Cebel-i Tarık / Gibraltar / Tarık Dağı. İspanya'da 800 yıl süren İslam uygarlıklarının başladığı nokta iş burası.
Tarık bin Ziyad 26 Nisan 711'de beraberindeki 4-5 bin askerle Fas, Tanca'dan gemilerle İber Yarımadası'nda tam bu noktaya çıktı ve İspanya ile Portekiz'i fethetti.+
Tarifa sahilleri ve karşıda Afrika. Tarık bin Ziyad gibi yarımadaya çıkarma yapan bir diğer komutan Tarif bin Malik'ten alıyor adını. Akdeniz'in Atlas Okyanusu ile buluştuğu en batı ucu burası.
Cebelitarık ile Tarifa arasında yer alan muhteşem doğal güzellikleri, ultra lüks marinası Porto Bañus ile Marbella. ''Marbella'', ''güzel deniz'' anlamına geliyor. Aslında burası Endülüs döneminin medreseleri ile ünlü Ronda'nın sahili.
Marbella Avrupa jet sosyetesinin ve zengin Arap şeyhlerinin en popüler mekânlarından. Özellikle körfez ülkelerinin zengin Arap vatandaşlarının burada özel siteleri, hatta S.Arabistan'a ait bir yazlık saray da bulunuyor.
Bu villalar Marbella sahil şeridinden başlayıp dağlık Ronda yolu boyunca devam ediyor.
Yüksek rakımlı bir dağın üzerinde kurulu Ronda... Peynirleri ve zeytinyağı ile ünlü Ronda'da kiliseye çevrilmiş irili ufaklı çok sayıda mescit ve medrese bulunuyor.
Ve Tanca... Tüm zamanların en büyük seyyahı, Anadolu seyahatnamesi ile 14.yy'a dair çok değerli bilgiler sunan İbni Batuta'nın şehri. Tarifa'dan hızlı feribotla 35 dk'da ulaşılıyor bu etkileyici şehre.
Tanca 19.yy ve 20.yy'da çok sayıda batılı ressam, yazar ve şairin yerleştiği, kozmopolit bir şehir.
Tüm mağribde olduğu gibi Tanca'da da bol şekerli nane çayı buranın vazgeçilmez geleneksel içeceği.
Şehrin geleneksel mimari dokusu Kazbah adlı eski şehirin dışında da elden geldiğince korunmaya çalışılmış.
Tanca'nın dışında, Atlantik kıyılarında ''Herkül Mağarası''na gittiğimde gördüğüm hediyelik eşya satan bu zatın akıcı ve Oxford aksanlı İngilizcesine çok şaşırmıştım.
Mağaranın okyanusun hırçın dalgalarına açılan çıkışı Afrika haritasının siluetini andırıyor. Rivayete göre Herkül bu mağarada kalmış ve Afrika kıtasının şeklini burada ''belirlemiş'' :)
Tanca'da ''kazbah'', eski şehir mutlaka görülmeli hatta konaklanılmalı. Fas'a ait her şeyi bulabileceğiniz ve sizi bugüne bağlayan tek şeyin elektrik olduğu bir zaman tüneli burası.
Fotoğraftaki gibi şehre maşallah diyip, İspanya'ya geri dönelim ve Endülüs izlerini takip etmeyi sürdürelim.
Tanca'dan Tarifa'ya geri dönüldüğünde Tarifa'nın sur içi, arka sokaklarını mutlaka görmelisiniz.
Mavi / Beyaz / Yeşil / Kırmızı... Endülüs'ün en güzel renkleri...
Bir pazar sabahı Tarifa'nın boş sokakları
Endülüs'te konaklamak için en doğru tercih kesinlikle Malaga şehri. Buradan hareketle Cordoba, Granada ve Sevilla gibi en temel Endülüs şehirlerine araçla 1-1.5 saat içinde rahatça ulaşabilirsiniz. Malaga Müslümanların Granada'yı teslim edip bölgeyi terk ettikleri son nokta...
Malaga'ya Uluslararası Malaga Film Festivali esnasında gitmiştim. Son derece hareketli, dünyanın her yerinden turist çeken ''Costa del Sol'' (Güneş Körfezi) sahillerinin en gelişmiş merkezi burası. Ben el Madena, Algeciras ve Torremolinos'a da oldukça yakın.
Malada'da Cordoba'ya giderken gördüğüm insan yüzünü andıran tepe ve etrafında uçsuz bucaksız zeytinlikler...
