20. yüzyılın en büyük bilim filozoflarından biri olarak görülen ve yaklaşımı günümüzün bilimsel düşüncesine derinden nüfuz eden Karl Popper’a daha yakından bakalım.
Karl Raimund Popper 28 Temmuz 1902’de, Avrupa’nın en önemli kültür merkezlerinden, imparatorluk kenti Viyana’da, Aziz Stefan Katedrali'nin güneyine bakan, devasa kütüphaneli bir evde, Protestanlığı seçen Yahudi bir ailenin üçüncü ve son çocukları olarak dünyaya gelir.
Babası Dr. Simon Siegmund Karl Popper bir avukattır. Yunan ve Latin klasiklerini Almanca’ya çevirir, evsizlere yardım eden komitelerde gönüllü olarak yer alır. Annesi, kızlık soyadıyla Jenny Schiff ise Viyana’nın yüksek burjuva sınıfına mensup bir müzik tutkunudur.
Popper henüz on iki yaşındayken patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nın, Viyana’nın ışıltılı ve kozmopolit yaşamını nasıl dönüştürdüğüne şahit olur. Zayiatların, yenilginin ve enflasyonun getirdiği kıtlık, yoksulluk ve soğuk "zihninin bir köşesinde hep kalır".
Viyana’nın temel ihtiyaç maddelerine bile ulaşamadığı bu dönemde Popperlar da ellerinde avuçlarında ne varsa yitirirler. Karl Popper bitirme sınavlarına giremeden okuldan ayrılmak zorunda kalır ve üniversiteye kayıt yaptıramaz. Marangoz çırağı olarak hayatını kazanır.
Viyana Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji, tarih, matematik, fizik, müzik tarihi derslerini özel öğrenci statüsüyle takip eder. Sınavlarını dışarıdan vererek Avusturya'daki eğitim reformunun devamcısı yeni Pedagoji Enstitüsü'ne kaydolur ve ilkokul öğretmenliği sertifikası alır.
Açlık yürüyüşlerinin ve kanlı çatışmaların damga vurduğu öğrencilik yıllarında Sosyalist Okul Öğrencileri Derneği'ne katılır, kısa süreliğine Marksist olur. Freud ve Adler’in psikanalitik teorileri ile tanıştıktan sonra muhtaç çocuk kliniklerinde sosyal hizmetli olarak çalışır.
1928'de Würzburg okulundan Karl Bühler’in gözetiminde Düşünce Psikolojisinde Yöntem Sorusu Üzerine başlıklı tezini sunarak doktorasını yüksek bir başarıyla tamamlar. 1930'da ortaokul öğretmenliği yapmaya başlar ve enstitüde tanıştığı Josefine Anna Hennie ile evlenir.
Siyasi çekişme ve çatışmaların ortasında ekonomik olarak da güvencesiz kalan Popper, 1937 yılında Canterbury Üniversitesi’nde felsefe dersleri vermek için Yeni Zelanda’ya taşınır. Bir yıl sonra Avusturya, Nazi Almanyası tarafından ilhak edilir (Anschluß).
1939'da İkinci Dünya Savaşı patlak verir. Ancak Popper bu sefer de cepheden millerce uzaktadır. Yazarak savaşa katkıda bulunduğunu düşündüğü Açık Toplum ve Düşmanları’nı 1945'te yayımlar. 1946’da Londra Ekonomi Okulu’nda (LSE) ders vermek üzere İngiltere’ye taşınır.
1949’da mantık ve bilimsel yöntem profesörü olur. 1934’te yayımladığı Bilimsel Araştırmanın Mantığı, 1959’da İngilizce’ye çevrildiğinde büyük ses getirir, klasikler arasında yerini alır. Yöntembilim, bilgi kuramı, bilim ve siyaset felsefesi başlıca ilgi ve çalışma alanlarıdır.
Entelektüel dünyaya damgasını bilimsel olanın bilimsel olmayandan ayırt edilebileceği yeni bir ölçüt geliştirerek vurur: Yanlışlanabilirlik. Tümevarım yöntemini bilimsel olarak yetersiz gören Popper, olguların doğrulanmasıyla teorilerin bilimsel bir nitelik kazanmadığını söyler.
Bilimsel olanın teorileri sınayabilecek olguların tespit edilmesi olduğunun altını çizer ve tüm kuğuların beyaz olduğunu ispatlamak yerine siyah kuğunun aranması gerektiğini ekler. Bilimin mutlak bir yöntemi olmadığını düşünen Popper’a göre bilme etkinliği problem çözmedir.
Dönemin önemli birçok tartışmasına imza atan Popper, Viyana Çevresi’nin doğrulanabilirlik ilkesini sert bir biçimde eleştirir. Çevrenin “resmi muhalefetidir”. Wittgenstein’ın “felsefede gerçek problemler yoktur, yalnızca dil oyunları vardır” önermesine mütemadiyen itiraz eder.
Tarihselciliğin Sefaleti ile tarihselci metodolojiyi ve LSE’deki iş arkadaşı Karl Mannheim’ı hedef tahtasına oturtur. 1961 yılında Tübingen’de gerçekleştirilen bir toplantıda ise Theodor W. Adorno ile sosyal bilimler metodolojisi üzerine tartışmaya tutuşur.
Popper tartışırken hırçın bir tavır sergilese de - John Watkins onu “entelektüel bir kabadayı” olarak görür- insanlara özveri ile yaklaşır. Özel konularda ona akıl danışmak için mektup yazanları uzun uzun cevaplar, asistanlarının maaşlarını düzenli aldığından emin olur.
Öğrencilerini sevse de çalışmasını bölen ziyaretçilerden pek haz etmeyen Popper, yalnızca kararlı olanların gelebileceği derecede ücra bir yerde ikamet eder. 1965’te şövalye ilan edilerek “Sir” unvanını alır ve 1969’da emekliye ayrılır. 1994 yılında hayatını kaybeder.
Dalai Lama ve Almanya Cumhurbaşkanı Richard von Weizsäcker İngiltere’ye geldiklerinde dönemin en önemli düşünürleri arasında gösterilen Popper’ı ziyaret eder. Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Václac Havel Prag’daki, Japon imparatoru ise imparatorluk saraylarına davet eder.
20. yüzyılın en önemli bilim filozoflarından Popper’ın öğrencileri arasında bilim filozofları Imre Lakatos, Paul Feyerabend, Alan Musgrave, Joseph Agassi, Jeremy Shearmur; biliminsanları Peter Medawar, John Eccles, Hermann Bondi ve milyarder filantropist George Soros yer alır.
Popper'ın bilim felsefesini nasıl geliştirdiğini kendisinden dinlemek için buraya bakabilirsiniz 👇🏻
Popper'ın siyaset felsefesinin mihenk taşı açık ve kapalı toplumlar üzerine konuşması için ise buraya bakabilirsiniz 👇🏻
Karl Popper'ın BBC tarafından sunulan portresi için buraya bakabilirsiniz 👇🏻abc.net.au/radionational/…
Yine BBC'nin Karl Popper'ı tüm yönleriyle tartıştığı radyo programı için ise buraya bakabilirsiniz 👇🏻
bbc.co.uk/programmes/b00…

