Savaştan 2 yıl sonra Dumlupınar'a giden Mustafa Kemal Atatürk, askerlerin şehit olduğu alanı hüzünlü şekilde seyretti. Bu esnada Esat Nedim Tengizman deklanşöre basıp o anı ölümsüzleştirdi.
Atatürk'ün en sevdiği fotoğrafıydı. Daha sonra Time'a kapak oldu. #30AgustosZaferBayrami
1* Büyük Taarruz'da düşman yenilmişti fakat hala tam olarak kaybetmiş değildi. Yunan ordu komutanı Trikupis ordusunun başındaydı ve geriye çekilip yeni bir savunma hattı kurmanın peşindeydi. Başarması halinde düşmanı Anadolu'dan atma fırsatı kaçacaktı.
2* Atatürk bu nedenle Yunan ordusunun kalanını imha etmek istiyordu. Böylece düşman tamamen dağılacak ve denize dökülecekti.
29/30 Ağustos gecesi saat 2 sularında Atatürk'ün kapısı çaldı.
3* Kapıyı çalan Tevfik Bey'in elinde bazı raporlar vardı. Atatürk uyanır uyanmaz Tevfik Bey'i içeri aldı. Raporlara göz attı. Rapordaki haritayı görür görmez yataktan fırladı.
Derhal üniformasını giydi ve İsmet Paşa ile Fevzi Paşa'yı çağırdı. Karargah karışmıştı.
4* Rapordaki haritaya göre bir Yunan birliği farkında olmadan Türk ordusuna doğru yaklaşıyordu. Atatürk bu birliğin çevrilip imha edilmesi için bazı emirler yazdırdı. Fakat aklını kurcalayan bir durum vardı.
5* Emirleri yazdırdıktan sonra fikrini değiştirip bizzat cepheye gitmeye karar verdi. Kafasını kurcalayan konuyu bizzat çözecekti. Fevzi Paşa kuzeydeki birliklerin başına geçecek, İsmet Paşa da merkezde kalıp genel durumu yönetecekti.
6* Gece vakti yola çıkan Atatürk, sabahın ilk ışıklarıyla birinci ordu merkezine vardı. Ordu komutanına yaklaşan Yunan birliği hakkında bilgi verdi. Daha sonra esir Yunan askerlerinin getirilmesini istedi.
Başkomutan sabahın köründe cephede esir askerleri sorguluyordu.
7* Atatürk esirlere bazı sorular soruyor ve kafasını kurcalayan konuyla ilgili cevap arıyordu. Bir kaç esir sorgulandıktan sonra sıra bir kurmay subaya geldi. Onun verdiği bir cevap sayesinde Atatürk'ün kafasındaki taşlar yerine oturdu. Şüpheleri boşuna değildi.
8* Haritada tespit edilen Yunan birliğinin başında Yunan ordu komutanı Trikupis ve İkinci Kolordu Komutanı Digenis vardı. Atatürk, aklını kurcalayan sorunun cevabını almış, Yunan subay istemeyerek de olsa büyük bir sırrı ifşa etmişti.
9* Atatürk istediği bilgiyi alır almaz emirler vermeye başladı. Yunan ordusu çevrilecek, imha edilecek ve Trikupis ile Digenis esir alınacaktı. Böylece Yunan ordusu tamamen çökertilecek, düşman denize dökülecekti.
Yunan subay olan biteni anladığında oracıkta bayıldı.
10* Atatürk, bu kritik muharebeyi uzaktan takip edemezdi. Derhal savaşın yaşanacağı bölgeye doğru hareket etti. Hakim bir tepeye yerleşerek takip etmeye başladı. Yunan ordusu çembere alınıyor, imha taarruzu için şartlar oluşuyordu.
11* Fakat Atatürk, bulunduğu tepeden savaşı tam olarak gözlemleyemeyeceğini anladı. Ateş hattına girmeye karar verdi. Nurettin Paşa bunun riskli olacağını söyledi. Fakat Atatürk kabul etmedi. İsterse kendisinin burada kalabileceğini söyleyerek yola koyuldu.
12* Nurettin Paşa haksız sayılmazdı. Bir başkomutanın bu şekilde ateş hattına girmesi kolay görülecek iş değildi. Oldukça riskliydi. Öyle ki, Atatürk ateş hattında ilerlerken düşman mermileri sağa sola düşüyordu.
13* Atatürk o kadar ilerlemişti ki düşmanla çarpışan avcı hattının bölgesine girmişti. 11. Tümen Komutanı Derviş Bey durumu öğrenince bir askerle haber gönderdi ve geri dönmelerini istedi. Atatürk "Sen bu atı ona götür, binsin de o buraya gelsin" diye emir verdi.
14* Derviş Bey kısa süre sonra bölgeye geldi. Atatürk "Biz buradayken topçuların geride kalması olmaz, onları bizim önümüze geçirmek lazım" dedi.
Fakat bu durumda avcı hattı ile topçu hattı bir araya gelecekti ki bu askeri açıdan riskli bir durumdu.
