Sevdiğim hoş meşrep bir arkadaşım;
-Hayatında geçirdiğin en büyük tehlikeleri söyle! dedi.
-Neden icap etti, ne münasebet şimdi?
-Söyle canım!
-Peki.
-Bu kadar mı?
-Evet!
-Bunlar da bir şey mi?
Bu tehlikeleri, yahut tehlikelerimi, küçük görmesine adeta kızdım ve alaylı bir tavırla
O mütevazi:
-Aşığım!
Ben hayretle:
-Anlamadım.
-Aşığım, seviyorum.
-Karını mı?
-Hayır!
-Çocuklarını mı?
-Hayır, hayır değil, onlardan başka.
-Tebeşir tahtasını mı?
Güldü.
bu azapta da bir nevi zevk varmış.
-Çek öyle ise.
-Çekiyorum, çekeceğim ama senden bir ricam var!
-Nedir?
-Bana bir mektup yaz!
-Ne mektubu?
-Aşk mektubu!
-Allah Allah, sen çocuk musun, yaşını başını almışsın, kendin yaz.
-Ben yazacağım ama yazacağım mektubun şimdiye kadar
-Yalnız sen bana kızın halet-i ruhiyesinden biraz bahset bakalım.
-Bilirsin evleninceye kadar ömrüm kız, kadın arasında, arkasında, içinde, aleminde geçti.
-Peki bir deneyeyim, yarın uğra, yazdığımı beğenirsen gönderirsin!
-Olur!
dedi ve gitti.
Düşünmeye başladım.
Bu ısmarlama orijinal mektuba şöyle başladım.