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with İstanbul Sosyoloji

İstanbul Sosyoloji Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @iuefsosyoloji

2 Nov
📝Dünya edebiyatında distopya türünün öncü isimlerinden, George Orwell’ın kendisinden esinlendiği söylenen Rus yazar Yevgeni Zamyatin’in (1 Şubat 1884 - 10 Mart 1937) hayatından bazı kesitlere ve şahsına münhasır eseri “Biz”e biraz daha yakından bakalım… ✍️🔎
Yevgeni İvanoviç Zamyatin, 1 Şubat 1884’te Rus İmparatorluğu sınırları içerisinde, Moskova'nın 300 km güneyindeki Tambov ilinin Lebedyan ilçesinde dünyaya gelir. Babası Ortodoks bir rahip ve aynı zamanda okul müdürüdür. Annesi ise bir müzisyendir.
Annesinin entelektüel ilgilerine rağmen yaşadığı çevre hiç de entelektüel değildir. Zamyatin, küçük yaşta çareyi kendini kitapların arasında kaybetmekte bulur. İleride kendi yazın dünyasını şekillendirdiğini söyleyecek kadar Dostoyevski’ye hayrandır.
Read 41 tweets
26 Oct
Türkiye’deki sağlık eğitiminin gelişmesinde önemli bir katkısı bulunan, kadın doğum, hemşirelik, ebelik, hastabakıcılık gibi pek çok alanda kurucu olan, tıbbi yayıncılığı başlatan ve Darülfünun’un ilk emini olan Besim Ömer Akalın'ı (1 Temmuz 1862 - 19 Mart 1940) tanıyalım. 🔎
Besim Ömer Paşa, 1 Temmuz 1862 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası ilk Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında mebus olan Nardalı Ömer Şevki Paşa, annesi ise Afife Hanım’dır. Priştine’de eğitim hayatına başlayan Besim Ömer, Kosova Mülki Rüştiyesi’nde ortaöğrenimine devam etmiştir.
Ailesinin İstanbul’a taşınması nedeniyle son senesini Gülhane Askeri Rüştiyesi’nde tamamlamıştır. Çocukluğundan itibaren doktor olmayı isteyen Besim Ömer Paşa bu konuda şöyle der: “Doktor olmama başlıca sebep ebeveynimin, bilhassa babamın hekimlere karşı gösterdiği muhabbettir.”
Read 46 tweets
23 Oct
Amerika ile inşa edilen köksüz, renksiz, eklektik geleceğe itiraz eden; sanatla, şiirle kurduğu derin, sahici bağa ait köklerin ise doğduğu toprakların çok ötesine uzandığını fark eden bir şair, Ezra Pound’u (30 Ekim 1885 - 1 Kasım 1972) daha yakından tanıyalım… ✍️🔎 Image
Eski dünyayı, millet olmayı önemsedi.
Amerikan rüyasını reddedip, “büyük anlatıların” gerçekleşmesini istedi.
Bundan dolayı kendisine “kaybedenden yana” olmanın bedeli de ödetildi.
İtibarsızlaştırma, delilik ithafı, yalnızlığa mahkûmiyet…
Hepsini gördü, hepsine sabretti.
O bir şairdi. Öfkesi şiddetli, hüznü derindi.

