Kemal Tahir romanları ele aldıkları konular, kullandığı mekanlar, yayımlandığı dönemler nedeniyle çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Bu sınıflandırmalar ile birlikte Kemal Tahir’i nasıl okumalıyız? Birlikte bakalım…🔎
Kemal Tahir’in eserleri ilk olarak yazar hayatta iken yayımlananlar ve ölümünden sonra yayımlananlar olarak ikiye ayrılır. Öykülerden oluşan Göl İnsanları kitabı 1955 yılında yayımlanır.
Aynı yıl (1955) ilk romanı olan Sağırdere de okuyucularla buluşur. 1973 yılında vefat eden yazar. 1955 ile 1973 yılları arasına öykülerden oluşan bir kitap ile on dört roman sığdırır.
Geçimini yazarlıkla sağlayan ve üretken bir yazar olan Kemal Tahir, cezaevi döneminde ve 50’li yıllarda müstear adla hikâyeler, tefrika öyküler kaleme alır, polisiye romanlar çevirir ve yazar.
K. Tahir’in ölümünden sonra cezaevi notlarından oluşturulan beş roman yayımlanır. Karılar Koğuşu (1974), Namuscular (1974) ve Damağası (1977) bunlardandır. Bu romanlarda cezaevinde tanık olduğu hikâyelerin yanında yazarın cezaevi hayatına ilişkin anlatılar da vardır.
Hür Şehrin İnsanları (1974) ve Bir Mülkiyet Kalesi (1977) yazarın yaşamından izler taşır ve notlarından çıkarılan romanlar olarak ölümünden sonra yayımlanır. Bir Mülkiyet Kalesi yazarın “sarı defterleri”nden temize çekilir. Romanın kahramanı yazarın babası ve ailesidir. >>>
>>> Otobiyografik esintiler taşıyan roman, yazarın ailesini ve yetişme dönemini II. Abdülhamit döneminden Ankara Hükümeti’nin kuruluşuna kadar olan süreçte yaşanan toplumsal olaylar içerisinde ele alır.
“Hür Şehrin İnsanları” yazarın gençlik anıları üzerinden kurgulanır ve “Bir Mülkiyet Kalesi” gibi yazarın “sarı defterleri”nden çıkarılır ve yayımlanır. Otobiyografik nitelikler taşıyan bu romandaki bazı karakterler Kemal Tahir’in sağlığında yayımladığı romanlarda kullanılmıştır.
Romanın, Tekin yayınları tarafından yayımlanan üçüncü basımının arka kapağında verilen bilgiye göre bu roman 1949 yılında Çorum cezaevinde tamamlanmış ancak yazar tarafından üzerinde çalışılmak üzere yayımlanmadan bırakılmıştır.
Kemal Tahir romanlarının bütününe yönelik genellikle dörtlü bir sınıflandırma yapılmaktadır: 1) Köy romanları, 2) Tarihi romanlar, 3) Cezaevi romanları ve 4) Biyografik Romanlar.
Köy romanlarından; 1955 yılında Sağırdere, 1957 yılında Körduman, 1957 yılında Rahmet Yolları Kesti, 1958 yılında Yediçınar Yaylası, 1959 yılında Köyün Kamburu, 1967 yılında Bozkırdaki Çekirdek ve 1970 yılında Büyük Mal sırasıyla yayımlanır.
Birbirinin devamı olarak yayımlanan Sağırdere ve Körduman romanları Çankırı’nın Yamören köyünden 15 yaşındaki Kulaksızın Mustafa ile köyünü ve Mustafa’nın Ankara gurbetini konu eder. Köydeki toplumsal işleyiş ve köy-kent karşıtlığı romanların merkezindedir.
Cezaevi romanları arasında geçen Kelleci Memet (1962) romanı bir tarafı ile köy romanı olarak değerlendirilebilir. Romanda cezaevi hayatının dışında Kelleci Memet’in yaşamına ilişkin bölümler bir köy hikayesidir. >>>
Roman karakterleri arasında ise Sağırdere ve Körduman romanlarındaki “Yamörenli Taşçı Mustafa” gibi karakterlere rastlanmaktadır. Bu nedenle bu romanı Sağırdere ve Körduman romanlarının devamı biçiminde okumak mümkündür.
