Tam 70 yıl önceydi…Federal Almanya’yla Türkiye tarihte ilk kez Berlin Olimpiyat Stadyumu’nda buluşmuştu. Recep Adanır ve Muzaffer Tokaç’ın golleriyle ay-yıldızlılar 2-1 kazanırken, kalede destan yazan Turgay Şeren Berlin Panteri lakabını alıyordu…
1950 Dünya Kupası’na gitme hakkını elde eden ancak Brezilya’nın yolunu tutmayan Türkiye, hazırlık maçı için Almanya’daydı. Rakip, İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarını sarmaya çalışıyordu. Moral olarak çökmüş olan toplum için spor hayat damarlarından biriydi.
Futbolun büyük düşünürlerinden Sepp Herberger’in sahaya sürdüğü kadroda Toni Turek ve Fritz Walter gibi yıldızlar dikkat çekiyordu. Milli takımımızın başında ise Rebii Erkal bulunuyordu.
Kaptan Galatasaray efsanesi Baba Gündüz'dü. Tevatüre göre o gün yüksek ateşi olan Gündüz Kılıç oynamak istemiş, ikinci yarıya hastalıktan çıkamamıştı. 17 Haziran 1951'de Berlin Olimpiyat Stadyumu'ndaki atmosfer inanılmazdı...
Baba Gündüz, o günün şöyle anlatıyordu. "İkinci Dünya Harbi’nden yenik, ezik çıkmış olan Alman milleti, takımını milli bir zafer hasretiyle alkışlamak için sabırsızlanıyordu." Kaptana göre yapılan tezahürat kulakları sağır ediciydi.
"Sahaya çıktığımız zaman halkın kendi takımlarına yaptığı görülmemiş coşkun tezahürattan kulaklarım öylesine zonklamaya başladı ki bayağı kendimi kaybeder gibi oldum. Acaba geçirdiğim hastalıktan mı fenalaşıyorum diye düşünürken..."
"...arkamdan koşan çocukların seslerini duydum: “Kaptan bu ne biçim sesler, kulaklarımız sağır olacak uğultudan…” İşte bu ahval ve şerait içinde çalmıştı ilk düdük. Maçın başında öne geçmiştik. Babaların işbirliğinde Gündüz vermiş, Recep atmıştı.
Bu golden sonra rakip dalga dalga gelmeye başlıyordu. Savunmamız var gücüyle dayanırken, Turgay Şeren bir destan yazıyor; böylece futbol literatürümüzde bir efsane doğuyordu: Berlin Panteri!
Hans Haferkamp ikinci devrede Turgay duvarını anca geçebiliyor skoru eşitliyordu. Muzaffer Tokaç’ın son dakikalarda bulduğu gol skoru ilan etmişti. Almanlar yenilince, ilk kez yenilmiş sayılmamıştık, 17 Haziran 1951’deki ilk randevuyu da kazanmıştık.
Panzerler ile sonradan 1954 Dünya Kupası’nda bu sefer grupta tekrar buluşmuştuk. Onlar bizi rahat geçip yollarına devam etmiş ve tarihlerinde ilk kez İsviçre’de zafere ulaşmışlardı. Herrberger'in öğrencileri taçlanırken, kupayı kaldıran Fritz Walter'di...
Bizle aynı grupta yer alan bir diğer dev de Macaristan'dı. Tesadüf bu ya grubumuzdan çıkan iki ülke finalde buluşacak, Bern'de mucize yaşanacaktı. O efsane Macaristan’ın yolu da 1956’da Türkiye’ye düşmüş, yıllarca tarihimizin en büyük zaferi olarak anlatılmıştı…
Tam 70 yıl önce Dünya Kupası kazanma arifesindeki Federal Almanya’yı deplasmanda devirmiştik. Gelin son sözü Berlin Panteri’ne vermeli, büyük usta Attilâ İlhan’la yaptıkları sohbetten biraz o günlere gitmeli… #BerlinPanteri#TurgayŞeren#Attilaİlhan
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Bir futbolcu düşünün, kimilerine göre kahraman, bazılarına göre antikahraman. Bir taraftan şikeci olan, öbür yandan İtalya'ya 44 yıl sonra Dünya Kupası kazandıran... Beleşçi golcülerin şahı, en güzel Brezilya’nın infazcısı Paolo Rossi artık yaşamıyor.
64 yıl önce Prato'da başlamıştı öyküsü. Güzeller güzeli Toscana diyarının ürettiği en nadide çiçeklerden biriydi adeta. Daha ufacıkken Juventus tarafından keşfediliyor, bir efsane böyle başlıyordu...
16 yaşında Juventus kadrosuna alınan delikanlı, ertesi yıl ilk kez bir İtalya Kupası maçıyla siyah-beyazlı formayla tanışıyordu. Ufacıktı, pişmesi gerekiyordu. İlk durağı Como'ydu...
