Küresel likidite koşulları bir belirsizlik unsuru haline geldi.
Çin’deki gelişmeler Asya’daki bütün gelişen piyasa ekonomileri için risk algısını olumsuz etkiliyor.
Üretim maliyetleri bir süre daha yüksek kalmaya devam edecek.
Küresel ölçekte bir enerji sorunu yaşayacağız.
Üretici fiyat enflasyonu son 9 ayda 25 puan artış kaydetti.
Ocak’tan beri son 36 aylık birikimli tüketici fiyat enflasyonu yüzde 50’nin üzerinde.
Para politikasının fiyat istikrarı ve finansal istikrar için -çapa olmak bir yana- ilave bir güvensizlik unsuru olacağı anlaşılıyor.
Ekonomide, Kasım sonuna kadar sürecek çalkantılı bir dönem bizi bekliyor. Politikalarda öngörülebilirliğin azalmış ve enflasyon başta olmak üzere makro kırılganlıkların artmış olması, Türkiye’yi fırtınalı sulara doğru pusulasız seyretme zorluğuyla karşı karşıya bırakıyor.
PanoramaTR Eylül Raporunda önümüzdeki döneme ilişkin riskleri ayrıntılı biçimde ele aldık.
Merkez Bankası Başkanı, basında yer alan mülakatta; “Türkiye'nin risk priminin bu kadar yüksek olmasına çok anlam veremediğini” söylemiş.
Zaten anlayabilse sorunun en az bir kısmı çözülmüş olurdu.
İşe yarayacağından kuşkuluyum ama iyi niyetle anlamasına yardımcı olmaya çalışalım.
Kredi temerrüt takası primiyle ölçülen ülke risk primi de kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği kredi notu da aynı şeyin göstergesidir; borçları zamanında ve tam olarak geri ödeyebilme gücü.
Bankacılık mesleğinden olduğu için kendisinin de iyi bileceğini tahmin ettiğim üzere kredi değerliği beş başlıkta incelenir.
Bunlara (İngilizcedeki karşılıklarının baş harflerine atfen) “kredinin 5 C’si” adı verilir.
Evrendeki varlığın sadece yüzde 5’ini gözlemleyebiliyoruz. Geriye kalan yüzde 95’in ise var olduğunu biliyoruz ama ne gözlemleyebiliyoruz ne niteliği hakkında bilgi sahibiyiz.
*
Uzay boşluğu dediğimiz şey gerçekte boşluk değil.
*
Parçası olduğumuz varoluş gerçeğinin muhteşemliği!
Einstein’ın 1915’te ortaya koyduğu Genel Görelilik kuramı, uzay ve zamanın aslında tek bir doku olduğunu, kütleli nesnelerin uzay-zamanı eğip büktüğünü, kütleçekimini cisimlerin kütlelerinden kaynaklanan bir kuvvet değil, uzay-zamanın eğilmesinden kaynaklandığını gösterdi.
O dönemde genel kabul gören görüş, galaksimiz Samanyolu’nun durağan ve sonsuz bir boşlukla olduğuydu. Evrenin bir başlangıcı yoktu. Einstein, kütleçekim kuvvetinin evrensel bir yasa olduğunun farkındaydı ve bu durum durağan-ezelî evren kabulü ile bir çelişki yaratıyordu.
İktisat biraz da tahmindir.
Oysa toplumsal gelişmelerle, hele de işin içine havadan nem kapan finansal piyasa oyuncuları karışmışsa ancak belli olasılıklarla ve belli aralıklar içinde kestirin yapılabilir.
Bu yüzden de iktisatçılar ve tahminleri ile ilgili çok sayıda şaka vardır.
Aklı olan iktisatçılar İngilizce “creative ambiguity” diye adlandırılan çerçevede, güvenlik marjı bırakarak konuşur. Kesin tahmin yapmaktan kaçınır.
İktisatçıların bu belirsiz ifadeleri de ayrıca şaka konusu yapılır.
…
Ortada dolaşan bazı yorumlar beni bu kuralı bozmaya zorluyor
Fed’in yarın açıklayacağı kararla ilgili toz dumana karışmış durumda, piyasalarda göz gözü görmüyor. Bu arada; “aç tavuk kendini darı ambarında sanırmış” misali “wishful thinking” yorumlar da havada uçuşuyor.
Risk alıp yarınki toplantı ile ilgili tahminlerimi paylaşacağım.
Beynimiz de diğer bütün maddeler gibi moleküllerden ve atomlardan oluşuyor. Atomlar ise kuantum fiziğinin yasalarına göre hareket eden atomaltı parçacıklardan oluşuyor.
Bilinç diye adlandırdığımız oluşu kuantum dolanıklığı ile açıklayabilir miyiz?
Bilinci, çevresine ve kendi var oluşuna ilişkin bilgiyi depolayabilme ve işleyebilme yeteneği/gücü olarak tanımlarsak; en küçük temel parçacıklardan biz insanlara kadar uzanan bir yelpazede evrendeki her varlıkta farklı düzeylerde bilinç bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.
Mantarların, besin maddelerini özütlemek için kullandıkları ve ince iplikçiklerden oluşan mycelium yapıları ile yer altında farklı bitkilerin köklerini birbirine bağladığını, “Wood Wide Web” denilebilecek bir etkileşim ağı oluşturduğunu biliyoruz.
Bu da bir tür “bilinç” değil mi?
Merkez Bankası, Eximbank ve bankalar üzerinden ihracatçılara sağladığı reeskont kredisi limitini 30 milyar dolara yükseltti.
Daha önemlisi ise bu limitin 5 milyar dolar karşılığının TL reeskont kredisi olarak da kullanılabilmesi.
Bu ne anlama geliyor?
Piyasaya etkisi ne olur?
Esas olan merkez bankalarının sistemdeki toplam likidite açığını fonlaması, piyasanın işleyişinin aksadığı sorunlu dönemler dışında doğrudan kredi finansmanına girmeyip bunu piyasaya bırakmasıdır.
1990’lı yıllardan beri dünyada genel kabul gören yaklaşım budur.
1970’lere kadar egemen olan kalkınmacı okulun etkisiyle geçmişte reeskont kredileri (bankanın verdiği krediler karşılığında aldığı ticari senetleri merkez bankasına belli bir iskonto oranıyla satıp nakte çevirmesi) bir para politikası aracı olarak kullanılıyordu.
Türkiye siyasetindeki krizlerin “sol sorunsalı” ile ilişkili bir yönü vardır.
“Sol” olarak kabul edilen kesimlerin aldığı konum, takındığı tutum ve nitelikleriyle ilgili; Kemal Tahir, İdris Küçükömer, Cemil Meriç ve Hikmet Kıvılcımlı gibi düşünürlerin tespitleri buna işaret eder.
Sol siyasal görüşün felsefi temelinde insana dair olumlu görüş vardır. İnsan doğal durumda iyiliğe yatkındır. Kötülüğü doğuran; mülkiyet ve mülkiyeti güvence altına almak için üretilen toplumsal-siyasal kurumlardır.Mülkiyet ve devlet ortadan kalkarsa yeryüzü cenneti yaratılabilir
Sol; doğası gereği evrenseldir, eşitlikçidir, ilerlemecidir. Ortak insanlık değerlerini yüceltir. Irk, inanç, etnik köken gibi ayrımları reddeder.
“Ulusalcı sol” ya da nasyonal sosyalizm mutant bir canavardır.
Almancası bütün dünyada bilinir; “Nationalsozialistische” (Nazi).