Çanakkale Zaferi, şanslı ve destansı bir zafer olmanın yanında Türk ve dünya tarihi için büyük bir kırılma yaratmıştır. Ayrıca birileri Atatürk'ün zaferde payı olmadığını yazmış. Tam aksine, Atatürk Çanakkale'de doğdu.
Gelin hepsini anlatayım...
1* Çanakkale harekatının niye yapıldığı dönemin haritasına bakıldığında çok iyi anlaşılıyor. Temel hedef boğazları geçip İstanbul'u işgal ederek Osmanlı'yı savaş dışı bırakmak ve Rusya'ya deniz yoluyla ulaşmaktı.
Üstelik Osmanlı askeri gücü yeterince güçlü değildi.
2* Yani bakıldığında İngiliz ve Fransızların yerinde kim olsa bunu denemek isterdi. Bir hamleyle hem Osmanlı devre dışı kalacak hem Ruslarla deniz yoluyla irtibat kurulacak böylece Almanya bir başına kalacaktı.
3* Ayrıca dediğim gibi Osmanlı o dönem çok büyük bir askeri güç değildi. Burasını hep kaçırıyoruz. Mesela ordu büyüklüklerine bakalım:
İngiltere 8.8 milyon
Fransa 8.6 milyon
Rusya 12 milyon
Almanya 13 milyon
Osmanlı ise sadece 2.9 milyon askere sahipti.
4* Üstelik o dönemde Rusya'da köklü bir devrim filizleniyordu. Her geçen gün ordudan asker firar etmeye başlamıştı. Çiftçi grevleri, işsizlik, ekonominin kötü gidişi ülkeyi huzursuz ediyordu.
İngiltere ve Fransa boğazları aşarak Rusya'ya destek olmak istiyordu haliyle.
5* Fakat Çanakkale harekatı İngiliz ve Fransızlar açısından başarısız olunca Osmanlı yaklaşık 3,5 yıl daha savaşa devam etme imkanı buldu. Yani savaş uzamış oldu. Öte yandan Rusya ile deniz yoluyla bağlantı kurulamadı. Ruslar yardımdan mahrum kaldı.
6* Savaş bittiğinde Almanya ciddi bir işgale uğramadan kurtuldu. Çanakkale zaferi olmasaydı İtilaf devletleri çok daha rahat şekilde Almanya'yı işgal edebilirdi. Savaş bittiğinde durum o kadar komikti ki Fransa savaşı kazanmasına rağmen Almanya'dan güçsüz durumdaydı.
7* Çanakkale zaferi olmasaydı İtilaf devletleri boğazları aşıp İstanbul'u işgal ederek Rusya ile deniz yolu bağlantısı kurabilir ve yardımda bulunabilirdi. Bu durumda 1917 yılında gerçekleşecek Bolşevik ihtilalinin durumu sallantıya girerdi.
8* Çanakkale zaferi Bolşevik ihtilaline dolaylı yönden yardımda bulunmuştur. İhtilal olunca Rus orduları işgal ettikleri yerlerden çekilmiştir.
Bu en çok Osmanlı'nın işine geldi çünkü Ruslar o sırada Karadeniz bölgesini büyük oranda ele geçirmişti.
9* Bolşevik ihtilali olunca Ruslar işgal ettiği Türk topraklarından çekildi ve geride sadece Ermeni kalıntıları kaldı. Bunlar da Milli Mücadele döneminde temizlendi.
Çanakkale zaferi olmasaydı Rus işgali sürebilirdi ve bu sorunu çözmek çok daha zor olurdu.
10* Çok unutulan başka bir konu daha var. Çanakkale zaferi olmasaydı, İstanbul işgal edilseydi, İtilaf devletleri Rusya'ya yardım edebilseydi ve Bolşevik ihtilali önlenseydi İstanbul Ruslara bırakılabilirdi.
İstanbul'un demografik yapısını değiştirmek için Ruslar getirilecekti.
