Bugün 22 Ağustos! Dünyanın en uzun meydan savaşının 100. yıl dönümü! Atatürk, kırık kaburga kemikleri nedeniyle yatarak idare ettiği savaşta Ankara önlerine kadar gelen düşmanı yenmek için klasik savaş kurallarını alt üst etti ve çığır açtı.
1* Kütahya-Eskişehir bölgesinde yapılan savaşta Türk ordusu ciddi bir yenilgi aldı. Asker sayısı azdı. Cephane yetersizdi. Ordu tam olarak kurulamamıştı.
Atatürk, radikal bir kararla orduyu Sakarya'nın doğusuna çekmeye karar verdi. Büyük bir bölge Yunan'a bırakıldı.
2* Ricat kararı üzerine mecliste kıyamet koptu. Mustafa Kemal'e duyulan güven sarsıldı. Anadolu toprağının düşman tarafından çiğnenmesinin sorumlusu ilan edildi. Muhalifler onun ordunun başına geçmesi ve sorumluluğu kabul etmesini istedi.
3* Oysa onun yaptığı, eski bir Türk savaş geleneği olan ricat taktiğini uygulamaktan ibaretti. Türk ordusu çekildikçe, Yunan ordusu kendi merkezinden uzaklaşacak, ikmal hatları uzayacaktı.
Atatürk "Düşmanı vatanın harim-i ismetinde boğacağım" diyordu.
4* Mustafa Kemal, yıllar önce tedavi için gittiği Karlsbrad'da not defterine şöyle yazmıştı:
"Kumandanlar, üstün düşman taarruzu karşısında karar vermekten korkarlar ve ricatı kabahat olarak görürler."
5* Şimdi de öyle oluyordu. Ricat etmesi nedeniyle kabahatli görülüyordu. Oysa Atatürk, Filistin Cephesi'nde başarılı ricat uygulayarak askerlerin imha olmasını engellemişti. Ve o askerlerle Milli Mücadele'nin temeli atılmıştı.
Şimdi yine ricat uyguluyordu.
6* Yunan General Metaksas, Anadolu içlerine girmeyi büyük bir tuzak olarak görüyordu. Fakat Yunan ordu komutanı General Papulas Anadolu fatihi olarak Ankara'ya girmek ve meclisi dağıtmak hayaline düştü. Tarihe geçmek istiyordu. Ama büyük bir tuzağa yürüyordu.
7* Yunan ordusu hızlı bir şekilde Türklerin peşine düşüp Sakarya ırmağına kadar yürüdü. İzmir'den uzaklaşmışlardı. Üstelik Anadolu'nun yolları savaşlara uygun değildi. Yunan ordusu zor şartlar altında 22 Ağustos'ta taarruz emrini verdi.
Ve dünyanın en uzun meydan savaşı başladı.
8* General Papulas'ın temel hedefi, Türk savunma hattını yarmak ve çekilmesini sağlamaktı. Asırlardır uygulanan klasik savaş doktrinine göre bir ordunun ip gibi dizilmiş savunma hattı yarıldığında, ordu geri çevrelenip imha olmamak için çekilmek zorunda kalırdı.
9* Papulas, Türklerin savunma hattının yarılması halinde nereye çekileceğini dahi düşünmüştü. Kayseri'ye doğru çekileceğini tahmin ediyordu. Haksız sayılmazdı. Aynı hesabı Türk ordusu da yapmıştı.
10* Papulas, Türklerin savunduğu hakim tepelere doğru saldırmaya başladı. İşler planlandığı gibi gidiyordu. Tepeler birer birer düşmeye başladı. Önce Duatepe ve Kartaldağ düştü. Yunan topları artık Polatlı'ya varıyordu. Kent boşaltıldı. Ertesi gün 31 Ağustos'ta Karadağ da düştü.
11* Yunan ordusu bitirici vuruşu yapmak için 1 Eylül'de koca bir tümenle Çaldağı'na saldırdı. Çaldağı düşerse, hat kırılırdı. 2 Eylül'de çatışmalar tüm gün sürdü. Ve Çaldağı, gece vakti düştü.
Haber Papulas'ın çadırında coşkuyla kutlandı. Türk hattı yarılmıştı.
12* Şimdi olması gereken şey, Türk ordusunun büyüklüğü nispetinde geri çekilmesiydi. Böylece Yunan orduları Ankara'ya girecek, TBMM basılacak, Milli Mücadele başarısızlığa uğrayacaktı. Sevr dayatılacak ve Anadolu elden gidecekti.
Ama Türkler son hamlesini henüz yapmamıştı.
13* Başkomutan Mustafa Kemal Paşa en başından beri #SakaryaMeydanMuharebesi'ni bizzat cepheden idare ediyordu.
