1) Hocaefendi'nin gerek dini, gerekse bilimsel konularda araştırmacılığa önem verdiği malumdur. Bu konuda eserlerindeki bazı açıklamalara bakalım:
Batının eşya ve hâdiseleri didik didik ederek ciddi bir araştırma aşkıyla ilim ve fende belli bir noktaya ulaştığı bir gerçektir.
2) Belgesellerde görüyoruz. Meselâ Güney Kutup’taki penguenlerin, bilmem neredeki vahşi balinaların hayatı günlerce takibe alınıyor. Bir araştırmacı, “25 senedir kobraların hayatını izliyorum” diyor.
3) Bu insanlar, bu kadar emek ve gayret sonucunda ileride ne elde edeceklerini bile belki tam olarak bilmiyorlar. Fakat merak duygusu ve araştırma iştiyakıyla vahşi dedikleri tabiatı didik didik ediyor; söküyor, bozuyor sonra yeniden örgülüyor; örgünün keyfiyetine bakıyor;
4) oradan atkılarına ulaşıyor; atkıların üzerindeki dantelâyı değerlendiriyor ve bütün bunlarla bir yere varmaya çalışıyorlar. (Yenilenme Cehdi)
Veya dini konularda şöyle bir yol sergilenmesi gerektiğini söylüyor:
5) Günümüzde dinî ilimler sahasında hâlledilmesi gerekli olan pek çok mesele ve bu meselelerin çözüme kavuşturulabilmesi için de milletin irfan hayatına yeni ufuklar açabilecek araştırmacılara ihtiyaç var.
6) Araştırmacı, öncelikle Arapçayı, asıl metinleri anlayabilecek kadar iyice öğrendikten sonra, günde en az beş-on saat kaynak kitapları orijinal metinlerinden okumalıdır. Kitaplar okunurken de anlaşılamayan yerler, işin ehli uzmanlara sorulmalıdır.
7) Okuma işlemi anlayarak yapılmalı, okunulan bilgiler de ya not edilerek ya da başka birisine anlatılarak pekiştirilmeli ve benliğe mâl edilmelidir. Çünkü bilginin, bilinerek ve şuurlu bir şekilde doğrudan doğruya idrak edilerek insanın hafızasında ve kalbinde kendisini
8) hissettirmesi çok önemlidir.
Her gün yaklaşık beş yüz sayfalık bir okuma temposuyla birkaç senede büyük ölçüde ana kaynaklar okunabilir. Bu arada (temel hadis ve tefsir kitaplarının yanında ansiklopedik tarzda yazılan) müracaat kitaplarına hızlı bakabilme ve aranılan konuyu
9) hemen bulabilme tekniklerinin geliştirilmesi oldukça önemlidir.
Ayrıca temel kaynaklar çok iyi bilindikten sonra değişik alanlarda yazılan diğer eserler mukayeseli bir şekilde gözden geçirilmelidir. Herhangi bir alanda ihtisas yapılsa bile, temel İslâmî ilimler dediğimiz
10) tefsir, fıkıh ve hadis alanlarında yazılmış kitaplar da mutlaka mütalâa edilmelidir.
Bu tür eserler incelenirken, aynı konunun birçok kitapta geçtiği görülecektir. Bu tür benzer konular değişik kitaplarda aynı şekilde geçtiği için hızlıca geçilebilir.
11) Böylece hem aynı meseleyi birkaç kez okumanın vereceği sıkıntıdan kurtulmuş hem de okuma adına zaman kazanılmış olunur.
Muhteva ile alâkalı bir diğer mesele de eserlerde yazılanların, yazıldığı dönemin etkisini üzerinde bulundurduğu hakikatinin gözden ırak tutulmamasıdır.
12) Eserlerin yazıldığı dönemin kültürü, okunan veya araştırılan bu eserlerin müellifleri üzerinde ne ifade etmişse o kitaplara o zaviyeden bakılarak istifade edilmelidir.
