1) Büyük müfessir Fahreddin-i Razi Allah'in rahmetinin enginliğini gösteren Zümer 53. ayeti ile alakalı on tane incelik cikarmistir. Bu zorlu günlerde Allah'in hem ahirette hem de dünyada bizim icin rahmet tecellisini bekleyerek, önce meala bakalım:
CovideKarşı SiyasilereTahliye
"Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.'"(Zümer/53)
2) 1. Allahü teâlâ günahkârı "kulum" diye adlandırmıştır. Kulluk ise, kişinin ihtiyaç içinde olduğunu, zillete düştüğünü anlatır. Rahim ve Kerîm'e uygun düşen ise, miskin ve muhtaç kuluna, hayır ve rahmetini bol bol vermesidir.
3) 2. Allahü teâlâ, mütekellim ya'sı ile onları kendisine nisbet ederek, "Ey kendi aleyhlerine olarak israf eden kullarım " buyurmuştur. Allah'a nisbet edilme şeref ve bahtiyarlığı, ilahî azabtan emin olmayı ifade eder.
4) 3. Cenâb-ı Hakk, "Kendi aleyhlerine olarak israf edenler..." buyurmuştur. Bu, "O günahların zararı bana değil onlaradır. Dolayısıyla, günahlardan ötürü zararın onlara yönelik olması onlara yeter. Öyleyse, bu kullara, ayrıca bir zararın verilmesine gerek yok" demektir.
5) 4. Allahü teâlâ, "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin" buyurarak, kullarını, ümidsizliğe düşmekten nehyetmiştir. Binâenaleyh bu, adetâ bir ümid ve keremi (ikramı) bekleme hususunda emir olur. Ümidi ve keremi beklemeyi emrettiğinde Kerîm'e uygun düşen ancak keremdir.
6) 5. Allahü teâlâ önce, "Ey kullarım..." demiştir. Binâenaleyh buna uygun olan O'nun, "Rahmetimden ümid kesmeyiniz" demesi idi. Ama o, böyle değil de, "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyiniz" buyurmuştur. Çünkü bizim "Allah" dememiz, Allah'ın en büyük ve yüce ismidir.
7) Dolayısıyla, böylesi yüce bir isme nisbet (izafe) edilen rahmetin de, rahmet ve lütuf çeşidlerinin en büyüğü olması gerekir.
8) 6. Cenâb-ı Hakk, "Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyiniz" buyurunca, gerekli olan, bunun peşisıra, "Çünkü O, bütün günahları bağışlar" demesi idi.
9) Ama O, böyle değil de, "Allah" ismini tekrarlayarak, en büyük te'kidi ifâde eden اِنَّ (muhakkak ki) edatını eklemiştir. Bütün bunlar, Rahman'ın vaadindeki mükemmelliğe delâlet eder.
10) 7. Eğer Cenâb-ı Hak, "O, günahları bağışlar" demiş olsaydı, maksad yine anlatılmış olurdu. Ama O, buna te'kid ifade eden, "cemî'an"(hepsini/bütününü) lafzını da eklemiştir. Bu da, rahmeti te'kid eden bir diğer husustur.
11) 8. Allah, kendisini gafur diye tavsif etmiştir. Gafur lafzı ise, bu mağfiret hususunda çok ileri dereceyi ifade eder.
12) 9. Cenâb-ı Allah, Kendisini "Rahîm" diye tavsif etmiştir. Rahmet ise, mağfirete ilave bir mana ifade eder. Dolayısıyla, "O, gafurdur" ayeti, ilahî cezayı gerektiren suç ve günahları sileceğine; "rahîmdir" ifadesi de,
13) rahmeti ve mükâfaatı gerektiren şeyleri var edeceğine ve vereceğine bir işarettir.
14) 10. Hak teâlâ'nın yani, "Gafur ve rahîm olan ancak O'dur O" sözü, hasr (sadece) manası ifade edip, "Ondan başka gafur ve rahîm yoktur" demektir. Bu, Allah'ın alabildiğine gufran ve rahmet sahibi olduğunu gösterir.
15) 10. Binâenaleyh işte bu on husus, ayette mevcuttur ve herbiri de Allah'ın rahmet ve mağfiretinin mükemmelliğini göstermektedir. Allah'dan, bunları elde etmemizi ve fazl-u rahmeti sayesinde cezasından kurtulmamızı temenni ediyoruz.
16) Allahu Teala'nin yüce rahmetinin, dinine hizmet etmek isterken zulme maruz kalmış kardeşlerimize de tecelli etmesini niyaz ediyoruz. Gunahlarimiz adina da istiğfarda bulunuyoruz.
Adil el-Kalbani bahse konu ayeti okuyor:
CovideKarşı SiyasilereTahliye
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Avrupa'nın değişik ülkelerindeki gençler ile arada görüşüyoruz. Mutat olarak belirli aralıklar ile zoom üzerinden sohbet de ediyoruz. Arkadaşlardan müsaade istedim, bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
2) Evvelen şunu söylemem gerekir ki, her geçen gün Türkçe sohbet etme imkanı azalıyor. Muhacir gençlerden süreç başlangıcında 13-14 yaşında olanlar ekseriyetle bulundukları ülkelerdeki lisana da artık hakimler.