Pazar Postası dergisinde yapılan tartışmanın 1960’da Düşün Yayınevi tarafından kitaplaştırılan "Beş Romancı Tartışıyor"da görüldüğü gibi Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Orhan Kemal ve Talip Apaydın gibi romancılar, Kemal Tahir’i köyü ve köylüyü tanımamakla eleştirmektedir.
Kelleci Memet romanı bu açıdan Kemal Tahir’in köye ilişkin karakterleri hangi gözlemlerin sonucunda oluşturduğunu göstermesi bakımından da önemlidir ve bir cevap niteliğindedir.
Yediçınar Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal romanlarından oluşan Çorum Üçlemesi dönemin feodalite tartışmalarına önemli bir katkıdır.
Romanlarda köy ve kasabanın toplumsal yapısının yanı sıra ağalık konusu tartışmaya açılmakta ve merkezi iktidar ile taşra ilişkisine bu çerçeveden bakılmaktadır. Bu üçlemede tarihsel bir bakış açısıyla geniş bir toplumsal süreç ele alınır.
Rahmet Yolları Kesti romanının merkezinde eşkıyalık olgusu yer almaktadır. Dönemin hâkim düşüncesinin dışında Kemal Tahir bu romanda eşkıyalığı eleştirel biçimde ele almakta ve köy ve kasabadaki iktidar mücadelesindeki yerine vurgu yapmaktadır.
Bu nedenle Rahmet Yolları Kesti romanını Çorum Üçlemesi ile birlikte Köyün Kamburu’ndan sonra okumak, Kemal Tahir’in kurgusal bütünlüğünü anlamak açısından da daha anlamlı olacaktır.
Kemal Tahir, Bozkırdaki Çekirdek romanı ile dönemin köy enstitüsü ve modernleşme tartışmalarına katılır. Modernleşme sürecinin köyün penceresinden değerlendirildiği ve köy enstitülerinin eleştirel bir biçimde ele alındığı bu roman köy romanlarının sonuncusudur.
Cezaevi notlarından oluşturulan Damağası (1977) ve Namuscular (1974); Kelleci Memet (1962) gibi köylü ve köye dair fikirlerin nasıl oluştuğunu göstermesi açısından önemlidir. Romanlar, içerdikleri köye ilişkin karakterler ve öyküler ile köy romanlarının devamı niteliğindedirler.
Köy romanlarını bir bütün halinde okuma Sağırdere, Körduman, Kelleci Memet, Yediçınar Yaylası, Köyün Kamburu, Rahmet Yolları Kesti, Büyük Mal, Bozkırdaki Çekirdek, Namuscular, Damağası sırasıyla yapılabilir.
K. Tahir’in tarihi romanları ise yayımlanma sırasına göre şöyledir: Esir Şehrin İnsanları (1956), Esir Şehrin Mahpusu (1962), Yorgun Savaşçı (1965), Devlet Ana (1967), Kurt Kanunu (1969) ve Yol Ayrımı (1971).
Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı, Esir Şehir Üçlemesi olarak geçer. İşgal İstanbul’u ile başlayan romanlar Milli Mücadele dönemi İstanbul’u ile sürer. Yol Ayrımı’nda Serbest Fırka üzerinden Milli Mücadele kadrolarının siyasi mücadelesine odaklanılır.
Yorgun Savaşçı’da Milli Mücadele, Yüzbaşı Cemil’in namı diğer Cehennem Yüzbaşı Cemil hikayesi ile ele alınmakta ve 1920’lerin başından Milli Mücadelenin güçlenmesine kadar geçen süreç dönemin subayının gözünden anlatılmaktadır. Bu romanla Tahir’e Yunus Nadi Roman Ödülü verilir.
1968’de Türk Dil Kurumu Roman ödülünü kazanan “Devlet Ana” Kemal Tahir’in ses getiren romanlarındandır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş hikayesi ile birlikte, Kemal Tahir bu romanda doğu toplumlarında devlet ve devletin işlevini tarihsel olaylar çerçevesinde ele alır.
Devlet Ana, özgün bir Türk romanı ortaya koyma girişimidir. 1967’de yayımlanan roman edebiyat dünyasının yanında Türk düşünce dünyasının da önemli eserlerinden biri olarak önemli tartışmalara ve Türk toplum tarihinin yeniden ve farklı biçimde ele alınmasına yol açmıştır.
