, Conoco.
1918’den itibaren İngiltere Irak’taki olası petrol yataklarına gözünü dikti.
14 Ekim 1927’de Kerkük’te petrol bulundu. 1928’de yapılan Kızıl Hat Antlaşması (Red Line Agreement) gereği petrol arama ve çıkarma faaliyetleri İngiliz ve Amerikan firmaları arasında bölüşüldü.
Yapılan antlaşma gereği, antlaşmaya dahil olan şirketler dışında hiçbir şirkete bu coğrafyada petrol arama izni verilmemiştir. Dahası, şirket çıkarlarını savunmayan, işbirliğine yanaşmayan hükümetler devrilmiştir (İran’da Muhammed Musaddık, Irak’ta Abdülkerim Kasım hükümetleri).
1938 yılından itibaren Kuveyt-Bahreyn-Suudi Arabistan üçgeninde bir petrol üretim patlaması yaşanmaya başlandı.
Henüz uğruna savaşların yapılmadığı dönemlerde petrol, şehirleri ateşe vermek suretiyle bir silah olarak da kullanıldı
Ortadoğu’nun tarihinde sınırları belirleyen savaşlar ve milletler değil, petrol alanları ve bunları kontrol eden kabile reisleridir.
Arap ülkelerinin¸ petrol sayesinde¸ batılılarca kurdurulan irili ufaklı devletlerle (petrol emirlikleri) siyasi bağımsızlıklarına kavuştukları
tarihen ortadadır.
Zengin petrol rezervlerinin¸ devlet tanımına uymayan ülkelerde ve bölgelerde yer almasından ötürü¸
ya bir takım şirket veya kumpanyalar devlet şekline büründürülmüş veya kabileler ülke kisvesine girdirilmiş ya da her ikisinin karışımı olmuştu
Romalı eczacı Phiny’nin değerlendirmesine göre petrol, kanı durduruyor, yaraları iyileştiriyor, göz katarağını tedavi ediyor, nikris hastalığında cilt üzerinde ilaç olarak kullanılıyor, diş ağrısına iyi geliyor, müzmin öksürüğü yatıştırıyor, nefes darlığını gideriyor,
romatizmayı geçiriyor, yüksek ateşi düşürüyor. Petrol günümüzde de ilaç yapımında kullanılan en temel maddelerden biri.
Venezuela petrol bakanı olan Juan Pablo Perez Alfonso 70'lerde petrolü "şeytanın dışkısı" diye tanımladı ve "Şeytanın dışkısında boğuluyoruz" dedi.
Cumhuriyet'in beşinci yılında devrimler yapılırken Mustafa Kemal ve arkadaşları devrimlerin en önemli, en büyük adımını atmaya hazırlanırlar.
Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllarca Arap alfabesini kullanmıştır.
Bu alfabe Arapçanın doğasına yatkındır; bağlantılı dil özelliği taşıyan Türkçenin doğasındaki sesleri yansıtmaktan uzak bir dizgedir; Türkçenin ünlü seslerini göstermemekte; h, k, s gibi kimi ünsüzler için birkaç ayrı harf kullanılmaktadır.
19. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul ve Anadolu'da Rum ve Ermeni harfleriyle basılan gazete ve kitaplar önemli bir sayı tutmaya başlamıştı. Bu yayınların kazandığı popülerlik, Türkçenin Arap yazısından başka yazıyla da yazılabileceği düşüncesinin benimsenmesine yardımcı oldu.
Gerçekte yaşayıp yaşamadıkları, yaşadılar ise de nerede bulundukları kesin olarak bilinmiyor.
Yapılan kültür araştırmaları ve rivayetlere göre Bursa'da Ulucami'nin imalatı esnasında çalışan 2 işçi oldukları belirtiliyor.
(Kambur Bali Çelebi) Karagöz, demirci ustası,
(Halil Hacı İvaz ) Hacivat ise duvarcı ustası.
Gölge oyunu tekniğinin Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya başlandığı hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Bir görüşe göre Çinlilerden Moğollara onlardan da Türklere geçmiştir.
