1941 Haziran’ında Nazi Almanyası’nın SSCB’ye saldırısı, ilk günlerde müthiş bir hızla ilerliyordu.
Bir gece Kremlin’den çıkıp kır evi Kuntsevo’ya doğru hareket ettiklerinde, Stalin ilk kez çökmüş bir halde göründü.
Şöyle diyordu:
“Her şey kaybedildi. Artık bırakıyorum. Lenin ülkemizi kurdu ama biz onu mahvettik.”
Çevresindekiler çok şaşırmış, Stalin’in ne yapmak istediğini anlamamışlardı.
Bunun, Stalin’e olan sadakatlerini ölçmeye yönelik bir plan olduğunu düşündüler.
Stalin ertesi gün Kremlin’deki ofisine gelmedi.
Herkes Stalin’e ulaşmaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordu.
Diktatör bir sonraki gün de ortalarda yoktu.
Bu sırada hızla ilerlemeye devam eden Almanların karşısında Sovyet orduları perişan oluyordu.
Ülke başsız kalmıştı.
Bunun üzerine Komünist Parti’nin yöneticileri toplandılar.
Stalin’in görevden alınmasını öneren Lenin’in vasiyetinin okunmasından bu yana, yani 16 yıl sonra ilk kez Stalin’i iktidardan indirme şansı ellerine geçmişti.
Ancak bu 16 yıl içinde öyle bir terör uygulanmış ve Stalin’in adı zihinlere öylesine kazınmıştı ki, deneyimli parti liderlerinden hiçbiri ilk adımı atmaya cesaret edemiyordu.
Sonunda, gençlerden Voznesenski, Stalin’in bir numaralı yoldaşı Molotof’a, kendilerine liderlik etmesini, onu takip edeceklerini söyledi.
Ürkek Molotof bu teklif karşısında şoke olmuştu, ne yapacağını bilemiyordu.
Hep beraber Stalin’in kır evi Kuntsevo’ya gitmeye karar verdiler.
Eve girdiklerinde karşılarında tükenmiş, neredeyse delirmiş bir halde olan Stalin’i buldular.
Stalin her şeyin bittiğini, Lenin’in mirasına sahip çıkamadıklarını söylüyordu.
Sonra parti yöneticilerine baktı.
O güne kadar Stalin’in daveti olmadan onun evine gelmek görülmüş şey değildi.
Stalin’in yüzünden endişe okunuyordu.
Bu anda her şey olabilir, kendisinin görevden alındığı söylenebilir, hatta hemen idam edilebilirdi.
Böyle bir ruh hali içinde kritik soruyu sordu:
“Neden geldiniz?”
(devamı yarın)
İstemem, yan cebime koy
Stalin o anda odada bulunanlardan ne kadar korkuyorsa, parti yöneticileri de Stalin’den o kadar korkuyorlardı.
Bu nedenle hiç kimse Stalin’i indirme inisiyatifini gösteremedi.
Molotof, eğer biri çıkıp da kendisini Stalin’i devirmeye yönlendirmeye kalkarsa, o aptalı lanetleyeceğini söyledi ve Stalin’den tekrar başlarına geçmesini istedi.
Stalin oyunu kazanmıştı ama zaferini perçinlemek için kendisini ağırdan satmaya karar verdi:
İnsanlara umut verecek, ülkeyi nihai zafere götürecek kişinin kendisi olduğundan emin değildi.
Acaba daha iyi adaylar bulunabilir miydi?
Bunun üzerine, az önce birbirlerinin arkasına saklanıp Stalin’e karşı ilk adımı başkasının atmasını uman dalkavuklar sürüsü, bir anda Stalin’i övme yarışına girdiler.
Ondan daha iyi bir adayın olmadığı konusunda herkes hemfikirdi.
Stalin’in bu halinin ne kadarının gerçek ne kadarının rol olduğu üzerinde çok tartışılmıştır.
