Distopya denince akla gelenler:
Zamyatin, Huxley, Orwell, Bradbury...
Bu çatı altındaki paylaşımlarımızı birlikte hatırlayalım...
🎥🔢🐷🧑🚒
"1920’de, türünün öncüsü kabul edilen, kendinden sonra yazılacaklara prototip oluşturan, bilinen tek romanı; 26. yüzyılda, bir devrim sonrasındaki hayali bir toplumu anlattığı “Mıy” (Biz / We) el yazması kopyalarla dolaşıma girer."
"26.yy Londra’sında geçen Cesur Yeni Dünya, üremenin teknolojiye bağlandığı ve anne-baba olmanın, doğal olarak aile kurmanın yasaklandığı distopik bir evreni betimler. Burada uykuda öğretim yoluyla toplum dönüştürülmüştür."
"Totalitarizm, gözetim toplumu ve baskıcı düzenlemeleri konu edinen 1984, dünyanın neredeyse tamamında sürekli savaşın ve diktatörlüğün hâkim olduğu bir gerçeklikte geçer. 1984, devlet kontrolündeki özgürlüksüz dünyaya karşı bir uyarıdır."
"Fahrenheit 451, itfaiyecilerin yangın söndürmek yerine kitapları yaktıkları bir gelecekte geçer. Burada insanlar TV’de beyinlerini uyuşturan programlar izlemektedir. Ellerinde kitap bulunduranlar ise sert bir şekilde cezalandırılır."
Kemal Tahir romanları ele aldıkları konular, kullandığı mekanlar, yayımlandığı dönemler nedeniyle çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Bu sınıflandırmalar ile birlikte Kemal Tahir’i nasıl okumalıyız? Birlikte bakalım…🔎
Kemal Tahir’in eserleri ilk olarak yazar hayatta iken yayımlananlar ve ölümünden sonra yayımlananlar olarak ikiye ayrılır. Öykülerden oluşan Göl İnsanları kitabı 1955 yılında yayımlanır.
Aynı yıl (1955) ilk romanı olan Sağırdere de okuyucularla buluşur. 1973 yılında vefat eden yazar. 1955 ile 1973 yılları arasına öykülerden oluşan bir kitap ile on dört roman sığdırır.
4 Aralık 1875, Prag, Çekya.
29 Aralık 1926, Montrö, İsviçre.
📝🔎
Alman Şansölye Schröder onun “Sonbahar günü” şiiriyle halka sesleniyor, Lady Gaga mısralarını koluna dövme yaptırıyor. Kimileri onun şiiriyle aşık oluyorken, kimileri de yine onun dizeleriyle dünyaya sırtını dönüyor.
Modernizmin ve materyalizmin çelik ve soğuk yüzünden kaçıp sığınacak manevi kucak ararken hayal kırıklığı ve öfke içinde Hristiyanlıkla hesaplaşıyor. Ve bir şarkiyatçının evinde Kuran’la tanıştıktan sonra İslam Peygamberine “Muhammedin Risaleti” şiirini yazıyor.
Kimilerine göre “bir sağırlar diyaloğu”, kimlerine göre “at gözlükleri”ni ortadan kaldırıcı bir sentez, kimilerine göreyse “kuramın yoksulluğunu” ortadan kaldıracak bir işbirliğinden bahsetmenin sırasıdır: Tarih ve Sosyoloji’nin işbirliğinin. 🔎
Tarihsel Sosyoloji bir kürsü ve disiplin olarak 20. yüzyıl ortasında ortaya çıkmış olsa da, Tarih ve Sosyoloji’nin birbirleriyle olan hem kuramsal hem ampirik alış-verişinin hikayesi önceki yüzyıla kadar rahatlıkla götürülebilir, hatta orada başlar.
Tarihin bir disiplin ve modern bir bilim olarak doğduğu 19.yüzyılda, Sosyoloji’nin “kurucu babaları”nın eserleri büyük bir tesirle Avrupa’da yayılıyordu. Sosyoloji de kürsülerde yer edinmiş, bir meslek olarak kendisini kabul ettirebilmişti.
Kemal Tahir paylaşımlarımıza bu kez de yazar ile ilgili yayımlanan dosyalar, özel sayı dergiler ve kitaplarla devam ediyoruz. Kemal Tahir’i konu edinen özel sayı dergilere ve kitaplara birlikte bakalım... 🔍📚
21 Nisan 1973 tarihinde, vefatının ardından Cumhuriyet gazetesinden Ortadoğu gazetesine kadar düşünsel ve siyasi yelpazenin hemen her tarafından gazetede Kemal Tahir ile ilgili yazılar yayımlanır.
İlk "özel dosya", Yeni Ortam'da 23 Nisan 1973'te başlayıp birkaç gün süren; D. Hızlan, M. Öneş, Ö. Faruk Toprak, Tarık Dursun K., Füruzan, M. Cevdet Anday, Rauf Mutluay, S. Hilav, A. Özyalçıner, H. Asılyazıcı, Naci Çelik'in katıldığı “Kemal Tahir İçin Ne Dediler?” dosyasıdır.
“Sol[cu]lar bana salaud [aşağılık, pislik] diyorlar, sağcılar Necip Fazıl’ın iddia ettiği gibi dostluklarımın tesirinde görüyorlar. (…) Hâlbuki ben sadece eserimi, şahsen yapabileceğim şeyi yapmak istiyorum.”
✏️ Ahmet Hamdi Tanpınar (23 Haziran 1901 – 24 Ocak 1962)
Ahmet Hamdi Tanpınar, ölümünden yaklaşık 2 hafta önce, 11 Ocak 1962 günü, Türkiye’deki entelektüel cemaatler arasındaki konumunu böyle tarif etmişti günlüğüne düştüğü notlarda. Aynı satırlar arasında belki de en çarpıcı olanlar şunlardı:
“Gariptir ki eserimi sathî okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar. Sağcılara göre ben angajmanlarım -Huzur ve Beş Şehir- hilâfında sola kayıyorum, solu tutuyorum. >>>
1949 yılı, Salzburg. Thomas’ın ciddi solunum yolları rahatsızlıkları var. Bir türlü iyileşemiyor. Ocak ayında acilen bir hastaneye kaldırılıyor. “Ölecek” deniyor; çocuk ve ergenlerin bulunduğu bir yatakhaneye yerleştiriliyor.
Ölümü bekleyen, sürekli kan kusup öksürüklere boğulan yetişkinlerle, çocukların koğuşu arasında yalnızca demir parmaklıklar var. Yakalandıkları ölümcül hastalıktan kurtulma ümidi besleyen çocukları ve hiçbir ümidi kalmamış hastaları demir parmaklıklar ardından seyrediyor.