2. Unutulan Türkmen Öksüzleri
ALEVİLİĞİN TARİHİ FOTOĞRAFI
Ahmet YOZGAT
3. Çok sevdiğimiz, değerli kardeşlerimizden Remzi Usta; “Selamun Aleyküm! Ahmet abi…” diye giriyor mektubuna. Ve diyor ki; “Nisan 2017 günü sanal alemde paylaştığınız "Çaldıran'ı Ya Şah İsmail Kazansaydı!" makalenizi okuyunca, ..............
4. ................ uzun zamandır kafamı kurcalayan ve çeşitli kaynaklardaki birbirini destekler yazılar ile birlikte bir başka konuyu hatırımıza getirdiniz. Hususu, detaylı anlatmayacağım burada, siz zaten biliyorsunuzdur.
5. Tarihte Aluviler, Luviler ve Işık tTaifesi olarak geçen topluluğu, günümüz Alevilerine bağlamak ne kadar doğru olur? Bahsi geçen Alevilik , Hz. Ali taraftarı olarak mı yoksa ‘Alev’ anlamı olarak ‘Işık İnsanları” olarak mı anlamamız gerekiyor? Esenlikler dilerim abi…”
***
6. Son olarak dostlarımızdan Sevgili Zeynel de "Luvi-Aluvi-Alevi" suralamasını kapak etiketi yapmış olan bir video yolladı fakire; "Abi, şunu dinle de bir yorum yap!" diyerek. Dinledik... Yorumumuz aşağıda...
7. Bir iki yıl önce yazdığımız, "Yeni Bir Alevi yönelişi: Çınarcılık" makalemizi okumuş olanlar da olmalı aranızda...
8. Cevaben dedik ki... Sevgili Remzi... Evvela Aleykümselam... Konuya yakın bir ayrıntı olarak, daha önce, bir kardeşime cevap vermiştik. Hatta çok önce bir makale kaleme aldığımızı da hatırlamaktayız. Eğer “bilgisayar çöplüğü”mde bulabilirsem, onu da sunacağız sana…
9. Öncelikle, yazar Erdoğan Çınar'ın "Yeni hatta Derin Alevilik" diyebileceğimiz şekliyle ortaya koyduğu “Işıkçılık” yönelişinin; artık bir başka "KÜLT"e dönüşen Alevilik anlayışını tarifte, yabana atılır bir husus olmadığı kanaatimizi söyleyeyim.
10. Bir başka deyişle “Alevilerin Gizli Tarihi” kitabında da söz ettiği gibi Erdoğan Bey’in adından üretilmiş ve felsefe sözlüğüne henüz yazılmasa bile, içeriğe girmiş olan "ÇINARCILIK" ekolünü incelenmeye değer bulduğumuzu söylemek isteriz.
11. Bazı Alevi Dedeler arasında da rağbet gören bu ekolün, haddinden fazla dallanıp budaklanmış olan Alevilik konusunu götürüp kadim Anadolu Ezoteryanlarından birine, Lüvilere bağladığı meseleyi yarım bıraksa dahi...
12. Niçin yarım diyoruz? Çünkü Lüviler, bu anlayışın merkezi değil de ondan. Şubelerden bir şubeydi zamanında. Bu nedenle Çınarcılığı da şubelerden bir şube şeklinde önce bağımsızlaştırmak sonra da götürüp merkeze bağlamak lazım… Yani Mısır'a...
13. “Oraya bağlanacak bir başka yol da Luvilerden daha berideki Bizans Hıristiyanlığıdır.” dersek kimse itiraz edemez sanıyoruz. Söz konusu Anadolu olduğuna göre, başkaları da var tabi.
14. Kadim Anadolu anlayış bereketinin en sonuncusu anlamında Aleviliğin ortaya çıktığı sırada; Luvilik ve başkaları, açık ve resmi değildi. Hatta Luvilik çok gerilerde kalmıştı, Babil Gnostizminin artıkları belli belirsizdi. Zira açıkta hatta resmi korumada olan Hristiyanlık’tı.
15. Burada; kısa bir “Alevilerin Kökeni” araştırması yapmaya çalışalım, diyorum. Nice zamandan beri, “Biz, ne zaman Alevi Olduk?” başlıklı bir makale kaleme almak niyetimiz vardı. Böylece konuya giriş yapmış oluyoruz.
