1) Hocaefendi'nin bazı eser ve konuşmalarında, hizmet insanlarının manevi değerler yönünden başkalaşım yaşamalarının tehlikesine ve kendilik bilinçlerine dair beyanları bulunmaktadır. Bu seride önemli olduğunu düşündüğüm mezkur mevzular ile alakalı bir derleme yapmaya çalıştım:
2) Değişme ve başkalaşma, üzerinde ciddi mânâda durulması gereken çok önemli bir meseledir. Çünkü daha önce de değişik vesilelerle ifade edildiği üzere bir çeşit başkalaşan her çeşit başkalaşabilir.
3) Evet, bir kere başkalaşan artık başkalaşma yoluna girmiş demektir. Sonra o şahıs, hiç farkına varmaksızın bir kere daha, bir kere daha başkalaşır ve neticede her yönüyle bambaşka biri oluverir.
4)..Bu sebeple inanmış bir gönlün, başkalaşma yoluna sülûk etmeksizin, değişme ve başkalaşmanın bir keresine bile müsaade etmeme kararlılığı içinde olması ve temel disiplinler itibarıyla hep sabitkadem olarak yerinde sapasağlam durabilmesi çok önemlidir.
5) Çünkü değişme veya başkalaşma temkinsizce buzda yürüme gibidir. İnsan her an kayıp düşebilir. O hâlde hiç bir meseleyi küçük görmeksizin giyim-kuşamdan şekil ve şemaile kadar her hususta kendimiz olarak kalabilme yollarını bulmalı ve o yolda kararlı bir tavır sergilemeliyiz.
6) Yoksa sırf değişim fantezisinin zebunu olarak giydiğimiz bir elbiseyi modası geçti diye kaldırıp bir köşeye atarsak, başka bir zaman, onun da modası geçer ve onu da kaldırıp atma lüzumu duyarız.
7) Zamanla bu hâl şekil ve şemailimize sirayet eder. Artık kendinden kaçan, özünden uzaklaşan bir fert olarak saçımızdan-başımızdan hafif hafif kırpmaya başlarız fakat dönüşüm ve başkalaşma orada da durmaz;
8) bundan sonra sıra kirpiğimize mi gelir, kaşımıza mı gelir bilinmez ve neticede makası öyle bir yere yanaştırırız ki, o bizi kökümüzden koparır. (Dünyevileşme – Başkalaşma ve Kendimiz Olma, Cemre Beklentisi)
9) İnanan insanlar, sürekli tekâmül peşinde bulunmalı, kalbî ve ruhî hayatları itibarıyla hep "diriliş"ler yaşamalı; fakat, aynı zamanda kendi öz değerlerine bağlı, değişme fantezisinden uzak ve durdukları yerde "sabit-kadem" olmalıdırlar. Onlar, her gün yeni bir duyuş,
10) yeni bir seziş, âfak ve enfüse ait yeni bir keşif ve yepyeni tahlil ü terkiplerle imanlarını bir kere daha derinden duymalı, Hak tevfîkine dayanarak inançlarını yeniden inşa etmeli ve sonra da irfanlarının derinliği ölçüsünde bir aksiyon sergilemelidirler.
11) Evet, onlar tekvînî ve teşriî emirlerin mana, muhteva ve özünde bitevî derinleşmeli; böylece, değişimi daha bir olgunlaşma şeklinde anladıklarını ortaya koyarak iç içe inkişaflar gerçekleştirmelidirler. Ne var ki, kendi kimliklerinden uzaklaşma,
12) farklı kültürlerin tesirlerinde kalarak başkalaşma ve öze yabancı bir hal alma anlamlarına gelen bir "değişim"den korkmalı; bu manadaki bir değişikliği bozulma saymalı ve kendilerini ondan korumak için farklı vesilelere sığınmalıdırlar.
13)...Bu itibarla, değişmemek ve hatta değişikliğin en küçüğüne karşı dahi tavır almak çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki, bir çeşit başkalaşan her çeşit başkalaşabilir. Diğer bir vesile ile zikrettiğim gibi; İmriü'l-Kays'a isnad edilen bir sözde,
14) "İki şey vardır ki, onları başlatanlar da nerede durduracaklarını bilemezler: Bunlar, savaş ve yangındır." denilir. Bu söze üçüncü bir hususun daha ilave edilmesi gerektiğini düşünüyorum ki, o da "başkalaşma"dır;
15) evet, bir türlü başkalaşan her türlü başkalaşabilir, dolayısıyla, o kapı hiç aralanmamalıdır. (Siz Kendinizi Değiştirmedikçe...Vuslat Muştusu)
16) Bir insanın, bir problemle karşılaştığında, Kitab’ı, Sünnet’i, icmaı, kıyası bilmeden ve bu mevzuda kütüb-i fıkhiyede, fukahanın ne deyip ne demediğini öğrenmeden kendi başına hareket etmesi, söz söylemesi kat’iyen doğru değildir.
