Gökyüzüne yükselen Güzel Remedios, uykusuzluk hastalığına yakalanan Macondo halkı, asla gelmeyecek bir mektubu bekleyen Albay, ölüm döşeğinde Simon Bolivar...

Gabriel García Márquez'in (6 Mart 1927-17 Nisan 2014) "büyülü" ama bir o kadar da "gerçek" dünyasına hoşgeldiniz!🧙‍♂️🎈
García Márquez, 1927 yılında Kolombiya'nın kuzeyinde United Fruit Company’nin inşa ettiği Aracataca kasabasında telgraf operatörü Gabriel Eligio García ile Luisa Santiaga Márquez'in ilk çocukları olarak dünyaya gelir.
Sekiz yaşına kadar eski bir albay olan büyükbabası Nicolás Márquez ve büyükannesi Tranquilina Iguarán ile birlikte yaşayan García Márquez, büyükannesinin büyük bir ciddiyetle anlattığı olağanüstü öykülerden ve dedesinin ona öğrettiği somut ve tarihsel olaylardan çok etkilenir.
García Márquez, kariyerinin ilerleyen yıllarında, yazmış bulunduğu bütün romanları ve hikâyeleri büyükbabası ve büyükannesiyle yaşadığı yıllardaki deneyimleriyle ilişkilendirecektir.
Nitekim Márquez’in bütün eserleri bir imgeyle başlar: Yaprak Fırtınası’nda torununu cenazeye götüren, Albay’a Mektup Yok’ta emekli aylığını bekleyen ve Yüzyıllık Yalnızlık’ta torununu panayıra götüren “yaşlı bir adam”. İşte bu yaşlı adam yazarın çocukluk kahramanı olan dedesidir.
Bogotá'daki Liceo Nacional de Zipaquirá’daki eğitiminden sonra Universidad Nacional de Colombia'da hukuk eğitimine başlar. 1947 yılında ilk öyküsü "La tercera resignación", günlük bir gazete olan El Espectador'da yayımlanır.
1948 yılında kanlı 9 Nisan olayları neticesinde okuduğu üniversite kapatılınca Universidad de Cartagena'da gazetecilik bölümüne geçiş yapar ve El Universal gazetesinde çalışmaya başlar. Ancak hem hukuk hem de gazetecilik eğitimini yarıda bırakır.
1950 yılında Barranquilla'ya taşınarak El Heraldo için günlük yazılar yazar. Bu dönemde gazeteciliğin yanı sıra ilk romanı üzerine çalışan García Márquez, 1955 yılında Yaprak Fırtınası'nı (La hojarasca) yayımlar.
1971 yılında verdiği bir röportajda, herkesin nefret ettiği bir adamın cenaze törenini anlatan ve “canından kopup kağıda aktarılan” bu ilk kitabın, en sevdiği eseri olduğunu ifade eder.
1954 yılında El Espectador gazetesinin yazı kadrosuna katılır ve muhabir olarak Avrupa'ya gönderilir. Ancak Paris'teyken gazetesi Kolombiya diktatörü Rojas Pinilla tarafından kapatılınca beş parasız kalır.
Şişe toplayarak yaşamaya çalıştığı, açlıktan ölünmeyeceğini ve köprü altında da uyunabileceğini öğrendiği Paris yıllarında, Albaya Mektup Yok (El coronel no tiene quien le escriba) ve Şer Saati (La mala hora) kitaplarını yazar.
1958 yılında Bogota'da Mito dergisinde yayımlanan Albay'a Mektup Yok, ülkesine yıllarca hizmet ettikten sonra karısı ve horozuyla birlikte hiç gelmeyecek emekli aylığını bekleyen Albay'ın yalnızlığını ve çaresizliğini anlatır.
1958 yılında Kolombiya’ya döndüğü sırada çocukluk aşkı Mercedes Barcha ile evlenir. İlerleyen yıllarda çiftin Rodrigo ve Gonzalo adında iki çocukları olur.
