Türkiye, İstanbul’da imzaya açıldığı için “İstanbul Sözleşmesi” olarak tanımlanan, kadına karşı şiddetin önüne geçmeyi hedefleyen Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ilk onaylayan ülke olmuştu.
Dün geceki kararnanme ile de sözleşmeden ayrıldı ama neden?
Öncelikle sözleşmeyi reddedenlerin “Her durumda kadının beyanı esastır, kadının ifadesine göre erkek direkt hapse girer” iddiası doğru değil. Bazı durumlarda (tehdit ve saldırı gibi) “kadının beyanı esastır”
ifadesi bizim kanunumuzda yer alıyor, sözleşmede değil. Ayrıca sözleşmede LGBT’ye özendirme yok, “cinsel yönelim” nedeniyle ayrımcılığın olmaması ifadesi var. Buradaki tartışma noktası, farklı yorumlara açık olan “toplumsal cinsiyet” kavramı.
Geniş kapsamlı bir kavram olmasına karşın temel olarak “kadın” ve “erkek” gibi iki cinsiyetli düzende, geleneksel rollere sahip tarafların bu rollerde eşitliğini esas alıyor. Basit bir örnek verecek olursak;
çocuklu bir ailede çocukla kadının ilgilenmesini bir dayatma olarak tanımladığı gibi evin maddi olarak sorumlusunun erkek olması da reddediliyor. Bu konuda eşitlik öngörülüyor. Örnekler çeşitlendirilebilir. Buna itiraz edenler ise “kadın çocuk baksın, erkek eve ekmek getirsin”
demediklerini, sadece sözleşmenin cinsiyetler arasındaki “fıtrat ve fiziksel farklılıklarını” göz ardı ettiğini söylüyor. Yani kadın ile erkek eşit ancak fıtrat ve cinsiyet ile birlikte gelen karakterlerin umursanmadığını düşünüyor.
Asıl mesele ise LGBT derneklerinin kavramı kadın ve erkek şeklinde ayrılan iki cinsiyetin ötesine geçirip farklı cinsiyet tanımlamaları yaparak yorumlamaya çalışması.
Mesela Polonya, bu ve 14. maddede yer alan bu kavramın müfredatlarda yer alması gerektiği ifadesi nedeniyle sözleşmeden ayrılma kararı almıştı.
Sözleşme kadına karşı şiddet ve kadının toplumsal alandaki konumu açısından çok önemli maddeleri barındırsa da “toplumsal cinsiyet” kavramının marjinal şekilde yorumlanması şu an gelinen noktanın temelini oluşturuyor.
Ancak buradaki asıl sorun sözleşmeden ziyade TCK’daki 6284 sayılı kanunun uygulamadaki yetersizliği. Kadına karşı sözlü veya fiziksel taciz, tecavüz ve şiddete yönelik cezaların hafif kalması ya da uygulanamaması. Takipte kalın. #baydno@baydno
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Adriyatik'te Türk askerinin bulunduğu ülke: Arnavutluk - #1
1️⃣ 1912 yılında Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanan #Arnavutluk, 28.748 km2’lik yüzölçümü ile Adriyatik Denizi’nin girişinde yer alıyor.
2️⃣ İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ülkeyi yöneten komünist lider Enver Hoca, katı politikalar ile dışa kapalı bir Arnavutluk inşa etti. 40 yıllık komünist rejimin getirdiği ekonomik altyapı enkazından kurtulmak da kolay olmadı.
3️⃣ Yüzde 15'ye yakın işsizlik, % 30'a yakın yoksulluk oranı ile #Avrupa'nın en fakir ülkeleri arasında olan Arnavutluk, bu olumsuz tabloya rağmen Balkan ülkeleri arasında en hızlı büyüme oranına sahip ülkelerden.
Avrupa'nın en büyük 4. kömür rezervine sahip, Donetsk ve Lugansk’ı kapsayan bölge olan #Donbass, Ukrayna topraklarının sadece %5'ini oluşturuyor ancak milli hasıladaki katkısı % 20 civarında.
İhracatın da 4'te birinin yapıldığı bölge, ağırlıklı Rus nüfusuna sahip. Yanukoviç’in Batı yanlıları tarafından devrilmesinden sonra da Rusya’nın desteğiyle silahlı mücadele başlamıştı.