11* İstanbul 1918'de işgal edildikten sonra bile yaklaşık 20 bin civarı Rus başkente getirildi. Çanakkale zaferi olmasaydı 1915'te geleceklerdi. O vakit gelselerdi çıkarmak zor olacaktı. Ama 1918'den sonra geldikleri için çıkarması kolay oldu.
12* Çanakkale zaferinin bir diğer etkisi özellikle gözden kaçırılıyor. Çanakkale'de Türk milleti dirilmiştir. Zafer, topluma milli bir ruh kazandırmıştır.
Osmanlı'nın asli unsuru olan Türkler geçen asırlar içerisinde imparatorluk vizyonu nedeniyle hep ihmal edilmiştir.
13* Osmanlı bir imparatorluk olması nedeniyle bünyesindeki tüm tebayı kapsayabilmek adına asli unsur olan Türklüğü ön plana çıkarmıyordu. Hatta milliyetçi fikirler imparatorluğu bölmesin diye Türklüğü bastırıp ön plana Osmanlılık fikrini çıkarıyordu.
14* Fakat bu politika hiçbir zaman başarılı olamadı. Önce farklı dine mensup teba isyan etti. Sırplar, Bulgarlar, Ermeniler... Bunlar farklı dine mensup oldukları için kalanların ümmet potasında eritilebileceği düşünüldü.
15* Sonra görüldü ki aynı dine mensup olunmasına rağmen Arnavutlar ve Araplar da milli hislerle ayrılıkçı faaliyete girişti. Öyle ki Arapların bir bölümü savaş esnasında düşmanla iş birliği yaparak ülkesine ihanet etti.
16* Özetle bu imparatorluk vizyonu Türklüğü hep arka plana atma gereği hissetmiştir. Buna rağmen başarısız olmuştur. Bu vizyonun cefasını da Türklük çekmiştir.
Öyle ki bir dönem milli hisleri yükselten "vatan" kelimesini bile ön plana çıkarmak sakıncalı görülmüştür.
17* İşte, yıllar boyunca ihmal edilen, arka plana atılan Türklük ruhu Çanakkale zaferi ile adeta dirilmiştir. Bu zafer Türklere bir şeyler yapabildiklerini göstermiştir. Vatana ruh katmıştır.
Milli Mücadele esip gürleyen Türklük ruhu Çanakkale'de ortaya çıkmıştır.
18* Üstelik Türkler Çanakkale'de sıradan bir düşmanı değil, İngiliz ve Fransızlar gibi yenilmesi güç düşmanları dize getirmiştir. Bu zaferin yarattığı özgüven ve cesaret, Milli Mücadele'nin mental havasını yoktan var etmiştir.
19* Çanakkale zaferi bir hezimet olsaydı, bu ruh ortaya yeteri kadar çıkamayacaktı. İstanbul'un işgaliyle ulusal moral çökecekti. Yardıma ulaşan Ruslar işgale devam edecek ve tüm doğuyu ezip geçecekti.
Çanakkale bu kötü akıbeti yok etmiştir.
20* Çanakkale zaferi, askeri ağırlığının çok üzerinde bir maddi/manevi ağırlığa sahiptir.
Türkler Çanakkale'de bir muharebe kazandı ama kazandıkları şey muharebeden çok daha fazlasıydı. Kendilerini buldular. Bu ruhu yakalamak hiç kolay iş değildir. Bunu başardık aslında.
21* Ve son olarak, çok net şekilde söylüyorum, Atatürk'ün hikayesi 19 Mayıs'ta değil 25 Nisan'da Çanakkale'de başlamıştır. Atatürk Çanakkale'de doğmuştur.
Çanakkale olmasaydı, Atatürk'ün hayatı çok başka şekilde seyredebilirdi.
22* Atatürk Çanakkale'ye kadar dar bir çevrede tanınan, yetenekli, kendini geliştirmiş ama aynı zamanda asi, dik kafalı ve mimli bir subaydır.
