“Bu roman çoktan yazıldı. Bu roman benim rüyalarımda.”

Gündelik gerçekliğin ötesine geçmeye çalışan eserleriyle 20. yüzyıl Latin Amerika edebiyatının en önemli isimlerinden Julio Cortázar'ı (26 Ağustos 1914-12 Şubat 1984) yakından tanıyalım.😎
Tam adıyla Julio Florencio Cortázar Scott, 26 Ağustos 1914'te Belçika'nın başkenti Brüksel'de, Arjantin konsolosluğunda memur olarak çalışan Bask kökenli Julio José Cortázar ile Fransız-Alman kökenli María Herminia Scott'un çocuğu olarak dünyaya gelir.
1918 yılına kadar Belçika, İsviçre ve İspanya'da yaşayan aile sonrasında Arjantin'e kesin dönüş yaparak bir kenar mahallesi olan Bánfield'a taşınır. Ancak Cortázar 6 yaşına geldiğinde babası evi terk eder ve aile maddi açıdan zor durumda kalır.
Hastalıklı ve içe kapanık bir çocukluk geçiren Cortázar, daha dokuz yaşındayken Jules Verne, Victor Hugo ve Edgar Allan Poe'nun kitaplarını okumuş, Petit Larousse'un sayfalarında kaybolmuştur. Anılarından bahsederken ilk romanını dokuz yaşında yazdığını belirtmektedir.
"Poe’yu ilk okuduğumda dokuz yaşındaydım. Kitabı gizlice alıp okudum çünkü annem onu okumamı istemiyor, bunun için fazla küçük olduğuma inanıyordu. Haklıydı da. Kitap beni gerçekten korkutmuştu, üç ay boyunca hasta gibi dolaşmıştım; çünkü yazılanların gerçek olduğuna inanmıştım."
1935 yılında ortaokul öğretmenliği diploması kazanan Julio, 1936 yılında Buenos Aires Üniversitesi'nde başladığı Edebiyat eğitimini maddi imkânsızlıklar dolayısıyla yarıda bırakır.
Cortázar'ın kendi dönemlendirmesiyle yazarlığı boyunca birbirinden farklı ama birbiri ile iç içe geçmiş üç aşama vardır: Estetik-Metafizik-Tarihsel.
I-Estetik Aşama: Cortázar'ın dilin azami potansiyelini keşfettiği, Borges'in eserlerine hayranlık beslediği, estetikçi, imgesel türde ve fantastik öyküler yazdığı gençlik dönemidir. "Takipçi" adlı eseri, estetik döneminin bir ürünüdür.
İlk şiir kitabı "Presencia" (Varlık) 1938 yılında Julio Denis takma adıyla yayımlanır.
1944 yılında Mendoza şehrindeki Universidad Nacional de Cuyo'ya Fransız edebiyatı dersleri vermek üzere davet edilen Cortázar, 1946 yılında Juan Domingo Perón'un seçimleri kazanmasıyla görevinden istifa eder.
Kendisini Arjantin çapında tanınır bir yazar yapacak olan öyküsü "Ele Geçirilen Ev", Jorge Luis Borges'in editörlüğünü yaptığı Los Anales de Buenos Aires dergisinde 1946 yılında, Borges'in kız kardeşi Norah Borges'in iki illüstrasyonuyla birlikte yayımlanır.
Bugün hâlâ en bilinen öykülerinden biri olan Casa Tomada (Ele Geçirilen Ev) aslında Cortázar'ın bir yaz sabahı gördüğü kâbustur: "Bütün ayrıntılarını mükemmelen hatırlıyorum ve kâbus daha sonra hiçbir değişikliğe uğramadan o öyküye dönüştü."
Cortázar'ın ilk şiir kitabı Los Reyes (Krallar) 1949, ilk öykü kitabı Hayvanlar Kitabı 1951 yılında basılır. Aynı yıl Perón hükümetinin uygulamalarından duyduğu rahatsızlıkla Paris'e yerleşir ve UNESCO'da çevirmen olarak çalışmaya başlar.
Çevirmen olarak çalıştığı yıllarda çocukluk kahramanı Edgar Allan Poe'nun bütün öykülerini İspanyolcaya kazandıran Cortázar, 1956 yılında "Final del juego" (Oyunun Sonu) ve 1959 yılında "Las armas secretas" öykü kitaplarını yayımlar.
Cortázar'a göre öykü; harici noktalarının her birinin merkeze eşit uzaklıkta olduğu, hiçbir şeyin fazlalık olmadığı bir küredir. Öykü mecburiyettir, alın yazısıdır: "Öykülerimi, sanki onları bana içimdeki bir şey söyleyip yazdırıyormuş gibi yazarım, sorumlusu ben değilimdir."