Geçtiğimiz yaz karşılıklı ateşkes kararı alan taraflar, son aylarda yaşanan ihlaller ve 26 Mart’ta 4 Ukrayna askerinin keskin nişancı tarafından öldürülmesiyle yığınak yapmaya başladı.
2004 yılındaki Turuncu Devrim ile birlikte Batı ile Rusya yanlıları arasındaki gerginlik gün yüzüne çıkmış, 2013’te Rus yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in #AB Ortaklık Anlaşması’nı imzalamaması sonrası taraflar arasındaki...
çizgiler çizilmişti. Yanukoviç bu anlaşmayı reddetmesinden yaklaşık bir ay sonra Rusya ile bir anlaşma yaptı. Moskova, Ukrayna’ya ait devlet tahvillerini satın alacak ve Ukrayna’ya doğal gazı indirimli verecekti.
Gösteriler ülke geneline yayılmaya başlıyordu. 24 Şubat’a kadar direnen Yanukoviç, muhaliflerin Kiev’de kontrolü sağlamasının ardından Rusya’ya kaçtı ve Moskova Batı ile olan üstü örtülü savaşını kaybediyordu.
3. yazı: Türkiye’den önce FETÖ ile mücadele eden ülke Özbekistan…
Geçtiğimiz günlerce yazdığım Özbekistan-Türkiye ilişkilerinin kötü dönemlerini kısaca özetleyecek olursam; #Özbekistan’ı 27 yıl yöneten İslam Kerimov’un muhalifleri sindirme çabası,
‘radikal İslam ile mücadele’ diyerek Müslümanlara zulmetmesi ve Türkiye’nin muhalif Özbek liderlere ev sahipliği yapması iki ülke ilişkilerinin kötü olmasının temel nedenlerinin başında geliyordu. Ancak iki ülke ilişkilerindeki Fetullahçı faktörünü birçok kişi bilmiyor.
1999 yılında hükümet binasına yaklaşan Kerimov’un aracına bombalı saldırı gerçekleştirildi. Kerimov, suikast girişiminden yara almadan kurtuldu. Suikast girişiminde bulunanlar Taşkent Havalanı’nda yakalanırken, olayda 15 kişi öldü.
Fransız ve Mısır sermayesiyle yapılan kanal, uluslararası bir şirket tarafından işletilecekti. 10 yılda yapılan kanalın hisselerinin kabaca % 40'ı Fransızların, % 35’i Mısır’ın, geriye kalan hisseler de almak isteyen yabancı ülkelere bırakıldı.
İngiltere oyun dışı kalmıştı ya da biz öyle zannediyorduk. İngilizler pusuya yatmış aslan gibiydi. Dünya ticaretinin akacağını öngördüğü ve sömürge topraklarına ulaşımı yarı yarıya düşüren kanalı nasıl elinin tersiyle itebilirdi ki?
Mısır yönetiminin lüks yaşamları ve halkın çektiği sefalet, hisselerin İngilizlere satılmasıyla son buldu. Ama İngilizler diyoruz, yeter mi onlara? Evet, yetmedi zaten. 1878’de ‘geçici’ olarak Kıbrıs’ı, 4 yıl sonra da oldubitti ile #Mısır’ı işgal etti.
Süveyş Kanalı'nı kapatan gemi dünyayı etkileyebilir...
Çin'den Hollanda'ya giden gemi #Süveyş'te karaya oturdu. Günlerdir geminin suyla tam anlamıyla kavuşması için çalışmalar yürütülüyor. Dünya ticaretinin yüzde 10’unun geçtiği bir kanal burası.
Günde ortalama 80-100 geminin geçtiği kanal, Mısır’ın en büyük 3. döviz getirisi durumunda. Yılda ortalama 5 milyar dolar kazanan, 2023’te bunu 15 milyar dolara kadar çıkarmayı hedefleyen #Mısır;
Etiyopya ile yaşadığı baraj sorununun temelini oluşturan Nil Nehri ile hayata, Süveyş ile dünyaya tutunuyor. Bu kaza sonrası da suların yükselmesi bekleniyor. Sular yükselmezse kargoların boşatılması aşaması başlayacak. Bu sürecin haftalar sürebileceği de düşünülüyor.