Hatta bu nedenledir ki Enver Paşa onu ilk etapta savaşta görevlendirmek istememiştir.
23* Savaş başladığında Atatürk Sofya'da askeri ateşeydi. İlk etapta ona görev verilmedi. Bizzat kendisi başvurdu. Fakat cevap alamadı. En sonunda "subaylıktan istifa edip er olarak katılma" resti çekince Enver Paşa talebini kabul etmek zorunda kaldı.
24* O dönemde Atatürk'ün rütbesi yarbaydı ve bu düşük bir rütbeydi. Mesela kendi döneminden arkadaşı Ali Fuat albay rütbesindeydi. Bu düşük rütbenin nedeni Atatürk'ün o dönem "mimli" olmasından kaynaklanıyor biraz.
25* Mesela daha akademinin bitiminde saltanata karşı tehlikeli görüldüğü için Suriye'ye sürgün edilmişti. 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra bu defa İttihatçılar tarafından tehlikeli olarak görülmüş ve Libya'ya sürülmüştür.
26* Atatürk kendi doğrularını takip eden, farklı fikirlere sahip ve etkileyici bir subay olması nedeniyle hep tehlikeli olarak görülmüş ve rütbesi düşük bırakılmıştır.
Savaşa katılma talebi kabul edildiğinde bile yeterince ilgi görmedi. Ordusunu arayıp bulmak zorunda kalmıştı.
27* Şaka yapmıyorum. Hangi birlikte görevli olduğunu öğrenmek için İstanbul'da bir kaç gün boyunca araştırma yapmak zorunda kaldı. Sonunda bulabildi. Ve yedek kuvvetlerdeki yerine gitti.
İngiliz kara taarruzu başladığında Osmanlı ordusu yeterince hazırlıklı değildi. Atatürk bu durumun yarattığı krizi fırsata çevirdi. İnisiyatif alarak düşman üzerine yürüdü. Ve başarılı oldu. Atatürk işte o gün doğdu.
29* Atatürk, devam eden günlerde İngilizlere karşı zafer üzerine zafer elde etti. Rüzgar arkasındaydı. Conkbayırı'ndaki zaferinin ardından Anafartalar'da daha da ileri gitti. Özgüvenli ve cüretkardı. Daha fazla asker istemekten çekinmiyordu.
30* Bir defasında Anafartalar'daki tüm orduların emrine verilmesini istedi. "Fazla gelmez mi" dediklerinde "Az gelir" diye cevap verdi. Atatürk tam olarak budur.
Özgüveninin ve cüretinin altını doldurabilecek kadar yetenekli ve cesurdu. Bu sayede başarılı oldu.
31* Çanakkale zaferle sonuçlandığında o artık İstanbul'un kurtarıcısıydı. Adı, sansürlenmek istenmesine rağmen tüm yurtta duyuldu.
Fakat yine de önünü kesmek istediler. Mesela iki zafer elde etmesine rağmen yalnızca bir terfi aldı. Albaylığa yükseldi. Ama paşa yapılmadı.
32* Yine de ismi yalnızca dar bir askeri ve bürokratik çevrede bilinen Atatürk, Çanakkale zaferinden sonra adını dosta düşmana duyurmayı başardı.
Samsun'a çıktığında, Çanakkale kahramanlığının getirdiği itibarla yürüyordu. Ona bu nedenle güven duyuluyordu.
33* Atatürk Çanakkale'de edindiği itibarı ilerleyen dönemde de geliştirdi. Mesela Muş ve Bitlis'i geri almayı başarınca bu paşalığa terfi etti. Akabinde veliaht Vahdettin'le şehzade yaveri olarak Almanya'ya gitti.
34* Orada bile uslu durmadı. Alman taarruzu hakkında konuşulduğu esnada Hindenburg ve Ludendorff gibi iki efsane generalin yüzlerine taarruzun başarılı olamayacağını ve savunma yapmak gerektiğini çatır çatır söylemiştir.