Minsk kentinin kaybedilişinin ve Alman taarruzunun başarısının kendisini çok yıprattığı bir gerçektir.
Diğer yandan, tam bir kitap kurdu olan Stalin, tarihi çok iyi biliyordu.
Böyle kriz zamanlarında, Makedonyalı Büyük İskender’den Rus Çarı Korkunç İvan’a kadar, tahttan çekilme tehdidiyle çevresindekilerin sadakatini ölçme ve eskisinden daha güçlü bir şekilde tekrar iktidara sahip çıkma oyunundan haberi olmaması mümkün değildi.
Bu oyunun bir faydası da, olası bir başarısızlık halinde Stalin’in, suçu kendisini seçenlerin üzerine atabilmesine olanak tanımasıydı.
Shakespeare, çok sevdiğim III. Richard trajedisinde, tarihte düzenli olarak tekrarlanan bu sahneyi anlatır.
İngiltere tacına sahip olmak isteyen Gloucester Dükü Richard, kendisine sunulan tacı kabul etmez görünür, çevresindekiler ise onu ikna etmeye çalışırlar:
“RICHARD GLOUCESTER
(…)
Kusurlarım öylesine bol ve yaman ki,
Enginlere açılmaya çekinen cılız bir tekne gibi,
Büyüklüğüme sığınıp, orada gizleneceğime,
Şatafatlı mevkiimin dumanında kaybolacağıma,
O büyüklükten kaçıp gizlenmek daha işime geliyor.
Tanrı’ya şükür eksikliğim duyulmuyor. Çünkü,
O kadar çok eksiğim var ki, size yararım olmaz.
BELEDİYE BAŞKANI (Richard’a)
Lütfen, Sayın Lordum, yurttaşlarınızın dileği bu.
BUCKINGHAM (Richard’a)
Size sunulan bu sevgiyi reddetmeyin, yüce Lordum.
CATESBY (Richard’a)
Sevindirin onları, Lordum, bu meşru isteklerini kabul edin.
RICHARD GLOUCESTER
(…)
Kuzen Buckingham, ve siz, sağduyulu, basiretli insanlar,
Madem siz, ben istesem de istemesem de,
Kaderin yükünü sırtıma vurup,
Onu taşımaya layık gördünüz beni,
Bana da bu yüke katlanmaktan başka çare kalmıyor.
Ancak bilin ki, bana kabul ettirdiğiniz bu durum
Kapkara bir rezalete veya çirkin söylentilere yol açarsa,
Bu işi sizin zorunuzla yapmış olmam
Beni her türlü kötü leke ve kirden uzak tutacaktır.
Çünkü, bu işte ne kadar gönülsüz olduğumu
Tanrı biliyor ve siz de biraz görüyorsunuz"
Sonuçta Stalin gücüne tekrar kavuşmuştu.
Stalin’in yerine Molotof’u öneren genç idealist Voznesenski’ye ne mi oldu?
1.DS’nın başladığı 1914 yılına gelindiğinde Alman doktorlar pek çok salgın hastalığın nedenini tespit etmiş ve bu hastalıkların engellenmesine yönelik olarak hijyenin önemine dikkat çekmişlerdi.
Alman Hijyen Müzesi, kuruluş 1912
Bir organizmanın güçlü ve sağlıklı olması için, kendisine zarar verebilecek mikroplardan arındırılması gerekiyordu.
Bu görüş tıp alanıyla sınırlı kalmadı, politikada da “ırksal hijyen” kavramıyla kendisine yer buldu:
Bir insan topluluğunun “güçlü ve sağlıklı” olabilmesi için, “mikroplardan”, “toplum içindeki pisliklerden” arındırılması gerekiyordu.
1943 Temmuz’u başında Hitler Polonya’daki “Kurt İni” isimli karargahında, generallerine saldırı planını açıklarken, onları uyarmayı da ihmal etmiyordu:
Saldırının başarılı olması, düşmana yapılacak sürpriz unsurunun kaybedilmemesine bağlıydı.
