1. Akılla tanış olabilmiş insanoğlu için tarihteki iki bilimsel gelişme önce varoluş sorunsalını ortaya çıkardı, sonra da problemi içinden çıkılmaz hallere soktu.
2. Bu gelişmelerden ilki evrenin büyüklüğünü ve bulunduğumuz noktayı kavrayışımızdır.
3. Binlerce yıl boyunca insanlar kafalarını kaldırdıklarında etraflarında dönen bir evren görüyorlardı. Bu sebepledir ki ilk insanların kendilerini evrenin merkezinde kabul etmeleri şaşılacak bir durum değil.
4. Dünya merkezli evren fikri ikinci yüzyılda Batlamyus tarafından ortaya atıldı ve Kilise sonradan dört kolla bu düşünceyi benimsedi. İncil ayetleri bu bilgi ışığında hükümlere bağlandı.
5. İnsanın evrenin merkezinde olması elbette beklenen bir şeydi çünkü Tanrı insan olarak İsa adıyla güneşe, aya veya diğer parıltılı gökyüzü objelerine değil dünyaya inmişti. Ve dünyadaki herbir canlı insanın hizmetindeydi.
6. On beşinci yüzyıla kadar bu bilgi bizimle sıkıntısız yolculuk etti. Bu yüzyılda aklıyla tanış olabilmiş talihlilerden Kopernik ‘Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine’ adında bir kitap yazdı, dünyanın hem kendi hem güneş etrafında döndüğünü ispatladı.
7. Bu model üzerinde ısrar başarı getirdi ve yirminci yüzyılın başlarına ulaştığımızda nerede olduğumuzu ve nerede durduğumuzu açık seçik görebiliyorduk.
8. Her şeyin merkezinde değil, aksine, devasa bir evrenin önemsiz bir köşesindeki galaksisinin önemsiz bir noktasında kendine yer bulmuş bir yıldızının fakir tavafçısı bir gezegeninin üzerinde kendine yaşam fırsatı bulmuş mikroskobik canlılardık.
9. Her şeyin merkezinde olmayışımızın kavranışı büyük hayal kırıklıklarına sebebiyet verdi. Verilmiş cevaplar yeniden gözden geçirilmek zorunda kalındı. Bir çeşit varoluş bunalımıydı.
10. Isaac Asimov ‘Ay'ın Trajedisi’ kitabında, Ay Dünya’nın değil de, Venüs'ün uydusu olsaydı bilimin 1000 yıl önce gelişeceğini iddia eder. Çünkü Venüs'ün etrafında gece gözle görebileceğimiz bir uydu dönse, Kilise destekli "Dünya merkezli evren" fikri savunulmaz olacaktı.
11. Bruno ve Galileo engizisyonlarda bedel ödemeyecek ve bilimin üzerindeki büyücü karanlığı o kadar da zifiri olmayacaktı.
12. Bizleri varoluş sıkıntısının kollarına iten gelişmelerden ikincisi ve en içinden çıkılmaz olanı ise karanlık maddenin keşfidir.
13. Dünya'nın hızına baktığımızda Dünya'nın yörüngesinden fırlayıp gitmesini önleyebilecek yeterince çekim gücü, yani madde, mevcut değildi. Güneş gibi beş Güneş, Mars gibi beş Mars, Jüpiter gibi beş Jüpiter... olmalıydı ki şuan durduğumuz yerde savrulmadan durabilelim.
14. Jan Oort 1932 yılında bu uyumsuzluğu açıklayabilmek için çok yıkıcı bir fikir ortaya attı. Ona göre evren bilinmeyen bir maddeyle doluydu.
15. Herhangi bir formda belirlenememiş türden olan bu madde ışıkla etkileşime geçmediği için görünmezdi. Gördüğümüz etkileri kütleçekim üzerinden gelen dolaylı etkilerdi. Bu yüzden bu maddeye Karanlık Madde denildi. 2003 yılında varlığı da ispatlandı.
16. Ne olduğuna dair bir fikrimiz yok fakat var olduğunu ve nerede olduğunu biliyoruz. Şaşırtıcı bir tanıma sahip: Proton, nötron ve elektronlardan meydana gelen bildiğimiz her bir kilogramlık maddeye karşılık gelen beş kilogramlık ne olduğunu bilmediğimiz ‘Karanlık Madde’ var.
17. Bu elbette ikinci şoktu. Yani evren için pek de önemli olmadığımız gerçeğini hazmetmeye çalışırken bizleri oluşturan parçacıklardan çok daha önemli parçacıkların olabileceğini de öğrenmiş oluyorduk.
18. Bu iki gelişme bir taraftan sıradanlığımızın ispatını yaparken, diğer taraftan sıradışılığa ulaşma yolundaki ilk adımlarımızdır. Evet, insanoğlu sıradanlığını keşfettiği nispette sıradışılığa evrilmekte.
19. Bruno ve Galileo Dünya'nın evrenin merkezi olmadığı yönlü fikirleri dolayısıyla ağır bedeller öderken, onların ödedikleri bedeller sıradışılık yolculuğunda bizlere ilham oldu.
20. Aynı etkiye karanlık maddenin ne olduğunu ortaya çıkarınca da maruz kalabilir miyiz? Bizi biz yapan maddelerin ötesinde ve belki de tek 'gerçek' olan tarafın sesini duymak bizlere sıradışılık yolculuğunda ne gibi yardımlarda bulunabilir?
21. Bir süredir gündemi meşgul eden gelişmeler... Kuantum bilgisayarlar karanlık maddenin peşine düştü. Karanlık maddeyi tanımlayabilmesi için kuantum bit tasarlandı.