Devrim esnasında ve hemen sonrasında Küba'daki Prensa Latina'da çalışan García Márquez, 1962 yılında ABD Göçmenlik Dairesi tarafından kara listeye alınır.
Hayatı boyunca hiçbir siyasi partiye üye olmayan ancak anti-emperyalist duruşunu, Fidel Castro ile dostluğunu ve Küba Devrimi'ne olan sempatisini gizlemeyen Márquez kendisini “kapitalist bir dünyada yaşayan, ilerici ama militan olmayan bir yazar” olarak tanımlar.
1963 yılında Meksika sineması için senaryolar kaleme alır. Senaryolarını yazdığı altı filmlik Zor Aşklar (Amores difíciles) serisi, İspanya Ulusal Televizyonu tarafından 1988 yılında filme çekilir.
1967 yılında Buenos Aires'te kendisini ünlü bir futbolcu ya da bir sinema yıldızı kadar üne kavuşturacak olan Yüzyıllık Yalnızlık (Cien años de soledad) romanı yayımlanır. 40 yıl süren parasızlık ve karamsarlık günlerinin sonunda bu roman, hayatında bir dönüm noktası olur.
Akraba evliliği sonrası lanetlenen ve yüzyıl boyunca bu lanetten kurtulmaya çalışıp sonunda yine aynı noktaya dönen bir ailenin anlatıldığı eserin arka planında Latin Amerika’da kendisini sürekli tekrarlayan adaletsizlikler, savaşlar ve hayal kırıklıkları ele alınır.
Bu kitabı yazmaya on sekiz yaşında karar veren, 15-17 yıl demlenmesini bekleyen Márquez, 18 ay boyunca günde 8-10 saat çalışma ve altı paket sigarayla kitabı tamamlar.
Kitabın yazılma süreci boyunca eşi Mercedes, dostlarına ve esnafa borçlanarak yazara destek olur. Kitabın editöre gönderilebilmesi için evdeki saç kurutma makinesi ve mutfak robotu satılır.
Kitap yayımlanır yayımlanmaz -Vargas Llosa’nın deyişiyle- “Latin Amerika’da edebî bir deprem” yaratır. İtalya'da Premio Chianciano, Fransa'da Meilleur Livre Étranger ödülüne layık görülür. 1982 yılına gelindiğinde kitap 37 farklı dile çevrilmiştir bile.
Márquez kitabı hakkında “Yüzyıllık Yalnızlık’ı ben yazmamış olsaydım, onu okumazdım. Ben best-seller kitapları okumam” diyerek kendisiyle dalga geçer. Kendisine ilişkin en sevdiği yan “saçmalamadaki ciddiyeti”dir.
1971 yılında Columbia Üniversitesi, herhangi bir üniversiteden mezun olmamış García Márquez'e onur doktorası takdim eder. Ancak yazar hâlâ kara listededir ve ABD'ye yalnızca özel izinler yoluyla kısa süreli olarak vize alabilmektedir.
1975 yılında ailesiyle birlikte Mexico City'ye taşınır, koskoca bir sarayda ineklerle birlikte yaşayan bir Karayip diktatörünün hayatını anlattığı Başkan Babamızın Sonbaharı'nı (El otoño del patriarca) yayımlar.
Bu kitabın yazılma sürecinde yazarın, Venezuela’daki Jimenez, Kolombiya’da Rojas ve Küba’daki Batista diktatörlüğü hakkında öğrendikleri etkili olmuştur: “Başka ülkelerin azizleri, şehitleri, kahramanları ya da fatihleri olurken bizim diktatörlerimiz var.”
Santiago Nasar'ın göz göre göre öldürülmesini anlatan Kırmızı Pazartesi (Crónica de una muerte anunciada) 1981 yılında yayımlanır.
García Márquez, bu kitabın taslağını Fidel Castro’ya gönderir; bir saat dakikliğiyle tasarlanmış, hiçbir hatayı kabul etmeyecek olan kitabını çok dikkatli bir okur olarak nitelediği Castro'nun değerlendirmesine sunar.