35* Onu da kısaca anlatalım. O dönem padişah Mehmet Reşat Almanya'ya davet edilmişti. Fakat hasta olduğu için Veliaht Vahdettin'in gitmesi düşünüldü. Yanına bir yaver vermek gerekiyordu. Bunun için Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal'i uygun gördüler.
36* Almanlar ziyaret esnasında veliahtın gözünü boyamak ve savaşın iyi gittiğini göstermek için çabaladı. Silah fabrikaları gezildi, cephe gerileri ziyaret edildi. Ve çok önemli taarruz hazırlıklarından bahsedildi.
37* Almanlara göre ordunun durumu iyiydi, bu taarruzla düşmana karşı avantaj elde edilecekti. Bunları anlatıp durdular. Ama Atatürk gözlemleri sonucunda durumun böyle olmadığını anlamıştı.
38* Alman İmparatoru'nun da bulunduğu bir etkinlikte Atatürk, Vahdettin'le katılım sağladı. Onu imparatorla tanıştırdılar. İmparator adını duyunca "Anafarta! Siz Anafarta kumandanı Mustafa Kemal değil misiniz" diye sordu.
Bahsettiğim itibar işte tam olarak budur.
39* Atatürk Almanca sorulan soruya Fransızca "evet, ekselans" diye cevap verdi. Halbuki karşısında bir imparator vardı ve kayzer demesi gerekiyordu.
Daha sonra Hindenburg ve Ludendorf'la görüşme başladı.
40* Vahdettin, Hindenburg ve Ludendorf konuşurken Atatürk de kenarda dinliyordu. Generaller Almanların durumunu ve taarruzun nasıl başarılı olacağını Vahdettin'e anlatıp adeta göz boyuyordu.
41* Atatürk bu esnada damdan düşer gibi lafa girip, Alman ordularının hangi noktaya kadar ilerleyeceğini sordu. Sözü yarım kalan Ludendorf biraz bekleyip cevap verdi:
Biz taarruz ediyoruz. Neticesini olaylar gösterecek.
42* Atatürk cevap olarak taarruzun neticesini görmek için olayları beklemeye gerek olmadığını söyledi. Anlatılanların bir göz boyama olduğunu anladığını ima etmişti. Ludendorf cevap vermeyince konuşma bitti.
43* Bir sonra sonra İmparator ve Vahdettin arasında konuşma yaşandı. Vahdettin, Osmanlı'nın işgalden nasıl kurtulacağı konusunda teminat verilmesini istedi. Nasıl olacağını bilmek istiyordu. Bu bir güvensizlik alametiydi.
44* İmparator, şaşkın bir şekilde "Anlıyorum ki zihninizi karıştıranlar var." deyip "Alman İmparatoru size gelecekteki başarılardan bahsettikten sonra şüpheniz kalır mı" diye sordu. Vahdettin olumlu cevap verince onun ve Naci Paşa'nın elinin sıkıp uzaklaşmaya başladı.
45* İmparator Atatürk'ün elini sıkmamıştı. Fakat bir kaç adım atınca geri döndü. Atatürk'e "Sizin elinizi sıkmamıştım değil mi" deyip tokalaştı. Akşam yemeğe davet edildi.
Sofra kurulduğunda İmparator, Ludendorf'a "Sağındaki adamla konuş" emri verdi. Sağındaki Atatürk'tü.
46* Yemekten sonra salonda sohbet başladı. İmparator bir köşede Vahdettin'le konuşuyor, Atatürk ise başka bir köşede Hindenburg'un konuşmasını dinliyordu.
Hindenburg Suriye'deki durumdan bahsediyordu ama verdiği bilgilerin doğru olmadığını en iyi bilen kişi Atatürk'tü.
47* Hindenburg bir tümenin Suriye'de savaşa dahil olduğunu ve durumu Osmanlı lehine değiştirdiğini söyleyince Atatürk dayanamadı ve söze atladı. Durumun farklı olduğunu, aldığı bilgilerin yanlış olduğunu, Suriye'deki durumun kötü olduğunu anlatmaya başladı.