Yazarın önemli bir diğer romanı ise Kurt Kanunu’dur. 1926 yılında İzmir suikastı girişimi sonrasındaki tasfiyeyi konu edinen romanın merkezdeki karakteri İttihat Terakki’nin Küçük Efendi’si Kara Kemal’dir.
Suikast sonrasında eski İttihatçı kadrolarla muhalif bürokrat ve askerilerin tasfiyesi ve iktidar mücadelesinin ele alındığı romanda Kara Kemal’in geçmişe dönük değerlendirme ve eleştirileri önemli bölümler olarak görülmektedir.
Tarihi romanlara dönük okuma önerisi romanların yayımlanma kronolojisine göre değil konuların ele alınma kronolojisine göre yapılabilir:
Devlet Ana, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Yorgun Savaşçı, Kurt Kanunu ve Yol Ayrımı şeklinde bir okuma, yazarın Türk toplum tarihine ilişkin görüşlerini anlama açısından yardımcı olabilir.
Yazarın otobiyografik nitelikte yazdıklarına ilişkin okuma Bir Mülkiyet Kalesi, Hür Şehrin İnsanları, Kelleci Memet, Karılar Koğuşu, Namuscular ve Damağası şeklinde olabilir.
Bir Mülkiyet Kalesi’nde ailesi ve etkisi, Hür Şehrin İnsanları’nda gençlik yılları, Kelleci Memet, Karılar Koğuşu, Namuscular ve Damağası romanlarında ise cezaevi yaşamına ilişkin anlatılar bulunmaktadır.
Kelleci Memet, Karılar Koğuşu, Namuscular ve Damağası romanları cezaevi romanları olarak sınıflandırılsa da bu romanlar cezaevinin yanı sıra bir yanıyla köy, bir yanıyla da otobiyografik romanlardır ve her üç kategoride de bu farklı özellikleri ile yer almaktadır.
Kemal Tahir roman aracılığıyla Anadolu insanını, Anadolu’nun toplumsal yapısını anlama ve anlatma amacı taşımaktadır. Diğer taraftan 1960 sonrasının hareketli ve tartışmalı ortamına romanları ile katılmış ve Türk düşüncesine önemli katkılar sağlamıştır.
Öykü ve romanları 1955 yılında yayımlanmaya başlayan ve 1973 yılında vefat eden yazar bu süreye bir öykü kitabı, on dört roman, tefrikalar ve çeviriler ile ciltlerce çalışma notu sığdırmıştır.
Kemal Tahir’in özgün bir Türk romanı inşa etme girişimi ve üretkenliğinin önünde saygıyla eğiliyor; kendisini rahmetle anıyoruz…
Kemal TAHİR’in romanları, birbirleriyle ilişkileri, sınıflamalar, okunmasına kılavuzluk konulu paylaşımı arkadaşımız Dr. Mehmet Güven AVCI @Guven_Avc hazırladı.
Çok teşekkür ediyoruz.
Mehmet Güven AVCI Hocamızın sayfamıza katkıları sürecek.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Distopya denince akla gelenler:
Zamyatin, Huxley, Orwell, Bradbury...
Bu çatı altındaki paylaşımlarımızı birlikte hatırlayalım...
🎥🔢🐷🧑🚒
"1920’de, türünün öncüsü kabul edilen, kendinden sonra yazılacaklara prototip oluşturan, bilinen tek romanı; 26. yüzyılda, bir devrim sonrasındaki hayali bir toplumu anlattığı “Mıy” (Biz / We) el yazması kopyalarla dolaşıma girer."
"26.yy Londra’sında geçen Cesur Yeni Dünya, üremenin teknolojiye bağlandığı ve anne-baba olmanın, doğal olarak aile kurmanın yasaklandığı distopik bir evreni betimler. Burada uykuda öğretim yoluyla toplum dönüştürülmüştür."
4 Aralık 1875, Prag, Çekya.
29 Aralık 1926, Montrö, İsviçre.
📝🔎
Alman Şansölye Schröder onun “Sonbahar günü” şiiriyle halka sesleniyor, Lady Gaga mısralarını koluna dövme yaptırıyor. Kimileri onun şiiriyle aşık oluyorken, kimileri de yine onun dizeleriyle dünyaya sırtını dönüyor.