17) Doğru olmadığı gibi, bâlâpervâzâne böyle bir tavır, çok ciddi tehlike arzeden bir bidatkârlıktır....Usûlüddîn’e bağlı kalmak şartıyla çağın şartlarını ve zamanın tefsirini de gözetmede bir mahzur söz konusu değildir; fakat,
18) Kur’an, Sünnet ve Selef-i salihînin yorumları çerçevesinde herhangi bir tetkik ve tahkikte bulunmadan, “Burada şöyle de hareket etsek olur.” demeye de hiç kimsenin hakkı yoktur ve olamaz.
19) Evet, dine ait meseleler öyle ulu orta üzerinde söz söylenecek konular değildir. Dediklerinizin mutlaka Kitab’a, Sünnet’e, ümmühâta ve muhkem disiplinlere uygun düşmesi gerekir.
20) Bugün dünyanın dört bir tarafına gidilmiş ve insanımız yeni inkişaflara, yeni açılımlara vesile olmuştur. Tabiî bu da farklı toplum ve coğrafyalarda yeni yeni meselelerle karşılaşmak mânâsına gelmektedir. İşte bu noktada adanmış ruhları bazı tehlikeler beklemektedir:
21) Başkalarına bir şeyler anlatmaya çalışırken hiç farkına varmadan dini değerleri görmüyormuş gibi davranma, muhataplara sadece zatlarından dolayı alâka duyup onların rızalarını esas alma, onları müslümanlara tercih etme ve şirin görünmek için
22) o kültürün insanlarına benzer şekilde yaşama gibi hatalar bu tehlikelerdendir. İnanmış bir gönlün, başkalaşma yoluna sülûk etmek bir yana, değişme ve başkalaşmanın bir keresine bile müsaade etmeme kararlılığı içinde olması ve
23) temel disiplinler itibarıyla hep sabitkadem olarak yerinde sapasağlam durabilmesi çok önemlidir. Çünkü değişme veya başkalaşma temkinsizce buzda yürüme gibidir.
24) İnsan orada her an kayıp düşebilir. O hâlde hiç bir meseleyi küçük görmeksizin giyim-kuşamdan şekil ve şemaile kadar her hususta kendimiz olarak kalabilme yollarını bulmalı ve o yolda kararlı bir tavır sergilemeliyiz. (Herkul | 23/05/2011. | BAMTELİ)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Bugünler vefa günleri, birbirlerimize destek olma, dertlermizle dertlenme günleri. Şu Ramazan'da telefonla dahi hal hatır sormak önemlidir. Pandemiden dolayı ziyaret imkanları azaldı, ama bu bilgiler insanın kardeşini ziyaret etmesi ve ilgilenmesi açısından önemli değil mi?
2) Ebû Hureyre radıyallâhu anhın naklettiğine göre Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Adamın biri başka bir köyde oturan Allah için sevdiği kardeşini ziyaret etmek için yola çıkar. Allah da onun gittiği yola gözcü olarak bir melek gönderir.
3) Melek adama rastlayınca ona nereye gittiğini sorar. O da filanca kişiyi görmeye gittiğini söyler. Melek ona der ki, gittiğin kişi akraban mı? Adam der ki, hayır. Melek der ki, ondan bir nimet elde etmek için mi gidiyorsun? Adam der ki, hayır.
1) Muteber alimler sultan ve idarecilere yaklaşmamayı prensip olarak kabul etmişler ve bu konuda ümmeti ikaz sadedinde görüşlerini belirtmişlerdir.Ayrıca zalimlerden uzak durmak çok net ifade edilmiştir.İbnu'l Cevzi ve Gazzali'nin mevzuya dair bazı fikirlerini derlemeye çalıştım:
2) İbnu'l Cevzi "Minhacu'l Kasidin"'de şu alimlerin görüşlerine yer veriyor ve diyor ki: Bil ki, zalim yöneticiler ve devlet görevlileri karşısında üç hâlde bulunabilirsin. Birincisi; onları görmeye gitmendir ki en kötüsü budur.