15* Derviş Bey "Paşam, şimdi de avcı hattı ile topçu hattı bir araya geldi. Bu oldu mu?" diye sordu. Atatürk'ün yapmaya çalıştığı şeyi anladı. Emri vermesini beklemeden kendisi söyledi:
"Paşam, emrederseniz, avcı hattını da ileri sürelim".
Atatürk güldü ve "Derhal" dedi.
16* Avcı hattına ileri emrini verecek telefon bağlantısı yoktu. Bu nedenle Derviş Bey atına atlayıp yola koyulmak istedi. Atatürk'ün yanında bulunan yaveri Salih Bey, bunun bir komutan için tehlikeli olacağını söyledi. Derviş Bey "Baksana emri kim veriyor" diyerek yola koyuldu.
17* Gün boyu yapılan taarruzla düşman iyiden iyiye köşeye sıkışmıştı. Atatürk de hemen bölgede harekatı izliyordu. Öğleden sonra düşman bir tepenin önünde sıkıştı.
Yunan ordusu bulunduğu yerden neyi var neyi yoksa Türk ordusunun üzerine yağdırıyordu.
18* Atatürk artık yapılacak şeyin göğüs göğüse çarpışma olduğunu anlamıştı. Bunun için Türk askerinin süngü hücumuna kalkması gerekiyordu. Fakat Yunan ordusunda makineli tüfekler vardı.
Yani mehmetçik makineli tüfeklere doğru süngüyle koşmak zorundaydı.
19* Atatürk doğru anın gün batımı olduğunu saptadı. Gökyüzünün karardığı bir dakikada taarruz emrini verdi ve Türk süngüleri düşman dolu sırtlara saldırmaya başladı. Batan güneşin son ışıklarının yansıdığı süngüler adeta bir alev gibi Yunan mevzilerine yağmaya başladı.
20* Kısa süre sonra Türk ordusu Yunan birliklerinin arasına daldı. Kanlı bir çarpışmadan sonra Yunan ordusu dağıldı. Artık bir ordu kalmamıştı. Bozgun halinde kaçışan bir sürüyü andırıyorlardı.
Artık sıra Fevzi Paşa'nın süvarilerindeydi. Kaçanlar süvarilere yem oluyordu.
21* Atatürk sabah olduğunda Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile savaşın yaşandığı yerin yakınında bir araya gelip konuştu. Yapılacak iş belliydi. Dağılan Yunan ordusu İzmir'e kadar aralıksız takip edilecekti.
"Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" emri verildi.
22* Yunan ordusu tüm gücüyle kaçıyor, Türk askeri kovalıyordu. Kısa süre sonra Trikupis ve Digenis esir düştü. Yunan Başkomutan Hacıanesti, olaydan habersiz şekilde Trikupis'i başkomutan vekili tayin etmişti.
Tayin haberini Trikupis'e esir çadırında bizzat Atatürk verdi.
23* Atatürk'ün emri doğrultusunda düşmanı kovalayan Türk askeri, Yunan ordusuna toparlanma imkanı tanımadı. Kovalamaca 9 Eylül'e kadar sürdü. O gün, dağılan Yunan ordusu İzmir'de denize döküldü.
İşgal bitmişti. Türkler kazanmıştı.
24* Bu büyük zaferden iki yıl sonra, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Dumlupınar'a gitti. Savaş alanını gezdi. Bu esnada Esat Nedim Tengizman deklanşöre basıp o anı ölümsüzleştirdi.
Atatürk'ün gözlerine, süngü taarruzuna kalkıp şehit düşen askerlerin hüznü çökmüştü.
"Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum."
Atatürk
Kaynaklar:
1- Büyük Taarruz - Selim Erdoğan 2- Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi - 31.08.1924 3- Nutuk - Mustafa Kemal Atatürk 4- Atatürk ve Unutulmaz Anıları - Ahmet Gürel 5- Fikrimizin Rehberi - Erol Mütercimler
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Düşünce, bireyin kendi zihninde oluşturduğu ifadedir. Düşüncelere duyguların büyük etkileri olabilir. Haliyle düşünceler kişiden kişiye değişebilen şeylerdir.
İnsanın düşüncesine "gerçek" muamelesi yapması ve diğer insanların da bu gerçeği kabullenmesini beklemesi büyük hata.
Neyin duygu, neyin düşünce ve neyin gerçek olduğunun ayrımını çok iyi yapmak gerek. İnsanın kendi düşüncesini gerçek kabul ederek yaşamını bu düşüncelere göre dizayn etmesi çoğu zaman gerçekten kopuk bir hayat sürmesine neden olabiliyor.
Bir insanın size mesaj atması bir gerçektir. Fakat mesajı sizi beğendiği için atması bir düşüncedir. Bu düşünceyi gerçek kabul ettiğinizde ve bu gerçeğe göre yaşamaya başladığınızda olan şey aslında gerçekten kopmanızdır. Mesaj bambaşka bir nedenle atılmış da olabilir neticede.
"Sorumluluk bana aittir. Kaybedersek beni hemen asarsınız!"
