13 Mart 1915'de İstanbul'da doğdu.
Çocukluk yılları İstanbul'un Kadıköy ilçesinde geçti. Ortaokula kadar İstanbul'da eğitim gördü.
Liseyi Ankara Gazi Lisesi'nde tamamladı.
Lise çağlarında Orhan Veli Kanık ve Oktay Rifat gibi isimlerle tanıştı.
Melih Cevdet Anday hem Türk Edebiyatı’nı hem de Batı Edebiyatı’nı ele alan yazılar kaleme almıştır.
Düşünce yazılarında şiirin ne olduğunu, imgenin nasıl yaratıldığını, iyi bir ozanın hangi özelliklere sahip olabileceğini konu edinmiştir
“Bir de tiyatro kulübü vardı lisede. Orhan da benim gibi tiyatroya tutkun. Oktay da gelirdi temsillere. “Üç arkadaş şiirlerimizi birbirimize okurduk… Şimdi sanıyorlar ki üç kişi bir araya gelirse ekol kurulur. Hayır, kurulmaz. Garip hareketi bir tesadüftür…
Ben İngiliz şairleri seviyordum. Onlar daha çok Fransız şairleri seviyorlardı.”
Lise mezuniyetinden sonra bir süre Hukuk Fakültesi'nde eğitim gördü. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne kaydoldu.
Fakat Devlet Demiryolları'ndaki memuriyetinden ötürü eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.
İlk şiiri Ukde 15 Kasım 1936 tarihli Varlık Dergisi’nde yayınlanır.
"Ukde
Bir gün ışığa döner yaprak,
Üzümler kızarır kütükte,
Elbette diner bu sağanak,
Kaybolur içimdeki ukde."
Anday, Orhan Veli ve Oktay Rıfat ile birlikte Garip hareketini başlatan; akılcı, toplumsal çizgileri ele alarak eserlerini sunan, şiirlerinde duygudan ziyade aklın egemenliği referans edinen bir şairdir.
Garip hareketine bağlı olarak verdiği eserlerde uyak ile ölçü kaygısı olmadan eser vermeye devam etmiş, duygu anlayışı ile diğer iki önemli garip akımı öncüsü olan Orhan Veli ve Oktay Rıfat’tan ayrılmıştır.
Orhan Veli ve Oktay Rıfat ile birlikte 1941 yılında Garip adını verdiklerini şiir kitabı çıkarmıştır.
1938 den başlayarak ölçü ve uyak kurallarını yıkan şiirlerini yayımlamaya başladı. Varlık dergisinde yaptıkları çıkışla Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet,
Türkiye şiirine yeni bir anlayış getirdiler.
Melih Cevdet Anday, haksızlığa karşı isyan etmeyi ve aşkı sanatın iki temel ilkesi haline getirmeye çalışmıştır.
Şiirlerinde akıl ve duygu birbirleriyle iç içe durumdadır .
Genellikle şiirlerinde toplumsal gerçekçiliği işler.
Söz oyunlarından kaçar ve özellikle şiirlerinde dilinin sadeliğiyle tanınmıştır.
1946 yılı sonrasında Melih Cevdet Anday eserlerini daha çok sosyal temellere dayandırarak yazmaya başlamıştır.
Romantik ögeler artık eserlerinde çok yer almamaktadır.
1953-1954 yılları arasında Akşam Gazetesi'nin edebiyat ve sanat sayfasını hazırladı.
Fikirleri sebebiyle işten çıkarıldı. Doğan Кaɾdeş Yayınları'na geçti ve çeviriler yaρtı.
Buradaki görevinden de aynı sebeple ayrılmak zorunda kaldı.
“Orhan, sabahları beni evimden almaya gelir, ben de yola çıkarım.
Daha karşılaşmadan, uzaktan işaret eder, eliyle, üç ya da dört diye gösterir.
Bu, bugün bizimle ilgili üç yazı ya da dört yazı çıktı demektir…
Orhan’la yolda yürürken, o yüz yıl sonrasını düşünüyor. ‘Bak şimdi, pencereden bakanlar, Orhan Veli’yle, Melih Cevdet yan yana yürüyor diyorlardır’ derdi. Oysa o sıralar kimse bizi tanımıyor…”
“ Ben Tohum şiiriyle Garip’ten ayrıldım. İki arkadaşımda da bir isyan oldu. Oktay Rifat kapıyı kırar gibi açarak ‘Yapma Melih, böyle şiir yazma’ dedi. ‘Beraber başladık, beraber devam edelim’ dedi. Meğer önce o değiştirmek istermiş şiirini…
Orhan Veli de ‘Yapma Melih’ diye tutturdu.”