1982’de Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen yazar, 1985 yılında yıllarca koza halinde bekledikten sonra yeniden alevlenen bir aşkı anlatan Kolera Günlerinde Aşk (El amor en los tiempos del cólera) romanını kaleme alır.
1989 yılında yayımlanan Labirentindeki General (El general en su laberinto), mitselleştirilmiş Latin Amerika komutanı Simón Bolívar'ın son günlerini anlatmakta, onun insanî yönüne, hayalkırıklıklarına ve yalnızlığına dikkat çekmektedir.
"Avrupa'dan beş kat daha geniş bir imparatorluğu İspanyol egemenliğinden çekip almış, onu özgür ve bir arada tutabilmek için yirmi yıl süren savaşlara girmişti. (...) Ama ayrılma zamanı geldiğinde kendisine inanıldığını bilme avuntusundan bile yoksundu."
1992 yılında hikâyelerinden oluşan Tuhaf Yakınlıklar, 1994'te Aşk ve Öbür Cinler, 1996 yılında ise Pablo Escobar etrafında dönen uyuşturucu ticaretini ve Kolombiya'nın karanlık yüzünü anlatan Bir Kaçırılma Öyküsü yayımlanır.
Büyülü gerçekçiliğin ‘maestro’su kabul edilen Márquez’e göre gerçeklik yalnızca silahını çekip insanları vuran polisten ibaret değildir, “bütün mitoloji, bütün efsaneler, insanların hayatlarını oluşturan başka şeyler de bu gerçekliğe dahildir.”
Dolayısıyla büyülü gerçekçilik gerçeküstü unsurların, okuyucunun gerçeklik algısını bozmayacak şekilde yorumlanmasıdır. “İnandığı ve inandırabildiği sürece yazar açısından her şeyi yazmak mübahtır.”
Márquez'in Yaprak Fırtınası, Yüzyıllık Yalnızlık ve Hanım Ana'nın Cenaze Töreni'ndeki bazı öyküler, Macondo adlı mitik bir kasabada geçer. Albaya Mektup Yok ve Şer Saati'nde ise Macondo'dan ayrılıp demiryolu olmayan bir kasabada yaşamaya başlayan karakterler bulunur.
Ayrıca Albay Aureliano Buendia karakteri, Yaprak Fırtınası’ndan itibaren sonunda Yüzyıllık Yalnızlık’ta tam olarak yerini bulana kadar Márquez'in bütün romanlarda bir hayalet gibi dolanır.
Márquez, her zaman nefret etmiş olduğunu açıkladığı Aureliano Buendia karakterini nasıl öldüreceğine bir türlü karar veremez. Kendisinin muzdarip olduğu çıbanları karakterine musallat edip öldürdüğünde ise eşinin yanına giderek saatlerce ağlar.
Diğer bir karakteri Ursula Buendia’yı ise defalarca teşebbüs etmesine rağmen bir türlü öldüremez. Sonuç olarak Yüzyıllık Yalnızlık'ın sonuna yaklaşılırken Ursula neredeyse 200 yaşına gelmiştir.😅
Zaten yazar açısından edebiyatın eşsiz yönü de budur: Karakterleri ve onların kendilerini nasıl yarattıklarını keşfetmek.
Dostcanlısı ve kibar bir adam olan Márquez, kitaplarını Barranquilla’daki taksi şoförleriyle konuşur, Karayip kıyılarında genelevlerdeki kadınlardan şefkatle ve sempatiyle bahseder. Arkadaşları arasında “Gabo” ya da “Gabito” olarak anılır.
Kuzey Amerikalı romancıları özellikle William Faulkner’ı beğenmekle birlikte en çok etkilendiği kitaplar olarak Sofokles’in Oedipus Rex’ini ve Franz Kafka’nın Dönüşüm’ünü gösterir.
1992 yılında ABD Başkanı seçilen Bill Clinton, en sevdiği roman olan Yüzyıllık Yalnızlık'ın yazarı García Márquez'in kalıcı seyahat yasağını kaldırır.