İşte İspanyolların Cordoba'sı, bizim ise Kurtûba'mız... Büyük tefsir alimi İmam Kurtûbi başta olmak üzere sayısız İslam bilgininin yetiştiği bu muhteşem şehre Guadalquivir (Vadi el-Kebir) Nehri'nin bir kolu üzerindeki köprüden geçerek giriyoruz. Tam karşımızda Kurtûba Camii...
Kurtûba Camii'nin bugün çan kulesi olarak kullanılan minaresi... 2013'te gittiğimde yapının adı ''La Catedral de'l Mezquita'' yani Mescit Katedrali idi. 2016'daki ziyaretimde ise isim değişmi, La Catedral de Cordoba, Cordoba Katedrali olmuştu. Mescit kelimesi uçurulmuştu.
Endülüs Emevileri'nin kurucusu Abdurrahman bin Muaviye'nin yaptırdığı Kurtûba Camii'nin mimari detayları büyüleyici güzellikte.
Cami avlusundaki portakal ağaçları yaşama sevinci aşılıyor ziyaretçilere.
Kurtûba Camii'nin sadece dışını gezmek bile sizi geçmişin görkemine, masalsı Endülüs'e götürmeye yetiyor.
Ve caminin inanılmaz güzellikteki mihrabı... Kelimelerin anlatmaya yetersiz kaldığı bu estetiğin mozaiklerini rivayate göre Bizans dönemi İstanbul'dan ve Emevilerin başkenti Şam'dan gelen ustalar yapmış.
Kurtûba Camii kemerleri ile de çok dikkat çekiyor.
Mihrab ayetlerinden detay
Bin sütunlu cami olarak bilinen Kurtuba Camii'nin yüzlerce sütunu kırılarak içinde ve tam ortasına katedral kurulmuş.
İki kültür, iki din...
Cordoba sokakları ve minare
Endülüs Emevi emiri Abdurrahman bin Muaviye Kurtûba yakınlarında Medinet'üz Zehra'yı, yani Çiçekler Şehri'ni kurmuş. Gerçekten de burası kelimenin tam anlamıyla çiçekler şehri...
Cordoba'nın sokaklarını keşfetmeden önce son bir kez dönüp tekrar Kurtûba Camii'ne geldim ve kapanana kadar çekim yaptım. Burası için ayrı bir dizi de hazırlayacağım.
Bir sonraki dizide Cordoba sokakları, Granada Elhamra, Albaicin ve Sevilla Alcazar ile devam.
V'esselam
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Suriye'de, çölün tam ortasında, bir vahanın yanında kurulan antik çağların 4.000 yıllık efsane şehri: Palmira. Çölün asil kraliçesi Zenobia'nın baş döndürücü güzellikteki şehrini 2010 yılında, savaştan hemen önce ziyaret etmiştim.
Palmira gerçekten de zorlu iklim şartlarına sahip Suriye çölünün merkezinde, ıssızlığın ortasında, belkide gücünü yalnızlığından alan muhteşem bir antik şehir. Romalıların şehre gelmesinden 2.000 yıl önce kurulan Baal Tapınağı'nın işçiliği ve mimarisi oldukça şaşırtıcı:
Palmira, Arapça adıyla Tedmur, Suriye'nin en önemli tarihi ören yeri ve dünyada da en tanınmış kültürel miraslardan biri. Asurlular ve Perslerden itibaren Tedmur, Mezopotamya ile Akdeniz arasında kervanların vazgeçilmez uğrak yeri imiş.
Osmanlılar 1517'de Arap Yarımadası'na hâkim olmalarıyla birlikte Mekke ve Medine'ye eşsiz hizmetlerde bulundular. İki kutsal ve şerefli şehrin hizmetkârı / ''Hadim'ül Haremeyn'üş Şerifeyn unvanını alan sultanlar birçok vakıflar kurup Mekke ve Medine'ye hizmet ettiler.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin ardından Osmanlı idaresine geçen Hicaz bölgesi asırlar boyunca özenle korundu ve hizmet gördü. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye, hizmet edebilmek amacıyla tahsis edilen vakıflar Osmanlı tarihinde çok büyük bir öneme sahip.
Özel şahısların oluşturduğu vakıfların yanı sıra devletten de pek çok isim Harameyn hayrına bağışta bulunurdu. En başta Osmanlı hanedanına mensup hanım sultanlar olmak üzere; devlet makamlarında bulunanların çoğu, mülklerini vakfederek gelirlerini kutsal topraklara bağışlamıştı.