Melih Cevdet’in yazmış olduğu Mikadonun Çöpleri adlı oyun 1967-68 yılında Kent Oyuncuları tarafından sahneye konulur. İki kişilik bir oyundur.
Bir kış gecesi, sabahın ikisinde, bir evde ilk kez karşı karşıya gelmiş olan bir kadın ile bir erkek şafağa dek konuşurlar. Tüm oyun sadece bu uzun diyaloğu içerir.
24 düşünce kitabı yayımlayan Anday, bilgilendirici yazılarında güzel sanatların her dalına değinmiştir.
1960 dan sonraki şiirlerinde siyasi konulara değinmiş bu yüzden de Kominizim propagandası yaptığı düşünülerek şiirleri toplatılıp yargılanmıştır.
1965'ten sonra romanlarında çağdaş sorunlara yönelmiş insanlığın yerleşik değerlerle ve düzenle çatışmasını ele almaya başlamıştır.
Bu süreçten sonraki şiirlerin de yaşam doğa Dünya tarih felsefe gibi konuları işlerken, düzenle sürtüşen, yerleşik değerlerle çatışan , yeni bir düzen arayan insan konularını öne çıkartmıştır
Anday gerek şiir kitaplarıyla, gerekse daha sonraları yöneldiği roman ve tiyatro alanlarındaki yapıtlarıyla birçok ödül aldı.
Anday, İstanbul Belediye Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nde diksiyon, özel bir tiyatro okulunda mitoloji dersleri verdi.
1964-1969 yılları arasında TRT'de yönetim kurulu üyeliği, 1979-1980 yıllarında da Paris'te eğitim müşavirliği görevlerinde bulundu.
Anday, eserlerinde kendi adı haricinde şu takma adları da kullanmıştır:
Yaşar Tellidede, Niyaz Niyazoğlu, A. Mecdi Velet,
M. C. A.,
H. Mecdi Velet, Yaşar Tellidere, Gani Girgin, Zater, Yaşar Tellioğlu
UNESCO'nun Courrier dergisi, 1971 yılında onu Cervantes, Dante, Tolstoy, Unamuno, Seferis ve Kawabata düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.
Melih Cevdet Anday 2002 yılında hayata gözlerini kapar.
"Uyuyamayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o eski sen değilsin
Sen simdi issiz bir telgrafhane gibisin,
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketinin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku girmez ki
Uyumayacaksın
Bir sis cani gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın."
"Atatürk'ün bir sözü vardı
Yediveren gül gibi açardı
Atatürk'ün bir atı vardı
Etilerden beri yaşardı
Atatürk'ün bir resmi vardı
Buğday tarlası gibi ağardı
M.Ö. 3000’li yıllardan bu yana biliniyordu ve ilk sızıntıların fark edildiği yer de -hala bu sebeple savaş coğrafyası olan- Bağdat’tı.
M.Ö. 4. yüzyılda da Çin’de ısıtma ve aydınlatma amacıyla kullanıldığı bilinmektedir.
1853 yılında Ignacy Lukasiewicz tarafından ham petrolden gazyağı (kerosen) damıtıldı.
Bundan önce benzer bir işlem 1846’da Abraham Gesner tarafından yapılmıştı, ama o gazyağını kömürden damıtmayı başarmıştı.
Lukasiewicz, aynı zamanda ilk gaz lambasını yapan kişidir.
27 Ağustos 1859. Girişimci Edwin Drake Pennsylvania'nın batı kesiminde zaman zaman köpürerek toprak üzerine çıkan ham petrolün damarını bulmayı umuyordu. Bu kahverengi kaya petrolü tabir edilen yakıtı rafine edecek ve giderek daha pahalanan balina yağı yerine
Cumhuriyet'in beşinci yılında devrimler yapılırken Mustafa Kemal ve arkadaşları devrimlerin en önemli, en büyük adımını atmaya hazırlanırlar.
Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllarca Arap alfabesini kullanmıştır.