16. Bu bağlamda ve öncelikle bu toplumun, sözü edildiği gibi 1071'den önce mi, sonra mı İran'a indiklerine bakmak lazım… Hatta Anadolu'ya doğudan mı batıdan mı girdikleri de önemli. Yani Mlazgirt'te, Bizans tarafında mıydılar; Alparslan tarafında mıydılar?
17. Eğer, Bizas tarafında iseler Ortodoks yani Rum olmaları gerek; Oğuzlu değil yani bugünkü tarifle Türkmen değil Kıpçak/Kuman. Eğer karşı tarafın “Turkoman/Türkoslarından”idiyseler…
18. Bu durumda soru şu: Savaşta saf değiştirenlerden mi oldular, olmadılar mı? Oldularsa konumuzun dışındalar zira onlar ya Selçukiler biçeminde bir Müslümanlık anlayışına evrilmiş olmalılar ya da Ortodoks Rumlar olarak kaldılar.
19. Ortodoks Rumluklarını devam ettirmişseler, Mübadelede de Yunanistan’a “kovuldu”lar, kelimenin yalın anlamıyla.
20. Dönelim: Savaş sonrasında Selçukilerden yana olmadılar ancak takiyye yaparak, Müslüman göründülerse Takiyyecilik, onları bugünkü inanaçlarına getirmiştir demek lazım.
21. "Basit, Ezoterist Kült" hali de tam böyle bir duruma yakışır. Çekik gözlüleri hariç, Ermeni Türkosları olan Zazaların böyle oluştuklarını söyleyebiliriz.
22. Dönelim: Eğer, Alevi toplumu; İran'a doğudan inmişse Türkmen oldukları yadsınamaz. Türkmeniseler; öncelikle, hangi boydan olduklarına bakmak lazım.
23. Yani Kınık Boyu oymaklarından/aşiretlerinden miydi yani 1040'ta Dandanakan'da yer tutan OğuzYabgulularının Üçoklu parçası mıydılar? Yoksa 1071'den sonra gelen Bozoklu Boylardan mıydılar?
24. Kanaatimizce son gelenlerdendi ve genel ama yanlış söylenişe göre Şamanisttiler.(Malum fakirin bu konudaki görüşü:
Türkmenler Hanifti!
Öyleyse sanılanın ya da ezberletilenin aksine ne Şamanist ve ne de Göktanrıcıydılar. Ya? Sadece Tanrıcı/Tengriciydiler. Ümmi Tengriciler.)
25. Hanif Tengri İnanırları ya da henüz İslam dairesi içine girmiş olan "Acer Türkmenler" o yıllarda, Ortaasya'dan Anadoluya uzanan yol açık olduğu için İran arazisinde fazla kalmadılar.
26. Çünkü Büyük Selçukluların ardından ve hızla Kutalmışlarla beraber, Anadol'ya intikal etmiş olmalılar. Elbette İran'da kalanlar da var: Onlara Azeri Oğuz Üçoklu Türkmenleri demek lazım. Oğuz Bozokluları ise sadece Farsilerle değil, hSelçuk Kınıklılarla hemhal olmadan geçtiler.
27. O halde; onların, İslam anlayışı, bölgedeki “Deylem İslamı” anlayışından mülhem zannediyoruz yani Farisilerden. Ama Kınıklılar yani Selçukoğullarının İslam'la tanışmaları, başka bir düzlem üstünde olmuştu.
28. 10.Yy'ın ikinci yarısı yani 960'dan sonra ve başka bir adreste... O adres, Kazakistan'ın Cend şehriydi ve Farisilerin ötesinde bir yerdi Cend; Aral Gölü kıyısında... Zamanın Karahanlı coğrafyasında...
29. Bu durumda; (Hazar Yahudi Sızıntısı iddialarını atlayarak söylemek gerekirse) Kınıklıların İslami temeli, Arap tebliğci tüccarlar eliyle olmuş anlamını taşıyabilir ki bu nedenle İran’ı tepeledi ve yüz yıl sonra varıp Bağdat'taki Halifeye intisap ettiler.
30. Yani eşit düzlemde el sıkıştıkları toplum Araplardı; Farisiler değil. Ardından Malazgirt... Ve bu topluluğun yani Kınıklıların ve periferisindeki ittifak unsurları için; “Onlar, Anadolu Sünniliğinin fideliği oldu.” diyebiliriz.