Tam 80 yıl önce Brezilya’da doğan bir çocuk, önce ülkesini, ardından dünyayı fethedecekti. Bazılarına göre yeryüzünün en iyisi, kimilerine göre ikincisi Pele. Üç Dünya Kupası zaferi, tonla gol, iç savaş durdurmak... Kariyerinde yok yok; yine de onu sevmeyen çok! #tarihtebugün
23 Ekim 1940'ta güneş Brezilya'yı bir başka ısıtıyordu. Tres Çoraçoes'te doğan bir bebek, başta tüm ülkeyi, ardından tüm dünyayı kendisine hayran bırakacaktı...
1940’ta çok fakir bir köyde doğmuştu Edson Arantes do Nascimento. Öyle bir dünyayı sarsmıştı ki... Nijerya vakt-i zamanında iç savaşı bile durdurmuştu onu görebilmek için. Ne de olsa sonra onlar yine çarpışılabilirdi ancak Pele Lagos'a hiçbir zaman gelmezdi!
“Onu penaltı kurtarırken seyretmek, Gagarin’i uzayda görmekten daha heyecan verici”ydi. Kimilerine göre tarihin en iyi kalecisi Lev Yaşin 22 Ekim 1929'da doğmuştu. Ondan başka tarihte Ballon d'Or kazanan başka kaleci yok, kariyerinde kurtardığı penaltı 150'den çok!
Moskova’da bir işçi ailesinin oğlu olarak doğmuştu Yaşin. Delikanlılığını harpte yaşayan milyonlardan sadece birisiydi. İkinci Dünya Savaşı başladığında 12 yaşında olan ufaklık, fabrikada çalışmaya başlıyordu. Güçlendikçe güçleniyordu...
Bir gün Moskova'da çalıştığı fabrikanın takımında top oynarken keşfediliyordu. Dinamo Moskova takımının genç takımında oynamaya başlaması, onun yazgısını değiştirecek; milyonlardan ayılmasını sağlayacaktı.
"Birazdan öleceğim! Sizlerden, özellikle de senden canım anneciğim, senden talebim metin olman. Elbette daha yaşamak isterdim. 17,5 yaşlık bir hayat çok kısa. Sizlerden ayrılmak hariç hiç pişman değilim."
İdamına bir saat kala böyle yazmıştı Guy Moquet. Tarih 22 Ekim 1941'di...
Veda mektubunu "Siz tüm geride kalanlar, ölecek 27 kişiye değer bir saygınlıkta yaşayın" diye noktalayan direnişçi, tam 89 yıl önce Naziler tarafından 26 yoldaşıyla birlikte kurşuna dizildiğinde sadece 17 yaşındaydı.
Sıkı bir sendikacıyken Fransız Komünist Partisi'nden milletvekili seçilen bir babanın oğluydu Guy Moquet. Partinin kapatılıp babasının tutuklanmasından sonra delikanlı iş başa düştü diyor, 16'sında direnişe başlıyordu.
5 Eylül 1972’te milyarlar Olimpiyat heyecanıyla yanıp tutuşurken, Münih'ten gelen haberler dünyayı dehşete düşürdü. İsrail kafilesi Filistinli militanlar tarafından rehin alındı. Sonrası tek kelimeyle kâbustu...
Filistinli “Kara Eylül” örgütünün militanları İsrail delegasyonunun kaldığı bir binayı ele geçirip sporcu ve antrenörleri esir almıştı. Binayı işgal ederken çıkan arbedede militanlar yaralanırken, güreş antrenörü Moshe Weinberg ile halterci Yossef Romano öldürülmüştü.
Örgütün talepleri belliydi. İsrail’de hapishanede bulunan yaklaşık 200 tutuklunun serbest bırakılmasını istiyorlardı. İki de Almanya’daki Kızılordu mensubunu listelerine eklediler. İsrail, bu talebi bir saniye bile düşünmeden reddediyordu.
“34 yaşında NBA’de oynayan bir pivotum. Siyahım. Ve geyim.”
Jason Collins'in 2013'te bunları yazması tarihî bir andı, ertesi yıl Brooklyn formasıyla sahne almasıysa tarihin ta kendisi... Kariyeri boyunca giymeye çalıştığı 98 numara, bir nefret cinayetine göndermeydi. #Pride
NBA kariyerine New Jersey Nets'te başlamıştı Collins. Memphis, Minnesota, Atlanta, Boston, Washington formaları giyen pivot, 29 Nisan 2013'te cinsel yönelimini açıklamıştı. Ertesi hafta Sports Illustrated'da yayımlanan haber büyük ses getiriyordu...
İlk kez Amerikalı profesyonel bir sporcu, kariyeri devam ederken gey olduğunu söylemişti. Daha önce NBA'de forma giyen İngiliz John Amaechi, emekli olduktan sonra 2007'de cinsel yönelimini açıklamıştı.