Kolunu paltoya sokmadan, hafif eğik oturarak... Çünkü üç kaburgası kırıktı...
14* Ertesi sabah Çaldağı'nı tutan Yunan askeri büyük şaşkınlığa uyandı. Türk ordusu çekilmek yerine en uygun ilk noktada savunma hattı kurmuştu. Üstelik savunma hattı kaybolmuştu. Birlikler birbirinden kopuktu.
General Papulas bu habere inanamadı.
15* Söz Atatürk'te:
Savunma hattına çok ümit bağlamak ve onun kırılmasıyla geri çekilmek gerektiği teorisini çürütmek için direnerek şiddet göstermeyi gerekli buldum.
16* Atatürk tüm orduya tarihi emrini verdi. Artık hat savunması yoktu. Topraklar kanla sulanmadıkça terk edilmeyecekti. Birlikler, hattı korumayı bırakacak, çekilmeleri halinde bulundukları ilk bölgede tutunarak direnmeye devam edecekti.
İşte, "vatan, millet, sakarya" budur.
17* General Papulas ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın harp okulunda okuduğu kitaplar buraya kadar olanları yazıyordu. Ama bundan sonrası yoktu. Klasik savaş kuralları geride kalmıştı.
Artık boğuşma vardı.
18* Türkler kaybettiği tepeleri geri almak için saldırıyor, geri alıyor, çekilen Yunanlar tekrar saldırıyor, tepeler Yunan ordusuna geçiyordu. Mustafa Kemal emir üzerine emir yağdırıyordu:
Bir asker her yerde savaşır. Tepenin üstünde, tepenin altında, derenin içinde de savaşır!
19* Savaşın başlangıcında Ankara önlerinde "Kuzey - Güney" hattında geçen savaş öyle bir hal almıştı ki artık ordular yerlerinden oynamış ve "Doğu - Batı" hattında geçen bir savaş halini almıştı.
Mehmetçik yaralanıyor, şehit oluyor ama yine de toprağını bırakmıyordu.
20* General Papulas çıkmaza girmişti. Artık atması gereken tek bir adım kalmıştı. Bu planı devreye soktu. Ya kazanacaktı ya kaybedecekti. Kumar oynamıştı.
21* Papulas'ın hamlesinden bir süre sonra İsmet Paşa, Atatürk'ün çadırına girdi. Atatürk, kaburga ağrıları nedeniyle yatarak dinleniyordu.
İsmet Paşa çadırdaki sedire oturdu. Ellerinde evraklar vardı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. "Eyvah" dedi.
22* Atatürk ne olduğunu sordu. İsmet Paşa "İki taze Yunan fırkası sol kanadımıza doğru ilerliyor" diyebildi. Durum kötüydü. Hiç savaşmış iki Yunan birliği savaşın dengelerini değiştirebilirdi. Bilgi, Harekat Şubesi'nden gelen istihbarata dayanıyordu.
23* İsmet Paşa "İki taze kuvvet böyle gelebiliyorsa karşı koyacak kuvvetimiz kalmamıştır. Vaziyet böyle vahim. Genel çekilme emri vermek lazımdır" dedi. Atatürk kabullenmek istemedi. "Tüm raporları" istedi.
Geceden sabaha kadar tüm raporları incelemeye başladı.
24* Raporlardaki bilgileri inceleyerek savaş alanını adeta zihninde yaşıyordu. Bulmak istediği o ufak ihtimali raporlarda bulmak istiyordu. Gelen taze kuvvetlerin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu.
Sabah olduğunda bulmak istediği şeyi bulmuştu.
25* Harekat şubesi, istihbaratı yanlış değerlendirmişti. Yunan ordusu birlik getirmiyordu. Birlik kaydırıyordu. Gelen birlikler taze birlik değil, savaşan birliklerdi. Yani Yunan ordusu güçlenmiyordu, aksine güçsüzleştiği için birlikleri merkezde topluyordu.
26* Atatürk, görmesi gereken gerçeği raporların satır aralarında görmüştü. General Papulas kumar oynamıştı. Rest çekmişti. Atatürk ise Papulas'ın elini görmüştü. Şimdi rest sırası Türklerdeydi.
Atatürk, 10 Eylül günü kırık kaburgasıyla Duatepe'ye ilerleyip savaş hattına girdi.
27* Yunan ordusunun birlik kaydırdığı bölgelerdeki Türk askerleri de merkeze kaydırıldı. Yunan ordusu yorulmuştu. Gereğinden fazla ilerlemişlerdi. Destek noktaları çok geride kalmıştı. Taarruzun tam sırasıydı.
Atatürk, genel taarruz emri verdi.