Roman ise tıpkı bir ağaç gibi dal verip budaklanır, dallara ayrılır. Roman sonsuza kadar genişleyebilecek ucu açık bir edebi oyundur.
II-Metatafizik Aşama: Cortázar'ın insanoğluyla alakalı olarak yavaş, zorlu ve çok temel bir sorgulamaya giriştiği dönemdir. Önceki eserlerinde yalnızca fantastik kurgunun bir parçası olan karakterler, metafizik aşamada merkezî bir konum işgal etmeye başlar.
Bu anlamda yazarın ilk romanı olan "Los premios"u (Ödüller), farklı okuma tercihleri sunan, açık uçlu bir roman olarak Rayuela (Seksek) takip eder. Yerleşik edebî biçim ve yazım tekniklerini yerle bir eden roman, edebiyat tarihinin en dikkat çekici eserlerinden biri kabul edilir.
Seksek romanının başkarakteri Horacio Oliveira, "insanın derin varlığına dokunan ontolojik unsurlar yüzünden" endişelidir ve bir tür daimî iç sıkıntısından muzdariptir.
III-Tarihsel Aşama: Yazarın Küba Devrimi sonrasında Latin Amerikalı kimliğini keşfettiği dönemdir. Bu dönemde Cortázar, edebiyattan ve estetikten ödün vermeksizin halkının jeopolitik süreçlerine giderek daha büyük bir sorumlulukla iştirak eder.
II. Dünya Savaşı sonrasında Pablo Neruda, García Márquez, Asturias, Vargas Llosa, Lezama Lima, Carlos Fuentes ve Roa Bastos gibi pek çok Latin Amerikalı yazar gibi Cortázar da edebiyat dışı gerçeklikle doğrudan bir yüzleşme yaşayarak "daha bilge ve daha kederli" uyanmıştır.
1977 yılında kaleme aldığı "Alguien que anda por ahí" (Oralarda Yürüyen Biri) adlı eseri, içindeki Solantiname'de Kıyamet ve İkinci Kez başlıklı öyküler yüzünden Arjantin’de yasaklanarak Meksika ve İspanya'da yayımlanır.
Bu üçüncü döneminde Julio Cortázar, Che Guevara ve Fidel Castro'yu buluşturan "Şeytanın Salyaları" öyküsünü kaleme almanın yanı sıra Kuzey Amerika emperyalizmine karşı Nikaragua'daki sandinist harekete açıktan destek verir.
1980 yılında California Berkeley Üniversitesi’nde, hem edebiyata hem de kendi yazarlık tecrübesine ilişkin bir dizi konferans verir.
(Bu konferans metinleri nihayet ve ne mutlu ki artık Türkçe'de🙂) @EverestKitap, @zen_saadet
Ömürünün büyük bölümünü Fransa'da geçirmiş olmasına rağmen (mektuplaşmalar dışında) bütün eserlerini İspanyol dilinde kaleme alır. Onun için İspanyolcayı savunmak, Latin Amerika'daki uzun ve varoluşsal mücadelenin bir parçasıdır.
Fantastik edebiyatın önde gelen isimlerinden kabul edilen Julio Cortázar için fantastik, yerleşik gerçekliğin tamamen dışında yer almaz. Bilakis "daha büyük, daha esnek, daha yayılmış, içine her şeyin girdiği" bir gerçeklik anlayışıdır.
İşte eserlerinde gerçekliğin bu dar tanımını ve kalıbını aşmaya yönelik sürekli bir çabayla Julio Cortázar; Gabriel García Márquez, Carlos Fuentes ve Mario Vargas Llosa ile birlikte "boom latinoamericano"nun en önemli temsilcilerinden biri kabul edilir.
Pablo Neruda'ya göre: "Cortázar okumamış insan bir kader kurbanıdır. Eserlerini okumamak korkunç sonuçları olan, sinsi ve ölümcül bir hastalıktır. Kişi yavaş yavaş mutsuzlaşır...ve büyük bir ihtimalle azar azar saçları dökülür."
Gabriel García Márquez'e göre ise Cortázar "neredeyse hiç çaba göstermeden, kendini tüm dünyaya sevdiren tek Arjantinli"dir.😅
Julio Cortázar başka birisinin rüyasını mı gördü?