Bu alfabe Arapçanın doğasına yatkındır; bağlantılı dil özelliği taşıyan Türkçenin doğasındaki sesleri yansıtmaktan uzak bir dizgedir; Türkçenin ünlü seslerini göstermemekte; h, k, s gibi kimi ünsüzler için birkaç ayrı harf kullanılmaktadır.
19. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul ve Anadolu'da Rum ve Ermeni harfleriyle basılan gazete ve kitaplar önemli bir sayı tutmaya başlamıştı. Bu yayınların kazandığı popülerlik, Türkçenin Arap yazısından başka yazıyla da yazılabileceği düşüncesinin benimsenmesine yardımcı oldu.
Gerçekte yaşayıp yaşamadıkları, yaşadılar ise de nerede bulundukları kesin olarak bilinmiyor.
Yapılan kültür araştırmaları ve rivayetlere göre Bursa'da Ulucami'nin imalatı esnasında çalışan 2 işçi oldukları belirtiliyor.
(Kambur Bali Çelebi) Karagöz, demirci ustası,
(Halil Hacı İvaz ) Hacivat ise duvarcı ustası.
Gölge oyunu tekniğinin Türk toplumunda ne zaman kullanılmaya başlandığı hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Bir görüşe göre Çinlilerden Moğollara onlardan da Türklere geçmiştir.
Daha sonra da Türk akınlarının istikametine paralel olarak batıya geçmiştir.
Bu tekniğin Türk halk kültüründe ortaya çıkışı ve ne zaman Karagöz ve Hacivat olarak biçimlendiği hakkında değişik görüşler vardır.
22 Mayıs 1895’te İstanbul’da, konak yaşamının hüküm sürdüğü bir atmosferde dünyaya gelir.
Babası Hasan Sırrı Bey, eğitim alanında bakanlıkta çalışmış olması bir yana Shakespeare’den iki de oyun çevirir.
Annesi Melek Hanım emekli asker İbrahim Paşa’nın kızıdır.
Erken Cumhuriyet döneminin kendine has yazarlarındandır Nahid Sırrı Örik.
Henüz dört yaşındayken anne babasının ayrılmasıysa, üvey anne ve babanın yanında geçireceği bir çocukluğa neden olur.
Nahid Sırrı Örik, ilk eğitim macerasına evde, özel hocalarla başlar ve Fransız ekolü ile yetiştirilir. Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak okusa da öğrenimini tamamlayamadan buradan ayrılır. 1915 ile 1928 yılları arasında Avrupa’da bulunur.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, yani herkesin daha aşina olduğu ismiyle Sovyet Rusya’nın yıkılmasının üzerinden yıllar geçti.
Döneminin adeta bir kapalı kutusu olan Sovyetler Birliği döneminin en büyük miraslarından bir tanesi de
Kızıl Ordu Korosu’dur.
Koro 1928 yılında dönemin Sovyetler Savunma Bakanı Kliment Voroshilov’un isteği üzerine Alexander Alexandrov tarafından Moskova Merkez Ordu Kulübü’nde kurulmuştur.
Koro ilk kurulduğu zaman 12 asker, bir vokal ve bir akordeon sanatçısına eşlik eden iki dansçıdan oluşmaktaydı. Koro ilk resmi konserini ise kurulduktan yaklaşık bir sene sonra 1929 yılında Sovyetlerin Doğu topraklarında demiryolu inşaatında çalışan askerler için vermiştir.
Oyunlarının temalarını güncel sorunlara dayandırdığı için ‘tiyatro karikatürcüsü’, ‘toplumsal ajitatör’ ve ‘radikal palyaço’ olarak nitelendiriliyordu. Aykırı solcu kimliğiyle siyaset dünyasına sert göndermelerinden ötürü, ‘koronun dışında kalan solun adamı,
bayraksız militan’ olarak da anılıyordu.
İtalyan halk tiyatrosu geleneğinin son temsilcisi oyuncu, yazar ve yönetmen Dario Fo .
Sanatçı kimliğinin yanı sıra muhalif tavrıyla da öne çıkan büyük usta dünyadaki politik olaylara duyarlı olması ve
iktidar ve otoritelere sözünü esirgemeden konuşmasıyla da tanınıyordu.
24 Mart 1926'da İtalya'nın kuzeyindeki Sangiano kasabasında dünyaya gelen Dario Fo, sosyalist fikirlerle anne-babası aracılığıyla tanıştı. Demiryolu istasyon şefi olarak çalışan, amatör aktörlük de yapan