Herkesin gözü önünde ama kimseye fark ettirmeden çok ilginç bir hadise yaşandı. Size tüm partilerin Türkiye'yi ilgilendiren ÇOK önemli bir konuda "aynı çizgiye" geldiğini söylesem inanır mısınız?
Kafa açan bir bilgisel geliyor. Şaşıracaksınız. Gelin anlatayım.
1* Ukrayna savaşının hızlı gündeminin gölgesinde 6 parti bir araya gelerek Türkiye'nin geleceğine yönelik kritik bir mutabakat metni ilan etti. Metnin bir paragrafı hepsinin önüne geçerek tam da anlaşılmayan türden kafa karışıklığı yarattı.
1921 Anayasası...
2* Metin, Türkiye'de çoğulcu demokrasinin hiçbir zaman gerçekçi anlamda olmadığını ifade ettikten sonra 1921 Anayasası'nı ayrı yere koyarak altını çiziyor.
1921 Anayasası çoğulcu demokrasi açısından daha kapsayıcı ama sonrakiler dar kalıplı... İlginç.
3* Bu arada çoğulcu demokrasi güzel bir kavram. Seçimi kazananların mutlak güç olmasının (çoğunlukçu demokrasi) yarattığı tehlikelere karşı diğer siyasi grupların da bir miktar güç sahibi olmasını öngören çok sesliliği ifade ediyor. Fakat 1921 Anayasası ile bağdaştırılması ilginç
4* Neden ilginç olduğunu anlamak için 1921 Anayasası'nı anlamak gerekiyor. O yüzden tarihte yolculuğa çıkıp biraz geriye gitmek gerek:
Atatürk, Milli Mücadele'ye başladığında en büyük hedefi ülkedeki tüm güçleri birleştirmekti.
5* Atatürk bu nedenle devletin geleceğine yönelik fikirlerini açıklayarak farklı fikirlerdeki insanların kopup gitmesini istemedi. Hatta Cumhuriyet fikrini bile uzun süre dile getirmedi. Çünkü Milli Mücadele'nin içinde saltanat yanlıları da vardı.
6* Milli Mücadele'nin içinde saltanatçılar, şeriatçılar, adem-i merkeziyetçiler, liberaller, Türkçüler, sosyalistler hatta mandacılar bile vardı. Atatürk, tüm bu grupları, memleketin kurtarılması adına çevresinde tutmaya çalıştı.
7* Bu yüzden devleti şekillendirici adımlar atmadı. Atatürk bu politikasını o kadar katı uyguladı ki saltanatı, savaş sona erdikten sonra kaldırmak için harekete geçti. Cumhuriyet'in ilanı için Lozan'ın sona ermesini bekledi.
8* Askeri mücadele bitinceye dek devleti şekillendirici ve yeniden dizayn edici adımlar atmayan Atatürk, bu süreci "geçici bir yöntem" ile sürdürdü. Mesela, meclisin başkanı vardı ama bir devlet başkanı seçilmemişti.
9* İşte, 1921'de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, "devleti şekillendirme konusunda kapsamlı hükümler bulundurmuyordu. 23 maddelik anayasanın 14 maddesinde, yerel yönetimleri ve taşra teşkilatlarını düzenlenirken bakanların nasıl seçileceği konusu düzenlenmemişti.
10* 1921 anayasasının yerel yönetimleri güçlü tutması Atatürk'ün geçici dönem için uygun gördüğü bir stratejiydi. Bu sayede yerel yönetimler İstanbul'a sıkı sıkıya bağlı olmadan Ankara'ya tabi olacak yetkiye sahip oluyordu.
11* Böylece Ankara, Anadolu'yu yanında tutabilecekti. Anayasa metnine baktığımızda yerel yönetimler için "muhtariyet" sözcüğünün geçtiğini görürüz.
12* Devletlerin merkezi yönetimi kuvvetli oldukça yerel yönetimleri merkeze bağlı olur. Fakat yerel yönetimlere verilen güç arttıkça artık adem-i merkeziyetten söz edilir.