31. Ama İran’a, Şamanist değilde yukarıda dendiği gibi "Tengrinin Ümmileri" olarak inen ve muallim olarak Farisilerle el sıkışan unsurlar için söylenecek söz başka…
32. Burada, anlatmaya çalıştığımız temel çatallaştı ve iki durum ortaya çıktı. Türk Müslümanlığına muallimlik eden kavim ve coğrafya anlamında oluşan proto tipin kaynağını tarif için, “Deylemi Kök”
ve “Cend Kökü”...
Yani İran ve Kazakistan
veya Arap ve Fars…
33. Ee, artık bu noktada şunu demek şart oldu:
Nasıl ki Cend Kökü, çok sonra, Sünniliğe evrildiyse;
Deylemi Köküne bağlı olanlar da Aleviler olsa gerektir.
34. Ancak biz diyoruz ki 1071 (hatta 1040) ile 1517 yılları arasında gerek “Deylemi”ler, gerekse “Cendi”ler, çok yakın bir öğretinin parçasıydılar ve o nedenle her iki gurup da Türkmen olarak anıldı.
35. O yıllarda gerilerde kalan soydaşlar ise hala Tengrinin Ümmileriydi (Yanıltıcı ezbere göre Şamanistti) ve sadece, Batılılar tarafından "Türk" olarak işaretlenmekteydiler işaretlenmekteler. Oysa sadece Bozkır Boylarıydı onlar. Herkes kendini "Boy Adı"yla tarif ediyordu.
36. Bu noktada, şu hususu atlamamak lazım: Bu esnada bölgede, bir İrani Hanedanlık olarak Büveyhoğulları hakimdi.
Ve bunlar, İran Onikiİmam Şiasını temel alan bir anlayışa sahiptiler.
37. İşte, bu anlayış; sözünü ettiğimiz Türklüğün, Deylemi Müslümanlığının öğretmeni olmuş olsa gerek. Lakin yukarıda dendiği gibi o sırada, batıya ulaşan yol açık olduğu için göçmenler açısından geçiş kolaydı.
38. Hedefine Anadolu'yu koyan (Şamanist yerine) Tengrici dediğimiz konar-göçerler, çok kısa bir süre içerisinde, bir bakıma hızlandırılmış bir tedrisat dairesinde “yarım yamalak” Müslümanlaşmakta ve birtakım temel bilgileri kapıp Anadolu’ya intikal etmekteydiler.
39. Bu nedenle her iki kol, “Heteredoks” olmalarına rağmen “Cend Kolu”nunu “Heteredoksiya”sı, Ortodokslaşma yolunda daha ileriydi.
Bu tespiti atlamamak lazım ancak buna rağmen, "Benzeşiktiler" iddiamızı sürdürüyoruz.
40. Aynı yıllarda, Mısıra hakim olanların da Fatımi adıyla (bir nevi Mısırcı) Şiiliği temsil ettiklerini de kayda geçirelim.
***
41. Sonra ne oldu? Tarih geldi ve oldu1500… Peki, o yıllarda ne oldu? Şah İsmail, İran'da Şah oldu.
Yavuz Selim, Anadolu'da Padişah.
Aynı ya da nüansla ayrışan dini kültürün parçası olan bu iki Türkmen hükümdarın devletleri arasında, çok benzeşik geçişler yaşanmaktaydı.
42. Bu benzeşikliğin sağladığı geçiş kolaylığından faydalanmak isteyen Genç Şah oldu ve İsmail, Osmanlının hükümranlık alanına göz dikti. Çünkü Bozkırlı Türk'ün düsturuydu; "Gökyüzünde tek Tengri, yer yüzünde tek sultan!"
43. Ve bu nedenle iki şah, Çaldıran'da karşılaştı. Savaş önemli değildi. Bu sebeple öyle zannediyoruz ki Yavuz ve devlet ricali, savaşı doğuran temel nedeni konuşmaya başladılar. Ve bundan sonra, Çaldıran ve sebeplerine benzer bir durumun yaşanıp yaşanmayacağını... Yaşanabilirdi?
44. Peki çare neydi?
Tabii ki ırki aynılığa son vermek mümkün olmayacağına göre dini benzeşikliği ortadan kaldırmaktı diyebiliriz. İşte, bu aralıkta bir adam devreye girdi sanıyoruz.