Modernizmin ve materyalizmin çelik ve soğuk yüzünden kaçıp sığınacak manevi kucak ararken hayal kırıklığı ve öfke içinde Hristiyanlıkla hesaplaşıyor. Ve bir şarkiyatçının evinde Kuran’la tanıştıktan sonra İslam Peygamberine “Muhammedin Risaleti” şiirini yazıyor.
Kimilerine göre “bir sağırlar diyaloğu”, kimlerine göre “at gözlükleri”ni ortadan kaldırıcı bir sentez, kimilerine göreyse “kuramın yoksulluğunu” ortadan kaldıracak bir işbirliğinden bahsetmenin sırasıdır: Tarih ve Sosyoloji’nin işbirliğinin. 🔎
Tarihsel Sosyoloji bir kürsü ve disiplin olarak 20. yüzyıl ortasında ortaya çıkmış olsa da, Tarih ve Sosyoloji’nin birbirleriyle olan hem kuramsal hem ampirik alış-verişinin hikayesi önceki yüzyıla kadar rahatlıkla götürülebilir, hatta orada başlar.
Tarihin bir disiplin ve modern bir bilim olarak doğduğu 19.yüzyılda, Sosyoloji’nin “kurucu babaları”nın eserleri büyük bir tesirle Avrupa’da yayılıyordu. Sosyoloji de kürsülerde yer edinmiş, bir meslek olarak kendisini kabul ettirebilmişti.
Kemal Tahir paylaşımlarımıza bu kez de yazar ile ilgili yayımlanan dosyalar, özel sayı dergiler ve kitaplarla devam ediyoruz. Kemal Tahir’i konu edinen özel sayı dergilere ve kitaplara birlikte bakalım... 🔍📚
21 Nisan 1973 tarihinde, vefatının ardından Cumhuriyet gazetesinden Ortadoğu gazetesine kadar düşünsel ve siyasi yelpazenin hemen her tarafından gazetede Kemal Tahir ile ilgili yazılar yayımlanır.
İlk "özel dosya", Yeni Ortam'da 23 Nisan 1973'te başlayıp birkaç gün süren; D. Hızlan, M. Öneş, Ö. Faruk Toprak, Tarık Dursun K., Füruzan, M. Cevdet Anday, Rauf Mutluay, S. Hilav, A. Özyalçıner, H. Asılyazıcı, Naci Çelik'in katıldığı “Kemal Tahir İçin Ne Dediler?” dosyasıdır.
“Sol[cu]lar bana salaud [aşağılık, pislik] diyorlar, sağcılar Necip Fazıl’ın iddia ettiği gibi dostluklarımın tesirinde görüyorlar. (…) Hâlbuki ben sadece eserimi, şahsen yapabileceğim şeyi yapmak istiyorum.”
✏️ Ahmet Hamdi Tanpınar (23 Haziran 1901 – 24 Ocak 1962)
Ahmet Hamdi Tanpınar, ölümünden yaklaşık 2 hafta önce, 11 Ocak 1962 günü, Türkiye’deki entelektüel cemaatler arasındaki konumunu böyle tarif etmişti günlüğüne düştüğü notlarda. Aynı satırlar arasında belki de en çarpıcı olanlar şunlardı:
“Gariptir ki eserimi sathî okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar. Sağcılara göre ben angajmanlarım -Huzur ve Beş Şehir- hilâfında sola kayıyorum, solu tutuyorum. >>>
1949 yılı, Salzburg. Thomas’ın ciddi solunum yolları rahatsızlıkları var. Bir türlü iyileşemiyor. Ocak ayında acilen bir hastaneye kaldırılıyor. “Ölecek” deniyor; çocuk ve ergenlerin bulunduğu bir yatakhaneye yerleştiriliyor.
Ölümü bekleyen, sürekli kan kusup öksürüklere boğulan yetişkinlerle, çocukların koğuşu arasında yalnızca demir parmaklıklar var. Yakalandıkları ölümcül hastalıktan kurtulma ümidi besleyen çocukları ve hiçbir ümidi kalmamış hastaları demir parmaklıklar ardından seyrediyor.