Özetle, Atatürk'ün 1921'de, dönemin şartlarında geçici olarak uyguladığı stratejik bir hamleydi.
13* Şimdi ilginç olana gelelim...
1921 döneminde işgal vardı, seçimler kısıtlıydı, çok partili dönem yoktu, kadınlar oy kullanamıyordu... Hal böyleyken 1921 Anayasası'na çoğulcu demokrasi penceresinden bakıp "kapsayıcı" olarak nitelemek tuhaf. Çünkü böyle bir perspektif yoktu.
14* Öte yandan 1924 Anayasası'na bakıldığında kadınların sonradan da olsa oy kullanabildiğini hatta çok partili döneme geçildiğini görebiliyoruz.
Yani 1924 Anayasası, bu bakımdan çoğulcu demokrasiye ve kapsayıcılığa 1921 Anayasasına göre çok daha yakındır.
15* Hatta 1961 Anayasası ve o dönemlerdeki seçim sistemi çoğulcu demokrasiye daha da yakındı. Az oy almasına rağmen partiler meclise girebiliyordu. Mesela Ecevit 1977 seçimlerinde %41 oy almasına rağmen tek başına iktidar olamamıştı bu nedenle.
16* O halde mutabakat metni nasıl oluyor da 1921 Anayasasını daha makbul görebiliyor?
Bu durum çok kafa kurcalayıcıydı. Ben de İyi Partili yöneticiye metindeki bu paragrafı sordum. Bana bunun taslakta olmadığını ve sonradan eklendiğini söyledi. Ve ekledi:
17* Bu paragraf mutabakat metnine başka bir partinin yöneticisi tarafından ısrarla eklenmek istenmiş. Görüşmenin bu kısmı off the record olması nedeniyle hangi parti ve hangi yönetici olduğunu etik olmayacağı için yazamıyorum.
Ama "arif olan anlar" demek istiyorum.
18* İnsan ister istemez düşünmeden edemiyor:
Acaba 1921'i "kapsayıcı" kılan şey "çoğulcu demokrasi" değil de "adem-i merkeziyetçilik" olabilir mi? Kemalist inkılapların yokluğu olabilir mi? Milliyetçi ve üniter anayasa olmayışı olabilir mi?
Bu soruyu yalnız düşünmemek gerek.
19* Şimdi size kafanızı açacak başka bir bilgi vereyim. Biz unutkan bir millet olduğumuz için çok önemli bir detayı kaçırıyoruz. O da şu:
Geçen yıl 1921 anayasası zaten gündeme gelmişti. Hatırlıyor musunuz?
20* İktidar mensubu bir bakan, yeni anayasanın tartışıldığı dönemde anayasanın "1921 ruhuyla taçlanması gerektiğini" ifade etmişti.
İktidar açısından 1921'in kerameti malum: Laiklik ve milliyetçiliğin olmadığı, halifeliğin korunduğu, tarikatların yasaklanmadığı bir anayasaydı.
21* Şimdi sıkı durun. Hafızaları biraz daha tazeleyelim. Geçen yıl bu açıklama yapıldıktan hemen sonra hiç beklenmedik bir yerden daha 1921 kutsaması gelmişti. HDP'den:
22* HDP'nin 1921 anayasasını ilham verici bulması çok daha açık. HDP'yi cezbeden 1921'in dönemsel ve geçici "adem-i merkeziyetçi" yapısıdır. Ama tabi bir farkla: Kalıcı olması kaydıyla...
HDP için milliyetçiliğin olmadığı, üniter olmayan bir anayasa pekala kabul edilebilir.
23* Şimdi, ortada tuhaf bir durum var. AKP ve HDP farklı nedenlerden ötürü 1921 Anayasası'nı arzuluyor. İşin ilginç yanı CHP-İyi Parti-Saadet-Gelecek-Deva-DP altılısı da mutabakat metninde 1921 anayasasına kapsayıcılık kavramı üzerinden göz kırpıyor.