48* Hindenburg bu çıkış karşısında Atatürk'e salonun ortasında bulunan sigaralardan takdim etmek istediğini söyledi. Sonra da sigara içerken sohbete devam ettiler.
İmparator Hindenburg'u yanına çağırıp "adam neler söylüyor" diye sordu. Hindenburg'un cevabı kısaydı: Bir şeyler!
49* Bu anı bile Atatürk'ün nasıl bir karakter olduğunu ortaya koyuyor. Bulunduğu ortamda bilgisi ve yetenekleriyle sivrilmesini bilen, ön plana kolayca çıkan ve cüretkar biri...
Çanakkale zaferi Atatürk'ün önünü bu manada açmış ve ona büyük bir itibar kazandırmıştır.
Birileri Atatürk'ün Çanakkale'de önemsiz olduğunu söylüyor. Ne komik. Önemsiz mi? Atatürk Çanakkale'de doğdu. Tarih bunu göstermektedir.
Bilgisel sona ermiştir. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Patreon hesabımda desteklerinizi beklerim. patreon.com/consinov
Çanakkale Zaferi'nde emeği geçen tüm askerlerimizin ruhu şad olsun. Onların kanları ve canları bu millete ruh oldu.
Bugün bu topraklarda varlığımızı yaşatan bu ruhun halaskarlarını minnetle anıyorum.
Dipnot: İlk tweette "şanlı ve destansı" yazmak isterken klavye azizliği oluşmuş. Neyse ki cümlenin akışından pek çok arkadaş şanlı olarak okumuş ama yine de kusura bakmayın. Elbette şanlı...
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
Mustafa Kemal, 13 Mart 1899 günü Harbiye'ye 1283 numaralı öğrenci olarak kayıt oldu.
Bir kaç ay sonra nöbetçi subaylardan biri Mustafa Kemal'i çağırıp Dahiliye Müdürü Albay İbrahim Bey'in yanına girmesini söyledi.
Mustafa Kemal odaya girdiğinde İbrahim Bey'in yanında okula kayıt için gelen bir genç bulunuyordu.
İbrahim Bey odadaki genci "Ali Fuat Efendi, Müşir şehit Mehmet Ali Paşa'nın torunudur" diyerek tanıttı. Sonra da Ali Fuat'a dönüp "Mustafa Efendi, sizden birkaç ay önce Manastır Askeri İdadisi'nden geldi. Çalışkan, iyi huylu, zeki çocuktur. Onunla iyi anlaş" dedi.
Polonya sınırına yalnızca 10 kilometre mesafedeki Ukraynalılara eğitim verilen NATO üssü Rusya tarafından vuruldu.
Ciddi bir savaş tehlikesi...
Ukrayna topraklarında Nato üssü olmadığı için buradaki üssün Nato üssü olmadığını belirterek ifade etmem gerekirdi.
NATO'nun eğitim verdiği NATO'ya ait olmayan bir üsse saldırı oldu. Yine de Nato varlıkları ile Rus ordusu arasındaki askeri tehlikeli bir yakınlaşma. Risk sürüyor.
Buradaki nüans şu:
Ne ABD ne Rusya doğrudan birbirlerini hedef almak istemiyor. Özellikle ABD hiç istemiyor. Fakat bu demek değildir ki Rusya'nın NATO varlıklarını hedef almak istemez. Aksine ister. Çünkü bunu savaş için değilse bile "yaptırımlar" için kullanabilir.
Herkesin gözü önünde ama kimseye fark ettirmeden çok ilginç bir hadise yaşandı. Size tüm partilerin Türkiye'yi ilgilendiren ÇOK önemli bir konuda "aynı çizgiye" geldiğini söylesem inanır mısınız?
Kafa açan bir bilgisel geliyor. Şaşıracaksınız. Gelin anlatayım.