45. O ünlü Sufi İdris Bitlisi'ydi. Ve teklifi de Cend Müslümanlığının, 1060 yılında "Bağdat Müslümanlığı" na evrilmesiyle Ortodoksiya'da, İsmail Türkmenlerine göre bir adım ötede bulunan Osmanlı tebasının ana eksenini "Mısır Müslümanlığı"yla tanıştırmak üzerineydi.
46. Anlaşılan ikna edilmiş olmalı ki Yavuz, üç yıl içinde Kahire’ye ulaşmakla kalmadı. Kıpçak+Çerkez orijinli Memluklu Türkiyya Devletini yıktı, Mısır’ın Kralı ve Arabistan’ın Hadimi oldu.
47. Kendi devletinin öncülü olan Selçuklu'nun, Bağdat’tan tanıdığı Halifenin unvanını da almak ve İstanbul’a taşımakta bir mahzur görmedi.
48. Böylece Devlet, Siyaseten, tebasının yarım yamalak ölçüsündeki adı konmamış Sünniliğine son verip tercihinin Ortodoksu oldu, Heteredosiliği ise İran Türkmenliğine terk etti.
***
49. Gelelim asıl konuya... Öncelikle Heteredoks ve “Arap Müslümanlık Anlayışı” yani “Sünnilik”e meyyal bir tarikat olan “Erdebil Tekkesi”nin; akraba ilişkileri sebebiyle “Onikiimamcılık”a geçip bir “İran Tarzı Müslümanlık” olan “Şiilik”i Siyasallaştırarak oluşturduğu ............
50. ............... ve o zamanki adıyla Kızılbaşlık olarak bilinen Türkmen Aleviliğinin, Anadolu’da kalan kısmı, Yavuz’dan itibaren devletin karşısına dikildi ve hain konuma itildiği için zaman içinde mezhepleşmek zorunda kaldı.
51. Lakin bu Kült; devrin ve Siyasetin imkansızlıkları nedeniyle bir türlü, kendi mezhebinin Ortodoksu olamadı. Ve bu olumsuzlukların mecburiyeti dahilinde ve de Proto Tipindeki “Erdebil Mistizmi” nedeniyle Şii Ekolde, Ezoterikleşmeye yöneldi denilebilir.
52. Tabii ki buna bağlı olarak, yer altına değil ama dağlara çekildi; Takiyyeye gerek duydu ve gizem kültü haline geldi. Bu noktada, bir "Sır"ra ihtiyaç hissedildi.
53. Ve o Sır’rı, vaktiyle Anadolu'da yaşamış “Ezoterikyan Ekol”ler hatta “Keşiş Gnostizm”i anlamında kültünü geliştirmiş ve çeşitli sıkışık dönemlerin gereği olarak öğretisini saklı kardeşlik örgütleri haline getirmiş olan ekollerden tedarik etme durumunda kaldı.
54. Edebildi mi? Hayır! Bu yüzden, yarım yamalak bir gizem ve “Matem Kültü”yle idare etti, öylece bugüne geldi.
55. İşte nihayet, artan iletişim ve bilgi yoğunluğu nedeniyle "Mezhepsel Kült konumunu devam ettiren ve Heteredoks bir İmamiye/Caferilik sadeliğinde durumu idare eden geleneksel Aleviliği sorgulayan "Okumuş Çocuklar" ortaya çıktı.
56. Kimdi bu çocuklar? Bu çocuklar, 1950+60'larda şehre inip eğitim hayatına dahil olan genç Alevilerdi.
57. O yıllar, Alman-Sovyetizminin, kitleleri Komünistleştirme ve Ateistleştirme yıllarıydı. Tabii aynı “Binyılcı Aryan Planı”nın Amerikanizm kanadının "Komünizmle Mücadele" yıllarıydı da aynı zamanda.
58. Bu nedenle Türkiye'de Komüncü Ateistlere ve onların karşısında Antikomünist Teistlere ihtiyaç vardı. Bunlardan birincileri için en uygun aday, yüz yıllarca "itilmiş-kakılmış” Alevi çocuklarıydı.
59. Bu nedenle resetlenmeye ve formata çok uygun hatta teşneydiler. Böylece kullanıma hazır hale getirilmeleri çok zor olmadı. Esasında, ikinci grup “PanTürk-Panİslam Şövalyeleri”ni formatlamak da zor olmadı. Zira tez, antitezini doğururken hiçbir müşkülat çekilmezdi.