28* Papulas, bu taarruz karşısında kumarı kaybettiğini anladı. Savunma pozisyonuna geçebilmek için Beylik Köprüsü'ne çekildi. Türkleri doğudan bekliyordu ama Türkler güneyden geliyordu.
Süvariler Mangalköy'e gizlice girerek güneyden düşmanı hilal gibi sardı.
29* Papulas neye uğradığını şaşırmıştı. Artık yapabileceği tek şey Sakarya Irmağı'nın hemen gerisine çekilerek bir sonraki meydan savaşı için savunma hattı oluşturmaktı. Aksi halde Afyon'a kadar çekilmek zorunda kalır ve kazandıklarının büyük bölümünü kaybederdi.
30* Fakat Atatürk, Papulas'ın böyle hareket edeceğini biliyordu. Buna fırsat vermemek için Türk ordusu yeni bir taarruz daha başlatarak Yunan ordusuna mevzilenmesine izin vermedi.
13 Eylül günü, Yunan ordusu Afyon'a çekilme kararı aldı. Papulas kaybetti. Atatürk kazandı.
31* 22 gün süren meydan muharebesi bitti. Türkler düşmanı kovmuştu. 13 Eylül 1683'te başlayan Türk çekilmesi 13 Eylül 1921'de durdurulmuştu. Anadolu bayram yeriydi. Tüm Anadolu'da şenlik vardı.
Mustafa Kemal, savaş kurallarını ters düz etmiş ve düşmanı mahvetmişti.
32* Sakarya Zaferi'nden sonra Fransızlar Türklerin yenilmeyeceğini anlayarak savaştan çekilme kararı aldı. Güney Cephesi kurtulmuştu.
33* #SakaryaMeydanMuharebesi, sıradan bir zafer değildir! Sakarya zaferi, kahraman Türk milletinin, 22 gün 22 gece vatanı için, kaybetmeye başladığı bir savaşta, yok olmak pahasına direnip, yeniden kazanmak ve düşmanı kovmak demektir.
İşte VATAN, MİLLET, SAKARYA budur!
34* Atatürk, savaştan sonra kaburga kemiklerinin kırılmasını ve savaş esnasında sabit kalmasını büyük bir şans olarak niteledi:
"Bir çok tehlikeli vaziyetler oldu. Ben oraya koşardım. Başka yerde bir şeyler olurdu. Beni bulamazlardı. Hayırlı oldu böyle olması."
"Efendiler! Böyle evlâtlara ve böyle evlâtlardan oluşmuş ordulara sahip bir milleti istiklâlinden mahrum bırakmaya kalkışmak hayal ile uğraşmaktır."
Mustafa Kemal Atatürk!
Kaynaklar:
Nutuk - Mustafa Kemal Atatürk
Sakarya - Selim Erdoğan (@HarpCografyasi)
Başkomutan - Ahmet Yavuz (@yvzah)
Arı İnan - Tarihe Tanıklık Edenler
Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman
Savaştan 2 yıl sonra Dumlupınar'a giden Mustafa Kemal Atatürk, askerlerin şehit olduğu alanı hüzünlü şekilde seyretti. Bu esnada Esat Nedim Tengizman deklanşöre basıp o anı ölümsüzleştirdi.
Atatürk'ün en sevdiği fotoğrafıydı. Daha sonra Time'a kapak oldu. #30AgustosZaferBayrami
1* Büyük Taarruz'da düşman yenilmişti fakat hala tam olarak kaybetmiş değildi. Yunan ordu komutanı Trikupis ordusunun başındaydı ve geriye çekilip yeni bir savunma hattı kurmanın peşindeydi. Başarması halinde düşmanı Anadolu'dan atma fırsatı kaçacaktı.
2* Atatürk bu nedenle Yunan ordusunun kalanını imha etmek istiyordu. Böylece düşman tamamen dağılacak ve denize dökülecekti.
29/30 Ağustos gecesi saat 2 sularında Atatürk'ün kapısı çaldı.
Düşünce, bireyin kendi zihninde oluşturduğu ifadedir. Düşüncelere duyguların büyük etkileri olabilir. Haliyle düşünceler kişiden kişiye değişebilen şeylerdir.
İnsanın düşüncesine "gerçek" muamelesi yapması ve diğer insanların da bu gerçeği kabullenmesini beklemesi büyük hata.
Neyin duygu, neyin düşünce ve neyin gerçek olduğunun ayrımını çok iyi yapmak gerek. İnsanın kendi düşüncesini gerçek kabul ederek yaşamını bu düşüncelere göre dizayn etmesi çoğu zaman gerçekten kopuk bir hayat sürmesine neden olabiliyor.