3) İkincisi; onların seni görmeye gelmesidir ki birincinin bir alt derecesidir. Üçüncüsü ise onlardan uzak durman, ne senin onları görmen ne de onların seni görmesidir ki en güvenlisi budur.
Hocaefendi diyor ki: Aslında, bir kimsenin ya da bir şeyin iyi veya kötü taraflarını, menfi veya müsbet yanlarını bulup meydana çıkarmak, ortada olanla olması gereken arasında mukayese yapmak demek olan "tenkit", ideale yürümede bir yoldur.
Müspet manada tenkit etmek ve tenkide açık olmak ilmî esaslardan birisidir. Ne var ki, onun da bir üslûbu, uygun bir şekli vardır. Her şeyden önce, tenkit eden kimse insaflı olmalı, söyleyeceklerini nefsi hesabına değil, Hak rızası adına söylemeli ve hayır mülâhazasından başka
bir garazı bulunmamalıdır. Münekkid, gerçekten iyi bildiği hususlarda fikirlerini usûlünce ortaya koyarken, sahası olmayan mevzularda da susmasını ve dinlemesini bilmelidir. Ayrıca, bir tenkidi kimin yaptığı da çok önemlidir. Damara dokundurmayacak ve muhatabını rencide
1)Firdevs cennetine varis olacakların vasıflarından birisi "boş iş ve sözlerden yüz çevirmektir. (23/3).Beyzavi "Çünkü o kadar meşgullerdir ki, ona vakit bulamazlar" diyor.Bu seride genç yaşta vefat etmelerine rağmen hayatlarını dolu dolu geçirmiş alimlere değinmeye çalışacağım:
2) İlk bahsedeceğim Gazzali. Genç yaşta yetim kalmasına rağmen, ilimde çok önemli bir yere sahip olmuş ve etkili kitaplar yazıp 53 yaşında vefat etmiştir(1058-1111). Vakit çok iyi değerlendirilmeden o eserler yazılamaz, zira bir coğu iktibas degil, düşünülerek yazılan eserler.
3) Sonraki örneğimiz Nevevi. Hem zühd ve takvası, hem salim kişiliği meşhur olmuş bu alimimiz 43 yaşında vefat ediyor(1234-1277).Eserleri kaynak eserlerdir. Riyazu's Salihin, Takrib ve Minhac gibi kitapları baş yapıtlardandır. Bekardı. İlim harici nikah için vakit bulamamıştır.
1) Bugün hasret kaldığımız Ömer b. Abdülaziz'in yönetim anlayışına örnekler:
Zalim valilerin uygulamalarından zarar görmüş Kûfe halkının zararlarını gidererek, oradaki müslim gayr-i müslim bütün insanlara adaletle davranılmasını emretmiştir(Ebû Ubeyd, s. 65)
AYM İrademiGeriVer
2) Devlet icraatlarını denetleyen bir danışma kurulu oluşturdu. Bu heyetin ortak görüşü olmadan devlete ait işlerde kararlar alınmamaktaydı. (İbn Sa’d, V, 334).
Eş-Şa'bi ve Hasan el-Basri gibi ehil insanları kadı olarak atadı.
3) Yolsuzluğa karşı tavizsizdi: Cerrah bin Abdülhakemî’ye daha önce vali olan ve yolsuzluk yapan valileri yakalatması ve hapse attırmasını emretmiş ve o da bunu aynen yerine getirmiştir.( Belâzurî, Futûhu’l-Buldân s. 600.)
1) Türkiye'deki inançsızların bazıları eşine nadir rastlanacak seviyede sığdır. Din hakkında bildikleri, sloganvari ezberler haricinde ciddi bir şey değildir. Bu seride Müslümanların Dünya bilim düşünce hayatına olan katkılarını Batılıların tespitleri ile göstermeye çalışacağım:
2) Fransız felsefeci Dr. Jacqueline Russ, Türkçeye Avrupa Düşüncesinin Serüveni (L'aventure de la pensée européenne) olarak çevrilen kitabında, Arap-İslam bilimsel düşüncesinin Avrupa'daki kültürel atmosferin oluşumuna etkilerine dair diyor ki:
3)) XII. yüzyılda, pahalı eşyalar, baharat ve ipek gibi nadir ürünler ve aynı zamanda el yazmaları Doğu'dan, Bizans'tan gelir. Arapça aracı rolü oynar, zira Aristoteles ile Euklides'in eserleri Müslümanlara ait kütüphanelerde bulunur.