Yaşı ilerledikçe, dünya gençliğindeki dünya olmaktan uzaklaşıyor, değişiyordu.

Dilini keskinleştirdi, şiirinin formunu yeniledi, ifadelerine dolayımı yerleştirdi.

Kantolar, Ezra Pound’un dünyaya söylediğini kripto sözler gibiydi.
Read 72 tweets
17 Oct
"Benim anılarım, hayaletlerle dolu bir galeridir. Belki ben kendi hayatımı değil de, başkalarının hayatını yaşadım."

Pablo Neruda (12 Temmuz 1904-23 Eylül 1973) yaşadığını itiraf ediyor!

İşte kendi kelimelerinden ve dizelerinden Şair'in hayatı.🌿
"Annem, daha onu hatırlamadan, gözlerimle ona baktığımı bilmeden ölmüş. Adı Dona Rosa Basoalto'ydu. Beni 12 Temmuz 1904'te dünyaya getirmiş. Babamın adı José del Carmen'di. Çok genç yaşta baba evini terk ederek Talcahuano Limanı'ndaki doklarda işçiliğe başlamış."
"14 yaşındayken babam, biraz da kuşkuyla edebiyat çalışmalarımı izliyordu. Dergilerde yayımlanan ilk şiirlerimi gizlemek için kendime bir takma ad bulmalıydım. Derginin birinde bu Çek ismine (Neruda) rastladım ve büyük bir edebiyatçının adı olduğunu bilmeden kendime seçtim"
Read 43 tweets
16 Oct
Homeros’un Ilias ve Odysseia destanları her edebiyatseverin bir şekilde haberdar olduğu metinlerdir. Çünkü bu destanlar klasik edebiyatın başlangıç noktasıdır ve Batı edebiyatları için de temel teşkil ederler. Gelin Homeros’a ve bu destanların tarihine birlikte bakalım… 🔎
Ilias ve Odysseia, antikçağ kültürünü ve edebiyatını anlamak isteyen her araştırmacının, her edebiyatseverin aralayacağı ilk kapıdır. Ne de olsa bu destanların müellifi olarak bilinen kişi, yani Homeros, Platon’un Devlet’teki deyişiyle, “bütün Yunanistan’ı eğiten şair”dir.
Peki sözlü geleneğin bir ürünü olarak kabul edilen bu destanlar, ilk ne zaman söylenmiştir? Homeros’a gelinceye değin ne kadar kılık değiştirmiştir? Homeros’un bu destanlara katkısı ne olmuştur?
Read 26 tweets
15 Oct
✍️Bir şair düşünün ki Eski Roma’nın mitolojik tarihini yazmış, eserleriyle Dante’den Ursula Le Guin’e kadar nice yazara, savaş karşıtlığı dâhil nice ideolojiye ilham vermiş olsun: Publius Vergilius Maro, kısaca Vergilius, MÖ 70 yılında bugün, Kuzey İtalya’nın bir köyünde doğdu. Image
“Gözyaşı her yerde.” Roma’nın iç savaş yüzünden, o zamanki tabiriyle ateşe ve kılıca teslim olduğu bir dönemde yaşayan Vergilius’un bu ifadesi, sadece kendi çağını ya da efsanevi Troia’nın, şiirinde aktardığı trajik düşüşünü değil, insanlık durumunu özetler adeta.
Antik biyografilerde, sessiz, içine kapanık hatta karamsar biri olarak tasvir edilir. Zayıf bünyesi nedeniyle ömür boyu sağlık sorunları yaşamıştır. Buna rağmen, dildeki ustalığı ve derin hayal gücü Vergilius’u şiirin merkezine, dünya edebiyatının zirvesine taşıyacaktır.
Read 38 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!