24* Bunun adı tam mutabakattır. Türkiye'deki tüm partiler halihazırda Kemalizm'in olmadığı, üniter olmayan ve milliyetçi çizgiden uzak bir anayasa lehine ağırlık koyuyor. Tüm partiler... Nadiren gerçekleşen bir doğa olayı gibi.
25* Acaba hepsi bu konuda anlaşmış olabilir mi? CHP bile?
Değişik günlerden geçiyoruz. Bekleyip göreceğiz.
26* Dipnot olarak eklemek gerekir:
MHP'yi bu noktada ayırmak gerekiyor. Onlar bizzat bir anayasa taslağı oluşturdu ve cumhuriyetin temel ilkeleri ile kurucu felsefesini taslağa olduğu gibi geçirdi.
27* Açıkçası size bu bilgileri vermenin dışında bu bilgilerin ne manaya geldiğini söyleyemeyeceğim. Çünkü ben de tam olarak anlayamadım. Oldukça paranormal bir durum. Benden hatırlatıyorum, parçaları birleştiriyorum ve yorumu geleceğe bırakıyorum.
Bilgisel bitmiştir.
İnkılapların korunduğu, üniter, milliyetçi ve çoğulcu demokrasiyle taçlanmış bir anayasa diliyorum.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Patreon sayfamda desteklerinizi beklerim. patreon.com/consinov
Dipnot: Tüm partiler ifadesiyle kastedilen ittifaklarda bulunanlar ile yüksek oy oranına sahip belirleyici partilerdir. MHP'nin durumu istisna olarak belirtilmiştir. Diğer partiler hariç tutulmuştur.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Mustafa Kemal, 13 Mart 1899 günü Harbiye'ye 1283 numaralı öğrenci olarak kayıt oldu.
Bir kaç ay sonra nöbetçi subaylardan biri Mustafa Kemal'i çağırıp Dahiliye Müdürü Albay İbrahim Bey'in yanına girmesini söyledi.
Mustafa Kemal odaya girdiğinde İbrahim Bey'in yanında okula kayıt için gelen bir genç bulunuyordu.
İbrahim Bey odadaki genci "Ali Fuat Efendi, Müşir şehit Mehmet Ali Paşa'nın torunudur" diyerek tanıttı. Sonra da Ali Fuat'a dönüp "Mustafa Efendi, sizden birkaç ay önce Manastır Askeri İdadisi'nden geldi. Çalışkan, iyi huylu, zeki çocuktur. Onunla iyi anlaş" dedi.
Polonya sınırına yalnızca 10 kilometre mesafedeki Ukraynalılara eğitim verilen NATO üssü Rusya tarafından vuruldu.
Ciddi bir savaş tehlikesi...
Ukrayna topraklarında Nato üssü olmadığı için buradaki üssün Nato üssü olmadığını belirterek ifade etmem gerekirdi.
NATO'nun eğitim verdiği NATO'ya ait olmayan bir üsse saldırı oldu. Yine de Nato varlıkları ile Rus ordusu arasındaki askeri tehlikeli bir yakınlaşma. Risk sürüyor.
Buradaki nüans şu:
Ne ABD ne Rusya doğrudan birbirlerini hedef almak istemiyor. Özellikle ABD hiç istemiyor. Fakat bu demek değildir ki Rusya'nın NATO varlıklarını hedef almak istemez. Aksine ister. Çünkü bunu savaş için değilse bile "yaptırımlar" için kullanabilir.
Atatürk'ün çok bilinen ama tam olarak anlaşılamayan sözü... Dünyanın adım adım savaş dönemine yürüdüğü bir dönemde Atatürk'ün bu sözü söylemesine neden olan etkenler bugün de geçerlidir.
Türkiye'nin bu söze sıkıca tutunması gerekiyor. Çünkü...