Bu nedenle saldırının başlama zamanını düşman kesinlikle bilmemeliydi.
Hitler’in bilmediği ise, Kurt İni’nde bir köstebek olduğuydu.
Hitler’in 1943 yılının en büyük saldırısını generallerine açıklamasının üzerinden bir gün bile geçmeden Kruşçev ile Komutan Vatutin, kendilerine ulaşan istihbaratı değerlendiriyorlardı:
“Faşistler 3 ila 5 Temmuz arasında filanca noktalardan saldıracaklar.”
Rusya’da yağmurların başladığı sonbahar ile karların eridiği ilkbaharda, ana yollar haricindeki toprak yollar, çamur deryasına döner.
Bu çamur öyle yoğundur ki, yılın bu iki dönemini ve bu aylardaki yolların halini tanımlamak için Rusça’da ayrı bir kelime vardır: “Rasputiça” (Yolsuz Dönem).
3 Eylül 1941’de yağan yağmurlarla birlikte işte bu Rasputiça başlamıştı.
Çamur o kadar fazlaydı ki, Alman ordusu Rus topraklarında eskiden olduğu gibi bir günde 30 değil, sadece 5-6 kilometre ilerleyebiliyordu.
İnsanlar Auschwitz’e trenle vardıklarında ilk yapılan şey, çalışmaya uygun olup olmadıklarının kamptaki doktorlar tarafından tespit edilmesiydi.
Buna “ayıklama” deniyordu.
Kurbanları üzerinde yaptığı deneyler nedeniyle “Ölüm Meleği” lakabıyla anılan Auschwitz’in ünlü doktoru Josef Mengele, insanlar trenden indiklerinde operet ya da vals çaldırır, kendisi de bir orkestrayı yönetiyormuş gibi ellerini sallayarak insanları sağa sola yönlendirirdi.
Sağa ayrılanlar çalışmaya uygun olanlardı, diğerleri doğrudan gaz odalarına gönderiliyorlardı.
Bu aşamada çok acıklı sahneler ortaya çıkıyor, özellikle küçük çocuklar annelerinden ayrılırken çocuklar ve anneleri çığlık çığlığa ağlayıp bağırıyorlardı.
Hitler’i ekonomik kriz iktidara getirdi diyebilir miyiz?
Ekonomik krizler bir ülkenin radikalleşmesinde etkili olabilirler ancak bunlar zorunlu olarak faşizme yol açmadığı gibi faşizmin ön koşulu da değillerdir.
Nitekim 1929 Buhranı’ndan etkilenen ABD, İngiltere ve Fransa faşizmi seçmemiş, buna karşın Mussolini ekonomik kriz yokken iktidara gelmişti.
Yalnızca Almanya ve İtalya’da değil, İspanya, Romanya, vb. Avrupa’daki diğer ülkelerde faşizmin iktidara gelmesinde şu etkenlerin de önemli olduğunu görüyoruz:
22 Haziran 1941’de Hitler’in SSCB’ye saldırısı başladığında Stalin, Kremlin’den on kilometre uzaktaki kır evinde uyuyordu.
Stalin’in kır evi, Kuntsevo. Diktatör, 1953’te son nefesini burada verecektir.
Rus komutanlara cepheden telefonlar yağıyor, Almanların saldırıya geçtiği bildiriliyor, emirleri soruluyordu. Ancak Stalin Rusya’sında, Stalin’in bilgisi dışında emir vermeye kalkmak genellikle intiharla eş anlamlı olduğu için, komutanlar herhangi bir emir veremediler.
Nitekim Alman saldırısı haberini aldığında Savunma Halk Komiseri (Milli Savunma Bakanı) Timoşenko uçaksavar birliklerine savunmaya geçmemelerini söyledi.