60. Mevzubahis planın gerekleri, 1980'e kadar tüm şiddetiyle yaşandı. O yıl yapılan darbeyle Plan raftan kalktı. Ama kovuşturma devam etti, yani devlet; hem tez ve hem de antitez olarak Solcuların ve Ülkücülerin peşini bırakmadı.
61. Antikomünist Ülkücüler, Mamak Cezaevinin yolunu tuttu; bunun gibi Komüncü Ateistlere de Almanya kucak açtı. Kaçakgöçek yollardan yurt dışına kaçan/kaçırılan ve Almanca deyişiyle PolitischAsyl yani İlticacı olarak anılan o çocukları, Almanya'da BND ajanları karşılamış olmalı.
62. Zira zaman içinde ortaya saçılan; “Alisiz Alevilik” vs benzeri yönelişler, hem Devletin hem de “Alevilik, İslam’ın bir şubesidir!” diyen Gelenekçi Alevileri huzursuz etti. Şunu da ekleyelim: 2020’nin sonunda, Bavyera Resmi Aklı; “Alevilik, bir Dindir!” dedi çıktı!
**
63. 1980’e dönelim: Darbe sonunda Almaya’ya kaçan/göçen “Sosyalist Aleviler” için aradan çok bir zaman geçmedi ve on yıl sonra Kabeleri (Komünist Rusya) yıkılıverdi bu "Alevi Azyl"lerin. Derler ya "dımdızlak" diye: işte onların ki tam da böyle bir kalıştı işte.
64. O an, “Ateist Aleviler”in en zorlu sorusu şuydu, karşılarında duran. “Ee! Şimdi ne olacaklardı?” Artık ne bir inançları ve ne de Sosyal İdealleri kalmamıştı; ruhlarında tutunacakları bir kıl ipleri dahi yoktu, ..............
65. Müslüman değillerdi, bu bağlamda Dede Alevilikleri de kalmamıştı, Türklüğü de reddetmişlerdi, Türkiyeli de değillerdi, Komünist olmaları da bir anlam ifade etmiyordu, Almanya’da da sadece bir sığıntıydılar. O halde neydi onlar?
66. İşte, burada da imdatlarına BND akıl hocaları yetişmiş olsa gerek: Evet! Türkiyeli Alevi “Azül”ler Geleneksel Dede Aleviliğini de reddetmişlerdi; bu sebeple köylerine, obalarına kabul edilmeleri de zordu. Lakin pekala, “NeoAlevi” olmaları mümkündü.
67. Fakat bu Aleviliğin, İslam’la bağı olmamalıydı. Bu durumda problemi, "Alisiz Alevilik" çözebilirdi. Var mıydı "Alisiz Alevilik" benzeri bir kült, inanç veya din? Sonra köksüz kalıp komik olmasınlardı. Kök bulundu:
68. Zaten Ezoterik hatta Gnostik renkleri havi bir nevi Tesliçi Geleneksel Aleviliği götürüp gerçekten Ezoteryan bir köke ilintileyebilirlerdi. Zaten, bu tür Kültik İnançların Merkeziydi Anadolu. En sonuncusu, manastırlarda keşişler üzerinden yaşatıla gelen Gnostizm’di.
69. Hristiyan Almanya açısından, aranan inanç ekolü, kolaylıkla “Keşişyanizm” olabilirdi lakin Hıristiyanlık, itici olur ve taraftar bulamazdı.
70. Bu nedenle daha geriler gidildi ve Luvilere ulaşıldı. Ve böylece, bizzat Aleviler tarafından da kabul görmeyen “Alisiz Alevilik” anlayışı, MÖ 2300'ün Luvilerine bağlandı. Bu nedenle daha geriler gidildi ve Luvilere ulaşıldı.
71. Ve böylece, bizzat Aleviler tarafından da kabul görmeyen “Alisiz Alevilik” anlayışı Luvilere bağlandı. Kök arama sırasında; Keltlere de bağlanabilirdi. Ama Almanya onu tercih etmedi zira Keltler Birleşik Krallık'ın ortaklarıydı.
72. Etrüsklere de bağlanabilirlerdi. Ama Etrüskler de Romanın "Kök Hücresi"2ydi. Aynı sıralamadan olacak şekilde "Palesgler"e de bağlana bilirdi. O da Arnavutluk'un Proto haliydi...