Ele Geçirilen Ev, Ötekinin Rüyası, Koruların Sürekliliği, Gözlemevi ve Seksek gibi eserleriyle zihnimize kazınan büyük yazar, 12 Şubat 1984’te Paris’te hayata veda eder. Kendisini saygıyla anıyoruz.💐
Cortázar'ın öykülerinin derinlemesine analizi için önemli bir kaynak olarak Mehmet İlgürel'in "Julio Cortázar'ın Öykülerinin Sembolik İmgelemi" çalışmasına bakılabilir.
İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin 1966 yılında Cortázar’ın “Cinayeti Gördüm” öyküsünü senaryolaştırarak çektiği Blow-Up filmi için bkz.: imdb.com/title/tt006017…
Cortázar’la yapılan “Avrupa’da Bir Latin Amerikalı” başlıklı röportaj için bkz.:
Jason Weiss’in Julio Cortázar’la yaptığı söyleşinin metni için bkz.: oggito.com/icerikler/juli…
Julio Cortázar paylaşımını Ş. Sevde TUNÇBİLEK arkadaşımız hazırladı.

Çok teşekkür ediyoruz.
Emeğine sağlık.

Sevde Tunçbilek arkadaşımızın sayfamıza katkıları sürecek.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with İstanbul Sosyoloji

İstanbul Sosyoloji Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @iuefsosyoloji

16 Nov
Henüz hayattayken en büyük filozoflardan biri olarak gösterilen Ludwig Josef Johann Wittgenstein “doğdu, çalıştı, sevdi, Tanrı’yı aradı, ıstırap çekti ve öldü”. Image
Wittgenstein 28 Nisan 1889’da Viyana’da, bir Macar kontu tarafından yaptırılan ve Wittgenstein Palas olarak nam salan bir malikanede dünyaya gözlerini açar. Karl Wittgenstein ve Léopoldine Kalmus çiftinin sekiz çocuğunun en küçüğüdür. ImageImageImageImage
Karl Wittgenstein Avrupa’nın en zengin sanayicilerinden biriydi, bir çelik deviydi. Servetini Amerikan hisselerine yatıran Karl, Büyük Buhran’da sonra servetini katlayan ender isimlerdendir. Gustav Klimt’in “güzel sanatlar bakanı” olarak çağırdığı bir sanat koleksiyoneriydi. ImageImage
Read 24 tweets
13 Nov
Referans Yönetim Sistemleri (RYS) üzerine hazırladığımız ilk paylaşım RYS’yi tanımak amaçlıydı. Bugün de aralarındaki benzerlik ve farklara odaklanıp avantajlarını ve dezavantajlarını tartışacağız. 📊🔍