Bir insanın size mesaj atması bir gerçektir. Fakat mesajı sizi beğendiği için atması bir düşüncedir. Bu düşünceyi gerçek kabul ettiğinizde ve bu gerçeğe göre yaşamaya başladığınızda olan şey aslında gerçekten kopmanızdır. Mesaj bambaşka bir nedenle atılmış da olabilir neticede.
"Sorumluluk bana aittir. Kaybedersek beni hemen asarsınız!"
Atatürk, "Bu planla kaybedersek bize vatan haini derler. Bu meclis bizi asar" diye itiraz edildiğinde böyle söylemişti. 26 Ağustos 1922, yani Atatürk'ün hayatındaki en zor günü işte böyle başladı. #BüyükTaarruz
1* Sakarya'da püskürtülüp Afyon'a çekilen düşmanı denize dökmek için fazla zaman yoktu. 11 yıldır süren savaşın ardından Türklerin atımlık tek kurşunu kalmıştı. Düşmanı tek hamlede yok etmek için riskli bir plan gerekiyordu.
2* Atatürk bu nedenle düşmana "beklemediği bir anda ve beklemediği bir yerden" vurmaya karar verdi. Taarruz planını gizli tuttu. Futbol maçı düzenleyip komutanları davet etti. Ankara'da çay partisi düzenledi.
Muhtemelen "niye böyle oluyor" diye uzun uzun düşünüyorsunuz. Ama bir cevap bulamıyorsunuz. Ve "daha ne kadar sürecek" diye hayıflanıyorsunuz belki de.
Yaşadıklarımız güzel şeyler değil ama zorunda olduğumuz şeyleri yaşıyoruz maalesef. Çok dramatik şekilde üstelik. Anlatayım...
1* Kafamızdaki en büyük sorun muhtemelen "modern ve demokratik" Türkiye'nin asla yaşamaması gereken kalitesizliği yaşamasıdır. Fakat maalesef bir gerçeği atlıyoruz.
Türkiye'nin modernizasyonu doğal yollarla gerçekleşmedi. Daha çok "tepeden" indi. En büyük şansımızdı aslında.
2* Toplumların modernleşmesi bazı sosyolojik aşamalarla meydana geliyor. Avrupa da bir zamanlar tarıma bağlı feodal topluluklardan meydana geliyordu. Tepelerinde Kilise gibi çağdışı bir balyoz vardı. Bitmeyen savaşlar vardı. Ortadoğu gibiydiler yani. Ama bazı şeyler yaşadılar.
Afganistan'ın şimdiki hali çok üzücü. Oysa yüz yıl önce ülkeyi Kemalist, modern ve laik bir lider olan Amanullah Han yönetiyordu.
Amanullah Han sıkı bir Atatürkçüydü. Ülkesini Türkiye gibi yapmak istiyordu. Fakat işler başka türlü gitti.
1* TBMM ile Afganistan arasında 1 Mart 1921 tarihinde "ittifak" antlaşması imzalanıyor. Türkler, Afganistan'a eğitim ve kültür alanında yardımda bulunma sözü veriliyor.
Yanlış okumadınız. Atatürk, işgalle boğuşurken diğer yanda Afganistan'a yardım eli uzatıyor.
2* Afganistan Kralı Amanullah Han modern bir askeri mektepte okumuştu. Dört dil biliyordu. Babasının suikast sonucu öldürülmesi üzerine amcasının hükümdarlığını tanımayıp 1919'da iktidara yürüdü.
İngiliz hakimiyetini tanımayarak bağımsızlığını ilan etti.
Yıllarca Afganistan'ın canına okudular. Sağdan soldan getirdikleri eli silahlı tipleri ülkenin başına bela ettiler. Radikal akımları hortlattılar. Ülkeyi uyuşturucu membaına çevirdiler. Şimdi de çekip gidiyorlar ve arkalarında koca bir enkaz bırakıyorlar.
İşte, ABD rüyası.
Afganistan'ı iki parçaya bölüp birini diğerine karşı silahlandırdılar. Çekip giderken Taliban yok etmesin diye silahlandırdıkları tipleri yerleştirecek ülke arıyorlar. Türkiye gibi ekonomik zorluklar yaşayan ülkeye bunları dayatıyorlar. Millet de tedirgin şekilde izliyor.
ABD, Afganistan'ı kendi çıkarları bataklığa çevirdi ve şimdi temizlik görevinin bir bölümünü Türkiye'ye yıkmak istiyor. Bunun için askerimizi Kabil'e, Amerikan güdümlüleri ülkemize göndermek istiyor.
Bunların ne Türkiye'nin ne de Türk Milleti'nin çıkarları ile ilgisi yok.