Daha sonra da Türk akınlarının istikametine paralel olarak batıya geçmiştir.
Bu tekniğin Türk halk kültüründe ortaya çıkışı ve ne zaman Karagöz ve Hacivat olarak biçimlendiği hakkında değişik görüşler vardır.
22 Mayıs 1895’te İstanbul’da, konak yaşamının hüküm sürdüğü bir atmosferde dünyaya gelir.
Babası Hasan Sırrı Bey, eğitim alanında bakanlıkta çalışmış olması bir yana Shakespeare’den iki de oyun çevirir.
Annesi Melek Hanım emekli asker İbrahim Paşa’nın kızıdır.
Erken Cumhuriyet döneminin kendine has yazarlarındandır Nahid Sırrı Örik.
Henüz dört yaşındayken anne babasının ayrılmasıysa, üvey anne ve babanın yanında geçireceği bir çocukluğa neden olur.
Nahid Sırrı Örik, ilk eğitim macerasına evde, özel hocalarla başlar ve Fransız ekolü ile yetiştirilir. Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak okusa da öğrenimini tamamlayamadan buradan ayrılır. 1915 ile 1928 yılları arasında Avrupa’da bulunur.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, yani herkesin daha aşina olduğu ismiyle Sovyet Rusya’nın yıkılmasının üzerinden yıllar geçti.
Döneminin adeta bir kapalı kutusu olan Sovyetler Birliği döneminin en büyük miraslarından bir tanesi de
Kızıl Ordu Korosu’dur.
Koro 1928 yılında dönemin Sovyetler Savunma Bakanı Kliment Voroshilov’un isteği üzerine Alexander Alexandrov tarafından Moskova Merkez Ordu Kulübü’nde kurulmuştur.
Koro ilk kurulduğu zaman 12 asker, bir vokal ve bir akordeon sanatçısına eşlik eden iki dansçıdan oluşmaktaydı. Koro ilk resmi konserini ise kurulduktan yaklaşık bir sene sonra 1929 yılında Sovyetlerin Doğu topraklarında demiryolu inşaatında çalışan askerler için vermiştir.
Oyunlarının temalarını güncel sorunlara dayandırdığı için ‘tiyatro karikatürcüsü’, ‘toplumsal ajitatör’ ve ‘radikal palyaço’ olarak nitelendiriliyordu. Aykırı solcu kimliğiyle siyaset dünyasına sert göndermelerinden ötürü, ‘koronun dışında kalan solun adamı,
bayraksız militan’ olarak da anılıyordu.
İtalyan halk tiyatrosu geleneğinin son temsilcisi oyuncu, yazar ve yönetmen Dario Fo .
Sanatçı kimliğinin yanı sıra muhalif tavrıyla da öne çıkan büyük usta dünyadaki politik olaylara duyarlı olması ve
iktidar ve otoritelere sözünü esirgemeden konuşmasıyla da tanınıyordu.
24 Mart 1926'da İtalya'nın kuzeyindeki Sangiano kasabasında dünyaya gelen Dario Fo, sosyalist fikirlerle anne-babası aracılığıyla tanıştı. Demiryolu istasyon şefi olarak çalışan, amatör aktörlük de yapan
Evliya Çelebi hakkında şöyle yazar:
“İstanbulun izdiham ve güzide yerinde Ali Osmanın hazinei azimi bir bezazistandır ki güya Kal’ai Kahkaha’dır”
Herhangi bir alışveriş kültüründen çok daha fazlasını barındırır Yüzyıllardır popülaritesini yitirmemesinin nedeni de aslında budur
Kapalıçarşı sadece İstanbul’un değil, dünyanın da en büyük ve en eski çarşılarından biri.
Kapalıçarşı’nın inşası için ilk çalışmalar 1455-56 yılı kışına, yani Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan hemen sonrasına dayanıyor.
Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Kapalı Çarşı, üzeri kubbelerle örtülü bir alışveriş pazarıdır. Geçmişteki adı “Çarşu-yı Kebir” olarak ta bilinen bu tarihi alanın ana omurgasını iki bedesten oluşturur.