İlk paylaşımımız:
Piyasada onlarca RYS yazılımı bulunmaktadır. Basit ve anlaşılır tutmak adına bugün sadece Citavi, EndNote, Mendeley ve Zotero gibi en yaygın kullanılanlar üzerinden incelememizi yapacağız.
Siz de burada ele aldığımız ya da alamadığımız, kullanmakta olduğunuz RYS’nin avantajlı bulduğunuz yönlerini bu paylaşımın altına ekleyerek katkıda bulunabilirsiniz.
Read 55 tweets
3 Nov
20. yüzyılın en büyük bilim filozoflarından biri olarak görülen ve yaklaşımı günümüzün bilimsel düşüncesine derinden nüfuz eden Karl Popper’a daha yakından bakalım.
Karl Raimund Popper 28 Temmuz 1902’de, Avrupa’nın en önemli kültür merkezlerinden, imparatorluk kenti Viyana’da, Aziz Stefan Katedrali'nin güneyine bakan, devasa kütüphaneli bir evde, Protestanlığı seçen Yahudi bir ailenin üçüncü ve son çocukları olarak dünyaya gelir.
Babası Dr. Simon Siegmund Karl Popper bir avukattır. Yunan ve Latin klasiklerini Almanca’ya çevirir, evsizlere yardım eden komitelerde gönüllü olarak yer alır. Annesi, kızlık soyadıyla Jenny Schiff ise Viyana’nın yüksek burjuva sınıfına mensup bir müzik tutkunudur.
Read 23 tweets
2 Nov
📝Dünya edebiyatında distopya türünün öncü isimlerinden, George Orwell’ın kendisinden esinlendiği söylenen Rus yazar Yevgeni Zamyatin’in (1 Şubat 1884 - 10 Mart 1937) hayatından bazı kesitlere ve şahsına münhasır eseri “Biz”e biraz daha yakından bakalım… ✍️🔎
Yevgeni İvanoviç Zamyatin, 1 Şubat 1884’te Rus İmparatorluğu sınırları içerisinde, Moskova'nın 300 km güneyindeki Tambov ilinin Lebedyan ilçesinde dünyaya gelir. Babası Ortodoks bir rahip ve aynı zamanda okul müdürüdür. Annesi ise bir müzisyendir.
Annesinin entelektüel ilgilerine rağmen yaşadığı çevre hiç de entelektüel değildir. Zamyatin, küçük yaşta çareyi kendini kitapların arasında kaybetmekte bulur. İleride kendi yazın dünyasını şekillendirdiğini söyleyecek kadar Dostoyevski’ye hayrandır.
Read 41 tweets
26 Oct
Türkiye’deki sağlık eğitiminin gelişmesinde önemli bir katkısı bulunan, kadın doğum, hemşirelik, ebelik, hastabakıcılık gibi pek çok alanda kurucu olan, tıbbi yayıncılığı başlatan ve Darülfünun’un ilk emini olan Besim Ömer Akalın'ı (1 Temmuz 1862 - 19 Mart 1940) tanıyalım. 🔎
Besim Ömer Paşa, 1 Temmuz 1862 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası ilk Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında mebus olan Nardalı Ömer Şevki Paşa, annesi ise Afife Hanım’dır. Priştine’de eğitim hayatına başlayan Besim Ömer, Kosova Mülki Rüştiyesi’nde ortaöğrenimine devam etmiştir.
Ailesinin İstanbul’a taşınması nedeniyle son senesini Gülhane Askeri Rüştiyesi’nde tamamlamıştır. Çocukluğundan itibaren doktor olmayı isteyen Besim Ömer Paşa bu konuda şöyle der: “Doktor olmama başlıca sebep ebeveynimin, bilhassa babamın hekimlere karşı gösterdiği muhabbettir.”
Read 46 tweets
23 Oct
Amerika ile inşa edilen köksüz, renksiz, eklektik geleceğe itiraz eden; sanatla, şiirle kurduğu derin, sahici bağa ait köklerin ise doğduğu toprakların çok ötesine uzandığını fark eden bir şair, Ezra Pound’u (30 Ekim 1885 - 1 Kasım 1972) daha yakından tanıyalım… ✍️🔎 Image
Eski dünyayı, millet olmayı önemsedi.
Amerikan rüyasını reddedip, “büyük anlatıların” gerçekleşmesini istedi.
Bundan dolayı kendisine “kaybedenden yana” olmanın bedeli de ödetildi.
İtibarsızlaştırma, delilik ithafı, yalnızlığa mahkûmiyet…
Hepsini gördü, hepsine sabretti.
O bir şairdi. Öfkesi şiddetli, hüznü derindi.

Yaşı ilerledikçe, dünya gençliğindeki dünya olmaktan uzaklaşıyor, değişiyordu.

Dilini keskinleştirdi, şiirinin formunu yeniledi, ifadelerine dolayımı yerleştirdi.

Kantolar, Ezra Pound’un dünyaya söylediğini kripto sözler gibiydi.
Read 72 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!