İran’ın hemen her yerini birkaç defa gezdim. Gördüğüm yerler arasında Pers İmparatorluğu’nun taht merkezi Persepolis en etkilendiğim yerlerin başındaydı.
Bu anıtsal antik şehir aradan geçen 2.500 yıla rağmen halen son derece etkiliyeci!
MÖ 6.YY’da I. Darius tarafından kurulan şehir Kral I.Xerxes ve Artakserkses tarafından büyütülerek yaklaşık 150 yılda muazzam bir şehre dönüştü. Pers İmparatorluğu'nun gücünün zirvesinde olduğu bu dönemde Makedonya'dan Mısır'a, Anadolu'dan Yemen'e uzanan coğrafya buraya bağlıydı.
Şiraz'dan 1 saat kadar, İsfahan yolu üzerindeki Persepolis bugün de İran kültürünün en önemli, en değerli yerini oluşturur. Pers krallarının özel muhafızları 'Ölümsüzler / Immortals' 1979 İran Devrimi'ne kadar bir gelenek olarak yaşatıldı. Persopolis Basketbol takımı halen var!+
Tüm Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i Muazzama'nın örtüsünün özellikleri oldukça ilginç. Kâbe'nin örtülmesi geleneği çok eskilere dayanıyor. ilk defa örten kişinin Hz.İsmail olduğu, Yemen krallarından bazılarının hürmet göstererek örttüğü rivayetler arasında.+
Mekke yakınlarında, Cidde yolu üzerindeki Kâbe ve Ravza Örtü Fabrikasını iki defa ziyaret etmiştim. Bu fabrika senede sadece 3 ay çalışıyor ve yalnız Kâbe ile Ravza'nın örtüsünü dokuyor. Günümüzde Kâbe örtüsü dış örtüsü, iç örtüsü ve kuşak olmak üzere üç bölümden oluşuyor.
Kâbe örtüsü her yıl hac mevsiminde değiştirilir. Kâbe örtüsünün hazırlanma aşamaları tamamlandıktan sonra örtü Kâbe Örtü Fabrikası’ndan alınıp Kâbe’nin koruyucu ailesinin reisine teslim edilir. Bu aile câhiliye döneminden beri aynı ailedir: Meşhur Beni Şeybe Ailesi.
Hz.Musa Medyen'de Şuayb peygamberin yanında geçirdiği sürenin sonuna gelince ailesi ile oradan ayrıldı. Geceleyin soğuk çölde yol alırken bir ateş, yanan yeşil bir çalı gördü. Orada Allah ile aracısız görüştü. Yanan çalının yerinde bugün kadim St.Catherine Manastırı var+
Kuran, Kasas S. 29.Ayet'te bu durum için ''Musa, süreyi tamamlayınca ailesi ile birlikte yola çıktı. Tur Dağı tarafında bir ateş gördü. Ailesine, "Siz burada bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut tutuşmuş bir odun getiririm de ısınırsınız dedi'' denir+
Hz.Musa'nın vahye muhatap olduğu, aracısız Allah ile konuştuğu ve 10 Emir'i aldığı, asa ve beyaz el mucizelerinin verildiği Sina Dağı'nın bir tepesi olan Tur Dağı'nın bu noktasında kadim bir mabet var: St.Catherine Manastırı.
Arap alfabesinin en eski formu olarak ortaya çıkan Kûfi yazı formu okunmasının zorluğu bir tarafta, karakteristik yapısıyla dikkat çeker. Erken İslam dönemindeki hattatlar, Kuran el yazmalarını yazıya dökmek için çeşitli yöntemler kullandılar. Kûfi yazı bu hatların ilk formuydu.
Arap Yarımadası'nda çöllerdeki kayalarda görülen erken kûfi zamanla kendi içerisinde değişip gelişti. Irak erken dönem kûfisi, Magrib-Endülüs formu, mimariye uygulanan ve makili denilen versiyonu ile kûfi Arapça hat ve İslam sanatının en önemli dallarından biri haline geldi.
Birmingham'da bulunan bu kûfi Kuran 1370 yaşında. İlginç olan ise görünen yazının altında silinmiş daha eski bir örneğin daha bulunması. Silinen ama izleri belli olan bu yazı uzmanlarca araştırıldı ve görünen yazıdan daha eski olduğu anlaşıldı. Fakat ibareler birebir aynı!..