Evet, artık bu birikim ve bakış açısının bizde hâsıl edeceği müktesebatla fıkıh, tefsir ve hadisle ilgili
13) ihtisas konularında araştırma yapabiliriz. Bu noktada bize, ihtisas konusu ile ilgili Doğu-Batı demeden mevcut kaynakların tamamını gözden geçirip orijinal ve kendimize mâl ettiğimiz terkibî düşünceyi ortaya koymak kalır. (Fikir Atlası)
14) Hocaefendi takva ve arıştırmacılığı beraber zikrediyor: Takva, yasaklardan kaçınma, farzları da tam tekmil yerine getirme kapısıyla içine girilip, şüphelerden tevakki, sünnetlere sımsıkı sarılmakla sürdürülen mânevî bir yolculuğun adı olduğu gibi, tecrübelerle Allah’ın
15) emir buyurduğu şeylerin esrarını ve hikmetlerini kavrama, eşya ve hâdiselerin içine nüfuz etme, ilmî araştırmalarda bulunarak şeriat-ı fıtriyenin kanunlarından azamî derecede yararlanma ve Rabb’in karşısında her iki şeriatın da âbidi olma demektir. (Fasıldan Fasıla/ II)
16) Hakikat aşkı olmadan ilim, ilim aşkı olmadan da araştırma aşkı olmaz. (Sohbet-i Canan)
17) İnsanları temel kaynaklara yönlendirmeden önce, onlarda merak duygusu ve öğrenme aşkı uyarılması gerekir. Bir başka ifadeyle, toplum vicdanında evvela hakikat aşkı ve o hakikate ulaşmak için de ilim ve araştırma iştiyakı tetiklenmelidir.
18) Öyle ki insanlar,dur-durak demeden,yorgunluk nedir bilmeden eşya ve hadiseleri didik didik etmeye ve hakikat-i eşyayı öğrenmeye teşne bulunmalıdır.Böyle bir aşk u heyecan uyarıldığı takdirde, bizi biz yapan temel kaynakları öğrenme arzusu da gönüllerde oluşmaya başlayacaktır.
19) Evet, sineler delice bir öğrenme heyecanına tutulduğunda, işte o zaman insanımız da ciddi bir arzu ve iştiyakla kendi kaynaklarımıza yönelecek; yönelip onlardan kana kana içmek isteyecektir.
20) İlim ,hakikat ve araştırma aşkı uyarılmadan insanları belli kaynaklara yönlendirmek oldukça zor bir meseledir.Siz, böyle bir heyecandan mahrum insanlara belli kaynakların ne kadar tahşidâtını yaparsanız yapın,onlar belki yine de bir ilmihalle iktifa etmeyi yeterli görecektir.
21) Bu açıdan insanımıza öncelikli olarak böyle bir heyecan kazandırılmalı, sonra da bu heyecana bir yol ve yön belirlenmelidir. Zira durgun ve durağan bir suyu herhangi bir yöne sevketmek mümkün değildir. (Yenilenme Cehdi)
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Avrupa'nın değişik ülkelerindeki gençler ile arada görüşüyoruz. Mutat olarak belirli aralıklar ile zoom üzerinden sohbet de ediyoruz. Arkadaşlardan müsaade istedim, bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
2) Evvelen şunu söylemem gerekir ki, her geçen gün Türkçe sohbet etme imkanı azalıyor. Muhacir gençlerden süreç başlangıcında 13-14 yaşında olanlar ekseriyetle bulundukları ülkelerdeki lisana da artık hakimler.
3) Burada yapılması gereken, yaş gruplarına göre bulunulan ülkenin lisanında müfredat oluşturmak. Yani bir bireyin, çocukluktan başlayarak Üniversite yıllarına kadar bilgiye ulasabileceği sağlam kaynaklara sahip olması gerekiyor.
1) Büyük müfessir Fahreddin-i Razi Allah'in rahmetinin enginliğini gösteren Zümer 53. ayeti ile alakalı on tane incelik cikarmistir. Bu zorlu günlerde Allah'in hem ahirette hem de dünyada bizim icin rahmet tecellisini bekleyerek, önce meala bakalım:
CovideKarşı SiyasilereTahliye
"Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.'"(Zümer/53)
2) 1. Allahü teâlâ günahkârı "kulum" diye adlandırmıştır. Kulluk ise, kişinin ihtiyaç içinde olduğunu, zillete düştüğünü anlatır. Rahim ve Kerîm'e uygun düşen ise, miskin ve muhtaç kuluna, hayır ve rahmetini bol bol vermesidir.