73. Geride kalan Lıvilerdi yani günümüzde sahibi olmayan "Tarih Öksüzleri"ydi. "Türkmen Yetimleri" Luvi sayılarak böylece Almanların Sığınmacıları oldu.
74. Kimdi bu Luviler? Yaklaşık olarak MÖ 2300'e doğru Anadolu'da ortaya çıkmış bir halk olarak biliniyor. Konuştukları dilin yani Luvicenin Hint-Avrupa dil grubuna mensup olduğu söylenmekte.
75. Ancak biz bu kanıda değiliz. Zira Avrupalı tarihçilerin, kökenleri biraz muğlak kavimleri götürüp kendi tarihlerine bir basamak yapmak gibi kötü bir huylarının olduğu bilinmekte. Zaten, Anadolu’nun Hitit öncesi tarihi de henüz, tam olarak aydınlatılmış değil.
76. Bununla birlikte, geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren, Hititlerin başkenti Hattuşaş'ta yapılan kazılarda ortaya çıkan çivi yazılı tabletlerde bu halktan söz edilmekte.
77. Anadolu’ya yönelen Yunan göçünün çok öncesinde, Yarımada’da yaşadığı ortaya çıkan Luvi Halkı, bölgenin yerlileri sayılmakta. Hitit belgelerinde de bu halktan Luvian / Luvili olarak söz edilmekte.
78. Hatta Hititya döneminde de onun yıkılmasından sonra da coğrafyada Luvicenin ve Luvi alfabesinin varlığını sürdürdüğü anlaşılmakta. Bu arada, İllirya'da ortaya çıkan Palesk/Pelasgların konuşmasının Luvi dili temeline dayandığı ortaya çıkmış durumda.
79. Pelasgcanın, Etrüskçeyle benzeştiği de konuşulmakta tarihçiler arasında. Bu arada, Truvalıların da Luvi dilini konuştuğuna dair iddilar var.
80. Bütün bu malumatın üzerinde, şunu söyleye biliriz: Yukarıda adı geçen tüm kavimlerin genetiğinin Orta Asya genetiğiyle uyuştuğu, inanç genetiklerinin de varıp önce Sümer sonra da Mısır Ezoterizmine yani önce "12 Tanrılı Astralyan Heteroteizm/Yıldız Kültü"ne,.................
81. ardından da "3 İlahlı Osirikteizm"e ilintilendiği bilinmekte. Şunu da atlamayalım: "Allah+Muhammed+Ali" üçlemesini ve "12 İmam İnancı"nı... Yani hem Mısır Trinitizmi/Telsiz Üç Tanrıcılığı, hem de Babil’in Heteroteizm/Oniki Tanrıcılık’ına benzer durumlar mevcut bu anlayışta.
82. Dönelim tekrar en başa; Bize göre, Alevilik için günümüzde varıp dayandığı yeri bozmadan, dinler tarihinde temel bir yer aranmaktansa, Erdoğan Çınar'ın, Luviciliği "cuk" der oturur oraya.
83. Yok! Eğer hakikatse aranmakta olan… Bu durumda asla Sünnilerin değil; bizzat Alevi inanç önderlerinin, uzun uzun oturup "Biz İslamı'ın neresindeyiz?" diye kendilerini sorgulamaları ve bağlılarına yeni bir ikametgah bulmaları şart olsa gerek.
84. Yoksa bu şekilde yani "Hüseyin Matemciliği" ya da "Kerbela Kültü"yle buraya kadar; başka bir yere varılamaz sanmaktayız. Kerbela Mersiyelerinde ve “Ulu Ozanlar Deyişleri”nden kotarılan bir "Türkü Kültü"nde diretilirse; günün birinde, .................
85. bir Erdoğan Çınar çıkar; yolu kökünden bitirir. Ve Ezoterik Türkmenlik parçalandıkça küçülür ve göz dikeni çok olur. Ancak bunun zararını Devlet çeker, Türkmen Milleti çeker.
86. Fakirin, Alevi kardeşlerimize haddi aşarak yapacağımız tavsiye Sünnilik değil, sadece tercih özgürlüğü ve özgür seçim...