Atatürk, "Bu planla kaybedersek bize vatan haini derler. Bu meclis bizi asar" diye itiraz edildiğinde böyle söylemişti. 26 Ağustos 1922, yani Atatürk'ün hayatındaki en zor günü işte böyle başladı. #BüyükTaarruz
1* Sakarya'da püskürtülüp Afyon'a çekilen düşmanı denize dökmek için fazla zaman yoktu. 11 yıldır süren savaşın ardından Türklerin atımlık tek kurşunu kalmıştı. Düşmanı tek hamlede yok etmek için riskli bir plan gerekiyordu.
2* Atatürk bu nedenle düşmana "beklemediği bir anda ve beklemediği bir yerden" vurmaya karar verdi. Taarruz planını gizli tuttu. Futbol maçı düzenleyip komutanları davet etti. Ankara'da çay partisi düzenledi.
Bugün 22 Ağustos! Dünyanın en uzun meydan savaşının 100. yıl dönümü! Atatürk, kırık kaburga kemikleri nedeniyle yatarak idare ettiği savaşta Ankara önlerine kadar gelen düşmanı yenmek için klasik savaş kurallarını alt üst etti ve çığır açtı.
1* Kütahya-Eskişehir bölgesinde yapılan savaşta Türk ordusu ciddi bir yenilgi aldı. Asker sayısı azdı. Cephane yetersizdi. Ordu tam olarak kurulamamıştı.
Atatürk, radikal bir kararla orduyu Sakarya'nın doğusuna çekmeye karar verdi. Büyük bir bölge Yunan'a bırakıldı.
2* Ricat kararı üzerine mecliste kıyamet koptu. Mustafa Kemal'e duyulan güven sarsıldı. Anadolu toprağının düşman tarafından çiğnenmesinin sorumlusu ilan edildi. Muhalifler onun ordunun başına geçmesi ve sorumluluğu kabul etmesini istedi.
Muhtemelen "niye böyle oluyor" diye uzun uzun düşünüyorsunuz. Ama bir cevap bulamıyorsunuz. Ve "daha ne kadar sürecek" diye hayıflanıyorsunuz belki de.
Yaşadıklarımız güzel şeyler değil ama zorunda olduğumuz şeyleri yaşıyoruz maalesef. Çok dramatik şekilde üstelik. Anlatayım...
1* Kafamızdaki en büyük sorun muhtemelen "modern ve demokratik" Türkiye'nin asla yaşamaması gereken kalitesizliği yaşamasıdır. Fakat maalesef bir gerçeği atlıyoruz.
Türkiye'nin modernizasyonu doğal yollarla gerçekleşmedi. Daha çok "tepeden" indi. En büyük şansımızdı aslında.
2* Toplumların modernleşmesi bazı sosyolojik aşamalarla meydana geliyor. Avrupa da bir zamanlar tarıma bağlı feodal topluluklardan meydana geliyordu. Tepelerinde Kilise gibi çağdışı bir balyoz vardı. Bitmeyen savaşlar vardı. Ortadoğu gibiydiler yani. Ama bazı şeyler yaşadılar.
Afganistan'ın şimdiki hali çok üzücü. Oysa yüz yıl önce ülkeyi Kemalist, modern ve laik bir lider olan Amanullah Han yönetiyordu.
Amanullah Han sıkı bir Atatürkçüydü. Ülkesini Türkiye gibi yapmak istiyordu. Fakat işler başka türlü gitti.
1* TBMM ile Afganistan arasında 1 Mart 1921 tarihinde "ittifak" antlaşması imzalanıyor. Türkler, Afganistan'a eğitim ve kültür alanında yardımda bulunma sözü veriliyor.
Yanlış okumadınız. Atatürk, işgalle boğuşurken diğer yanda Afganistan'a yardım eli uzatıyor.
2* Afganistan Kralı Amanullah Han modern bir askeri mektepte okumuştu. Dört dil biliyordu. Babasının suikast sonucu öldürülmesi üzerine amcasının hükümdarlığını tanımayıp 1919'da iktidara yürüdü.
İngiliz hakimiyetini tanımayarak bağımsızlığını ilan etti.
Yıllarca Afganistan'ın canına okudular. Sağdan soldan getirdikleri eli silahlı tipleri ülkenin başına bela ettiler. Radikal akımları hortlattılar. Ülkeyi uyuşturucu membaına çevirdiler. Şimdi de çekip gidiyorlar ve arkalarında koca bir enkaz bırakıyorlar.
İşte, ABD rüyası.
Afganistan'ı iki parçaya bölüp birini diğerine karşı silahlandırdılar. Çekip giderken Taliban yok etmesin diye silahlandırdıkları tipleri yerleştirecek ülke arıyorlar. Türkiye gibi ekonomik zorluklar yaşayan ülkeye bunları dayatıyorlar. Millet de tedirgin şekilde izliyor.
ABD, Afganistan'ı kendi çıkarları bataklığa çevirdi ve şimdi temizlik görevinin bir bölümünü Türkiye'ye yıkmak istiyor. Bunun için askerimizi Kabil'e, Amerikan güdümlüleri ülkemize göndermek istiyor.
Bunların ne Türkiye'nin ne de Türk Milleti'nin çıkarları ile ilgisi yok.