1* Atatürk karakter olarak barış adamıydı. Hayatının hiçbir döneminde İskender gibi Napolyon gibi ihtiraslı liderlerin sahip olduğu yayılmacı arzulara sahip olmadı.
Hatta kendisini Napolyon'a ve İskender'e benzetenlere karşı çıktı. Onlardan farklı olduğunu düşünüyordu.
2* İskender'i memleketini unutup uzak diyarlarda savaştığı için eleştiriyordu. Napolyon'u ise kişisel ihtirasları nedeniyle Avrupa'yı kana bulamakla suçluyordu.
Ona göre savaş bir milletin onu öldürmek isteyenlere karşı ölmemek için başlattığı bir hareket olduğu sürece meşruydu.
Yüz yıl önce Milli Eğitim'i ABD'ye verebilmek için önce ortada Milli Eğitim olması lazım. Bu palavraları bir kenara bırakalım. Size gerçekleri yazayım.
Eğitim Bakanlığı'nın 1893 tarihli raporuna göre o tarihte Osmanlı genelinde 4572 MİSYONER okulu bulunuyor.
1* Osmanlı Devleti 1830'lardan itibaren adeta MİSYONER pazarı haline geldi. İngiltere ve Fransız misyoner teşkilatları ülke genelinde okullar üzerinden adeta işgal başlattı.
1893'e gelindiğinde toplam okul sayısı 4572 oldu. Belgesini de vereyim. Sonra lafı edilmesin.
2* Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin Yıldız Perakende Maârif Nezareti Maruzatı'ndaki 3 numaralı dosyasının 31 numaralı gömleğinde yer bu araştırmaya ilişkin rapor yazılı.
1900 yılında ABD'nin sadece Anadolu'da 417 okulu ve 17556 öğrencisi vardı. Ve bunlar sıradan okullar değil.
ABD, iki ay önceye kadar Rusya'ya karşı pozisyon almakta tereddüt eden AB'yi pek çok yaptırıma ortak ederek Moskova karşısında konumlandırmayı başardı.
Ama asıl mesele Rusya'ya enerji yaptırımı uygulamak ve Rusya'ya destek vermesi halinde Çin'e ikincil yaptırım uygulamak. Zor.
ABD-AB olur da vites artırarak, Rusya'ya enerji yaptırım uygulasa bile Çin, Rusya'nın alıcısı olmayı (elbette AB'nin ödediğinden daha düşük bir bedel üzerinden) kabul edebilir.
Bu durumda ABD-AB'nin vitesi yeniden artırması ve Çin'e de ikincil yaptırım uygulaması gerekecek.
Fakat şimdilik bu ihtimaller çok düşük. Çünkü böyle bir durumda AB'nin tam olarak resesyona gireceği konuşuluyor. Çarşıyı ciddi halde karıştıracak ihtimaller bunlar.
Ama Ukrayna direnmeyi başarır ve Putin Kiev'i Halep'e çevirirse o zaman neler olabilir meçhul.
Rusya, Ukrayna Savaşı'nda nasıl başarısız oldu? Çin pozisyon mu değiştiriyor? Hindistan ve Türkiye'yi bekleyen tehlike ne? Savaşta şimdiye kadar neler oldu ve şimdi ne olacak? Büyük bir yıkım yaklaşıyor.
Gelin anlatayım.
1* Rusya sürecin en başında, diplomasi masasının kilitleneceğini ve sahaya ineceğini tahmin ediyordu. Bu nedenle tüm stratejisini Donbas'ı tanımak ve akabinde Zelenski'yi devirip Rus yanlısı bir hükümet getirmek üzerine kurmuştu.
2* Süreç tam da beklendiği gibi gerçekleşti. Rusya, Ukrayna ordusunu devre dışı bırakacak türden hava taarruzu ve siber saldırı başlatıp kilit şehirlere yüklendi.
Hesaplamalara göre 5-7 gün içerisinde kilit şehirler düşecek ve hükümet devrilecekti.