3) Burada yapılması gereken, yaş gruplarına göre bulunulan ülkenin lisanında müfredat oluşturmak. Yani bir bireyin, çocukluktan başlayarak Üniversite yıllarına kadar bilgiye ulasabileceği sağlam kaynaklara sahip olması gerekiyor.
1) Hocaefendi'nin gerek dini, gerekse bilimsel konularda araştırmacılığa önem verdiği malumdur. Bu konuda eserlerindeki bazı açıklamalara bakalım:
Batının eşya ve hâdiseleri didik didik ederek ciddi bir araştırma aşkıyla ilim ve fende belli bir noktaya ulaştığı bir gerçektir.
2) Belgesellerde görüyoruz. Meselâ Güney Kutup’taki penguenlerin, bilmem neredeki vahşi balinaların hayatı günlerce takibe alınıyor. Bir araştırmacı, “25 senedir kobraların hayatını izliyorum” diyor.
3) Bu insanlar, bu kadar emek ve gayret sonucunda ileride ne elde edeceklerini bile belki tam olarak bilmiyorlar. Fakat merak duygusu ve araştırma iştiyakıyla vahşi dedikleri tabiatı didik didik ediyor; söküyor, bozuyor sonra yeniden örgülüyor; örgünün keyfiyetine bakıyor;
1) Önemli düşünürlerden ve İslami kaynaklardan insanın ümit beslemesi ve gelecek adına umutlu olmasına dair bazı görüşler derlemiştim:
Evvelen Üstad diyor ki, yeis en dehşetli bir hastalıktır. Hatta seretan (kanser) diyor. Hutbe-i Şamiye/43.
ÜmitvarOlunuz Çocuklar
2) Yine Üstadın dediği gibi şedid bir düşman olan yeis, insanın faaliyet şevkini kırar ve atalet(tembellik) zindanına düşürür (Münazarat). Hocaefendi: Geleceği karanlık görmek, geleceği gerçekten karanlık hâle getirebilir ve kemalâta giden yolları yürünmez kılabilir.(Herkul/2019)
3) Erich Fromm diyor ki: Umut, daha büyük bir canlılık, daha büyük bir duyarlılık ve akılcılık sağlamak yönünde gerçekleştirilmek istenen her toplumsal değişimin, belirleyici öğesidir. (Umut Devrimi, sf.21)
1) Modern dünyanın en önemli özelliklerinden birisi, her şeyin çok çabuk değişmesi olsa gerek. Mesela bazı kitaplar vardır, eski çağlarda yüzlerce yıl referans alınmışlardır. Günümüzde ise aynı kitabın farklı baskılarında dahi içeriği değişmektedir.
2) Pierre Bourdieu günümüzde çetin ve belirsiz koşullar altında yaşayan insanların geçmiş ve gelmekte olan [forth-coming] arasında bağ kurmakta zorlanacağını ileri sürer. Geçmişin birikimi, aynı zamanda gelmekte olanı tahmin etme, ona etki edebilme gücüdür.
3) Oysa her gün bir başkalığa uyanmak yeniden mevzilenmek zorunda olmak, olayların altında kalmak, muhasebe yapamamaya, geçmiş kuramamaya, dolayısıyla geleni kestirememeye neden olur. Bourdieu'ye göre zamanın bu şekilde akması çaresizliğe, dünyadan kopmaya, hayaller
1) İslamiyette insanların yaptıkları anlaşmalara riayet etmeleri çok önemlidir. Bu konuda değişik ayetler bulunmaktadır. Öncelikle İsra suresinden başlayalım. 34. ayette deniyor ki: "Ahde vefa gösterin; çünkü ahid sorumluluk doğurur". Müfessirlerin görüşlerine değinecek olursak;
2) Fahreddin-i Razi diyor ki: Bil ki bir işi belgelemek ve onu iyice sağlama almak için, önceden yapılmış olan anlaşma, "ahid"dir. O halde ayetteki, "Ahdi yerine getirin "emri, "Ey iman edenler, bağlandığınız akidleri yerine getirin" (Maide. 1) ayetinin bir benzendir.
3) Binâenaleyh, "Ahidleri yerine getirin" ayetinin muhtevasına, alış-veriş, ortaklık, yemin, nezir (adama), sulh (barış) ve nikâh gibi bütün ahidler girer. Bu hususta sözün özü şudur: Ayetin muktezasına göre, iki kimse arasında geçen ve yapılan her akid ve ahde,
1) Bazı önemli alimlerin dahi, arkadaşlarının veya yakın çevrelerinde bulunan diğer alimlerin telkin ve teşvikleriyle eser yazdıkları veya ilim yoluna girdikleri görülüyor. Mesela bunlardan birisi İmam-ı Buhari'dir.
2) Bazı arkadaşları Buhârî’ye "Keşke Efendimiz'in hadislerini muhtasar olarak bir kitapta toplasan” diye telkinde bulundular, İmâm Buhâri de: “Kalbime ‘yapabilirim’ düşüncesi hâsıl olunca kitabı hazırlamaya başladım.” demişti (Ebûbekir Kâfi, Menhecu’l-İmâm el-Buhârî, s. 55).
3) Eserini yazma sebebine dair başka rivayetler de nakledilmiştir... Tabiin’in büyük alimi Şa’bi, Ebu Hanife hazretlerini telkiniyle ilim yoluna sokmuştu. Kendisine diyor ki “sen uyanık, zeki bir gençsin çarşı pazarı bırak, bir alimin dersini takip et”.