1) Önemli düşünürlerden ve İslami kaynaklardan insanın ümit beslemesi ve gelecek adına umutlu olmasına dair bazı görüşler derlemiştim:
Evvelen Üstad diyor ki, yeis en dehşetli bir hastalıktır. Hatta seretan (kanser) diyor. Hutbe-i Şamiye/43.
ÜmitvarOlunuz Çocuklar
2) Yine Üstadın dediği gibi şedid bir düşman olan yeis, insanın faaliyet şevkini kırar ve atalet(tembellik) zindanına düşürür (Münazarat). Hocaefendi: Geleceği karanlık görmek, geleceği gerçekten karanlık hâle getirebilir ve kemalâta giden yolları yürünmez kılabilir.(Herkul/2019)
3) Erich Fromm diyor ki: Umut, daha büyük bir canlılık, daha büyük bir duyarlılık ve akılcılık sağlamak yönünde gerçekleştirilmek istenen her toplumsal değişimin, belirleyici öğesidir. (Umut Devrimi, sf.21)
1) Modern dünyanın en önemli özelliklerinden birisi, her şeyin çok çabuk değişmesi olsa gerek. Mesela bazı kitaplar vardır, eski çağlarda yüzlerce yıl referans alınmışlardır. Günümüzde ise aynı kitabın farklı baskılarında dahi içeriği değişmektedir.
2) Pierre Bourdieu günümüzde çetin ve belirsiz koşullar altında yaşayan insanların geçmiş ve gelmekte olan [forth-coming] arasında bağ kurmakta zorlanacağını ileri sürer. Geçmişin birikimi, aynı zamanda gelmekte olanı tahmin etme, ona etki edebilme gücüdür.
3) Oysa her gün bir başkalığa uyanmak yeniden mevzilenmek zorunda olmak, olayların altında kalmak, muhasebe yapamamaya, geçmiş kuramamaya, dolayısıyla geleni kestirememeye neden olur. Bourdieu'ye göre zamanın bu şekilde akması çaresizliğe, dünyadan kopmaya, hayaller
1) İslamiyette insanların yaptıkları anlaşmalara riayet etmeleri çok önemlidir. Bu konuda değişik ayetler bulunmaktadır. Öncelikle İsra suresinden başlayalım. 34. ayette deniyor ki: "Ahde vefa gösterin; çünkü ahid sorumluluk doğurur". Müfessirlerin görüşlerine değinecek olursak;
2) Fahreddin-i Razi diyor ki: Bil ki bir işi belgelemek ve onu iyice sağlama almak için, önceden yapılmış olan anlaşma, "ahid"dir. O halde ayetteki, "Ahdi yerine getirin "emri, "Ey iman edenler, bağlandığınız akidleri yerine getirin" (Maide. 1) ayetinin bir benzendir.
3) Binâenaleyh, "Ahidleri yerine getirin" ayetinin muhtevasına, alış-veriş, ortaklık, yemin, nezir (adama), sulh (barış) ve nikâh gibi bütün ahidler girer. Bu hususta sözün özü şudur: Ayetin muktezasına göre, iki kimse arasında geçen ve yapılan her akid ve ahde,
1) Bazı önemli alimlerin dahi, arkadaşlarının veya yakın çevrelerinde bulunan diğer alimlerin telkin ve teşvikleriyle eser yazdıkları veya ilim yoluna girdikleri görülüyor. Mesela bunlardan birisi İmam-ı Buhari'dir.
2) Bazı arkadaşları Buhârî’ye "Keşke Efendimiz'in hadislerini muhtasar olarak bir kitapta toplasan” diye telkinde bulundular, İmâm Buhâri de: “Kalbime ‘yapabilirim’ düşüncesi hâsıl olunca kitabı hazırlamaya başladım.” demişti (Ebûbekir Kâfi, Menhecu’l-İmâm el-Buhârî, s. 55).
3) Eserini yazma sebebine dair başka rivayetler de nakledilmiştir... Tabiin’in büyük alimi Şa’bi, Ebu Hanife hazretlerini telkiniyle ilim yoluna sokmuştu. Kendisine diyor ki “sen uyanık, zeki bir gençsin çarşı pazarı bırak, bir alimin dersini takip et”.