1* Ukrayna savaşının hızlı gündeminin gölgesinde 6 parti bir araya gelerek Türkiye'nin geleceğine yönelik kritik bir mutabakat metni ilan etti. Metnin bir paragrafı hepsinin önüne geçerek tam da anlaşılmayan türden kafa karışıklığı yarattı.
1921 Anayasası...
2* Metin, Türkiye'de çoğulcu demokrasinin hiçbir zaman gerçekçi anlamda olmadığını ifade ettikten sonra 1921 Anayasası'nı ayrı yere koyarak altını çiziyor.
1921 Anayasası çoğulcu demokrasi açısından daha kapsayıcı ama sonrakiler dar kalıplı... İlginç.
Atatürk'ün çok bilinen ama tam olarak anlaşılamayan sözü... Dünyanın adım adım savaş dönemine yürüdüğü bir dönemde Atatürk'ün bu sözü söylemesine neden olan etkenler bugün de geçerlidir.
Türkiye'nin bu söze sıkıca tutunması gerekiyor. Çünkü...
1* Atatürk karakter olarak barış adamıydı. Hayatının hiçbir döneminde İskender gibi Napolyon gibi ihtiraslı liderlerin sahip olduğu yayılmacı arzulara sahip olmadı.
Hatta kendisini Napolyon'a ve İskender'e benzetenlere karşı çıktı. Onlardan farklı olduğunu düşünüyordu.
2* İskender'i memleketini unutup uzak diyarlarda savaştığı için eleştiriyordu. Napolyon'u ise kişisel ihtirasları nedeniyle Avrupa'yı kana bulamakla suçluyordu.
Ona göre savaş bir milletin onu öldürmek isteyenlere karşı ölmemek için başlattığı bir hareket olduğu sürece meşruydu.
Yüz yıl önce Milli Eğitim'i ABD'ye verebilmek için önce ortada Milli Eğitim olması lazım. Bu palavraları bir kenara bırakalım. Size gerçekleri yazayım.
Eğitim Bakanlığı'nın 1893 tarihli raporuna göre o tarihte Osmanlı genelinde 4572 MİSYONER okulu bulunuyor.
1* Osmanlı Devleti 1830'lardan itibaren adeta MİSYONER pazarı haline geldi. İngiltere ve Fransız misyoner teşkilatları ülke genelinde okullar üzerinden adeta işgal başlattı.
1893'e gelindiğinde toplam okul sayısı 4572 oldu. Belgesini de vereyim. Sonra lafı edilmesin.
2* Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin Yıldız Perakende Maârif Nezareti Maruzatı'ndaki 3 numaralı dosyasının 31 numaralı gömleğinde yer bu araştırmaya ilişkin rapor yazılı.
1900 yılında ABD'nin sadece Anadolu'da 417 okulu ve 17556 öğrencisi vardı. Ve bunlar sıradan okullar değil.
ABD, iki ay önceye kadar Rusya'ya karşı pozisyon almakta tereddüt eden AB'yi pek çok yaptırıma ortak ederek Moskova karşısında konumlandırmayı başardı.
Ama asıl mesele Rusya'ya enerji yaptırımı uygulamak ve Rusya'ya destek vermesi halinde Çin'e ikincil yaptırım uygulamak. Zor.
ABD-AB olur da vites artırarak, Rusya'ya enerji yaptırım uygulasa bile Çin, Rusya'nın alıcısı olmayı (elbette AB'nin ödediğinden daha düşük bir bedel üzerinden) kabul edebilir.
Bu durumda ABD-AB'nin vitesi yeniden artırması ve Çin'e de ikincil yaptırım uygulaması gerekecek.
Fakat şimdilik bu ihtimaller çok düşük. Çünkü böyle bir durumda AB'nin tam olarak resesyona gireceği konuşuluyor. Çarşıyı ciddi halde karıştıracak ihtimaller bunlar.
Ama Ukrayna direnmeyi başarır ve Putin Kiev'i Halep'e çevirirse o zaman neler olabilir meçhul.