22. Karanlık maddenin ne olduğu birgün anlaşılacaktır. Varoluş sıkıntımıza yeni buhranlar ekleyebilir. Hatta bunun çok daha ötesinde, varolma savaşına tutuşabiliriz. Neden mi?
23. Son on yılda Higgs bozonunu tespitte, kütleçekim dalgalarını ölçümde ve kara delik resimlemede kısmen veya tamamen kuantum bilgisayarlar kullanıldı. Muazzam başarılar...
24. Son 70 senede kuantum teorisinin bizlere hediye ettiği bilgi teknolojilerini kullanarak kuantum bilgisayarları geliştirip deyim yerindeyse yer altına iniyor ve büyük kuantum veriyi toplamaya başlıyoruz.
25. Diğer bir tabirle alt ağın başarıyla örülmesi devamında ortaya çıkması beklenen üst ağın ilk adımlarını açık seçik görebiliyoruz.
1. Yakın gelecekte hepimiz Mars’tan taş toprak satın alacağız. Gram bazında ayarlanmış fiyatlarla…
2. Hayır, Mars’ı kolonileştirme projesinden bahsetmiyorum. Orada koloni kurma meselesinin ciddiye alınacak bir tarafı yok.
3. Çünkü buna bir sebep yok. Ne olacak? Yellowstone süpervolkanı patlayacak veya birkaç kilometre yarıçaplı meteor düşecek ve dünya insanoğlu için yaşanmaz olacak, neslimiz tükenecek.
1. Bir tahta kaşık, dört saniyelik hatırlanmayan rüya, aniden bastıran sağanak, boş bir kola şişesi veya yarısına kadar dolu buzdolabı kaç bitlik bilgi taşır?
2. Bizler maddeyi keşfedeli çok oldu. Empedokles 2500 sene önce hava, su, toprak ve ateşi `şeylerin doğası´ olarak gördü ve onları element kabul etti.
3. Enerjiyi keşif sonraki meseledir. Bir şey yere düşerken, ok atarken, mızrak sallarken, bir şeylerin olduğu hissedilmekle beraber enerji on sekizinci yüzyıl keşfidir.
1. Gelecekte bizleri neler bekliyor? Dijital dünya tasarımcılarının bir sonraki adımı ne olacaktır? Bu sorunun cevabı önemli.
2.Önemli,çünkü konu 'Bilgi' ve bu yüzden istisnasız herkesi ilgilendirir. Toplumun devinim hızı,coşkulu zaferlerle ulaşılan farklı bilgilerin kafalara boca edilmesi sonucu ivmeli artış gösterir. Bu artış insanlar arası sürtünmeyi/sürtüşmeyi artırarak toplumdaki harareti yükseltir
3. Bu durum,kapasitesinin üzerindeki hızlara çıkabilmek için sürekli sınır hızlarda ilerlemeye çalışan araba motoruna benzer. Arabanın her bir aksamı bir süre sonra aşırı sürtünme ve yorulma sonucu işlevinden vazgeçecektir. Çare,daha verimli ve güçlü motorun araca montelenmesidir
1. Hayatın anlamı nedir? Nasıl bir değeri vardır? Örneğin onu verip karşılığında ne alabilirsiniz?
2. 2200 yılında, milyar qubit'lik kuantum bilgisayarlarla çalışan birkaç bilim insanının geleceği tahmin için BigBang'den günümüze koşturduğu bir simülasyonun aparatları olma ihtimalimiz var mı?
3. 2200 yılında Kardashev'in ikinci seviye medeniyetine ulaşmış medeniyetin koşturduğu yazılım agent'leri olma ihtimalinizi yok sayabilir misiniz? 24 dünya saatinde 13,7 milyar evren yılını simüle etmek...
1. Antik çağda beynin fonksiyonları katapult ile açıklanıyordu. Freud, beyni hidrolik ve elektromanyetik bir sistem olarak tanımlamaya çalışmıştı. Leibniz, beynin çalışma prensiplerini değirmenin çalışma prensipleriyle izah etmişti.
2. Kepler Tanrı'nın geometrici olduğuna inanıyordu. Galileo Tanrı'nın matematikçi olduğunu düşünüyordu. Newton Tanrı'nın doğa kanunlarını yaratan bir fizikçi olduğunda ısrarcıydı. 20 sene önce Tanrı'nın iyi bir algoritma yazılımcısı olduğunu düşünüyorduk.
3. Beyin nasıl çalışır? Tanrı nedir? gibi sorulara sürekli cevaplar giydirmeye çalışıyoruz. Giydirmeye çalıştığımız cevapların ise orasından burasından çekiştirmek zorunda kalıyoruz. Çünkü bu cevaplar soruları başarıyla örtmüyor.
1. Devasa büyüklükteki bir okyanusun içindeki küçücük bir adada yaşıyoruz. Bu ada bildiğimiz bilinenlerden (known knowns – örneğin sabah 8’deki toplantı) ve bildiğimiz bilinmeyenlerden (known unknowns – örneğin İstanbul depremi) oluşuyor.
2. Etrafımızı çevreleyen okyanus ise bilmediğimiz bilinmeyenlerden (unknown unknowns) müteşekkil. Bilgilerimizin ve tahminlerimizin, bilmediklerimiz ve asla bilemeyeceklerimize kıyasla bu büyük okyanustaki küçücük bir ada olması beklenen bir durum.
3. Büyük kısmımız bu adayı ezberleriyle daha büyük ve ihtişamlı malikanelere, ibadethanelere çevirmişler. Hatta ezberler o kadar büyümüş ki okyanusun varlığından dahi habersizler. Ezber filizlenen topraklara Vasatistan, ezber sahiplerine vasatist diyoruz.