87. Ama şu konu öncelikle bir karara bağlanmalı: Zannedildiği gibi (Musevilerin Yahudi anlayışını hatırlatan) “Alevi Irkı/Ulusu/Milleti yanlışından rücu edip “Biz Türkmeniz!” veya "Men Türkmenem!" diyebilmek çok önemli!
88. Ondan sonra “Hangi İnanç?” sorusu masaya yatırılabilir. Artık Luvicilik mi olur, Sünnilik mi olur, Şia İmamiyesi/Oniki İmamcılık mı olur, Yedi İmam Batıniliği mi olur yoksa Nusayrilik mi olur, Beş İmam Zeydiliği mi olur?
89. Tabii ki kendileri bilir, bizimkisi sadece iyiniyetli bir saptamaydı; durum anlaşılsın diye yaptık... Bir not olarak şunu da kayda geçirelim: Derindunya kardeşleri arasında; kendilerini “Türkmen, Hanif Muhammedi” olarak tarif eden Alevi arkadaşlarımız da bulunuyor.
90. Son söz olarak; Alevi kardeşlerimize hidayet istiyor, yazdıklarımızdan ötürü üzüntü verdiysek özür diliyoruz…
***
91. Efendim! Konuyu burada noktalayalım. Ve her zaman olduğu gibi diyelim ki… Fakir, yine bir Pinokyo masalı anlattık siz büyüklere. Oysa hakîkati, Aliym Olan Şanı Yüce Allah biliyor! Azze ve Celle…
***
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
3. İlaveten; Çin'in üzerinden de çok buldozerler geldi, geçti. En önemlisi Çin, aklını yeniledi. 3000 Yıllık “Tarihi Çin Aklı” hapsedildiği “Yasak Şehrin Zindanları”dan çıktı ve devletin değer verdiği bir konuma yerleşti. Görünürde hala bir “Komünist Çin “Akılsızlığı” var.
4. Da… Bundan sonrasının Çin’inin yol haritasını çizilecek olan, “Tarihi Akıl” olacak kanaatimizce.
Bu durumu; dünya fark etmedi; doğal olarak, bizde de fark edilmiş değil.
5. Lakin ne kadar saklarsa saklasın, Çin'in akıl değiştirdiğini, Galler Masası ve o masanın etrafında, gittikçe çoğalan halkalarıı oluşturanlar çok iyi biliyorlar. Onlar; durumu gördü ve ona göre formatladılar/formatlıyorlar kendilerini.
Amerikan Seçimlerinin Ardından...
BİDEN RÜZGARI
Ahmet Yozgat
1. Bugün, # 17 Kasım 2020 #Salı. Yine günahsız ve bereketli bir gün dileğimizle Milletimizi Selamlıyoruz. Yeniden merhaba… Bir mola için buradayız. Bir buçuk ay kadar yoktuk malum.
***
3. ABD Seçimlerinin ikinci haftasındayız… Amerikan Rejim Sistematiği, 1861-65 yılları aralığındaki iç savaş/Kuzey-Güney Yankee Savaşı'nın akabinde kurulmuştu.
101. Ama ondan önce, “Londra Britanik Masası Senaryosu”nda fark etmişti, Kraliçe’nin gözünde, ne anlama geldiğini: O bir Neo Napolyon’du! Zaten, o toplantıdan beri de “Dünyanın Yeni ve Galip Napolyon”u olmaya can atan bir Macron var Paris Tahtında.
102. Hatırlayın lütfen, Londra Masasının resmini: Kadrajın ortasında bizim Boris Johnson vardı ve kendini, “Britanik Dünyasının Merkezi” yapmış, gururla duruyordu. Tabii ki Kraliçe’yi temsilen… Onun sol yanında Erdoğan, sağ yanında Macron dikilmişti.
103. Erdoğan'ın solunda, Merkel ve onun da solunda; galiba Kara Kıtayı temsil eden, Cezayir Cumhurbaşkanı duruyordu, yanlış hatırlamıyorsak. Şövalye Macron’un sağında kimler mi vardı? Valla unutmuş durumdayız. Ama dişe dokunur birileri yoktu galiba, aklımızda yer etmediğine göre.
Bugün, #27Eylül2020#Pazar Yine günahsız ve bereketli bir gün dileğimizle Milletimizi Selamlıyoruz.
Konumuz...
Ekonomik Sorunun Satıraraları
YENİ NORMAL’de SERBEST PAZAR
Ahmet YOZGAT