2004 yılında yayımlanan son kitabı Benim Hüzünlü Orospularım (Memoria de mis putas tristes) yaşlılık, cinsellik ve yalnızlık üzerine hüzünlü bir anlatıdır. “Figlio mi poverretto” (Yavrucuğum, bu dünyada yalnızız.)
"Hayal görmüş olmalısınız, Macondo'da hiçbir şey olmadı. Bugüne kadar olmadığı gibi bundan sonra da olmayacak. Ne mutlu bu kasabaya!"

Latin Amerika büyülü gerçekçiliğinin büyük ismi Gabriel García Márquez, 17 Nisan 2014'te Mexico City'de ölür. Saygıyla anıyoruz.🍂
Yazarın otobiyografik notları ve çeşitli yıllarda kendisiyle yapılmış söyleşiler için bkz.
Kolera Günlerinde Aşk’ın 2007 yılında Mike Newell tarafından sinemaya uyarlanan versiyonu için bkz.: imdb.com/title/tt048474…
1995 yılında yazarla yapılmış röportaj için bkz. (İsp.):
Gabriel García Márquez paylaşımını arkadaşımız Sevde TUNÇBİLEK hazırladı.

Çok teşekkür ederiz.

Sevde TUNÇBİLEK hazırladığı paylaşımlarla sayfamıza katkılarını sürdürecek.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with İstanbul Sosyoloji

İstanbul Sosyoloji Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @iuefsosyoloji

11 Dec
Bir sosyolog düşünün, kitabına Bob Dylan bir şarkısında selam çaksın ve ölümünün ardından New York Times “Son Sosyolog” başlığı atsın. Sosyolojiyi sadece günü anlamak için değil, onu değiştirmek için de fırsat gören, “Yalnız Kalabalık”ın yazarı David Riesman’ı yakından tanıyalım.
David Riesman, Alman-Yahudi kökenli bir ailenin oğlu olarak 22 Eylül 1909’da Philadelphia’da dünyaya gelir. Baba David Pennsylvania Üniversitesi’nde tıp profesörü aydın bir göçmen ve anne Eleanor yoğun entelektüel ilgileri olan yüksek okul mezunu biridir.
Dul annesiyle birlikte Ohio’ya göç eden baba Riesman, klinik tabip olarak başladığı kariyerine tıp tarihi profesörü olarak devam eder. “On Sekizinci Yüzyılda İrlandalı Hekimler” başlıklı bir çalışmanın sahibidir. Anadili Almanca yanında Latince, Yunanca ve Fransızcaya hakimdir.
Read 83 tweets
6 Dec
Neoliberalizm’in korkutucu etiketiyle kötülüğün temeli görülen ama devletin ekonomik hayattaki rolüne dair önemli cevaplar veren bir ekol olan Şikago Ekonomi Okuluna, öncü isimlerine ve onların ekonomik regülasyon teorisine katkılarına birlikte bakalım. 📊🔎
Merkantilist dönemin tüccar-devlet ilişkilerine yoğun eleştirilerle kaynakların paylaşımında devletin rolünü minimize etmeye çalışan liberal teori; rekabet, kar güdüsü ve insanların çıkarlarına dayalı etkinliğin bir görünmez el gibi piyasayı düzenleyeceğini ifade etti.
Büyük Buhran, piyasanın her zaman çıkarların dengelendiği ve maksimum toplumsal faydanın sağlandığı bir ortam olmadığını gösterdi. Bunu kabullenen Keynes, serbest piyasayı ideal düzen kabul etmekle devletin ekonomik müdahalelerle aksaklıkları gidermesi gerektiğini söylemişti.
Read 33 tweets
4 Dec
20. yüzyıl edebiyatında derin izler bırakan, sonraki kuşakları olduğu kadar çağdaşlarını da etkileyen, distopya türündeki romanlarıyla bu türün literatüründe kendine has bir yeri olan Aldous Huxley (26 Temmuz 1894 - 22 Kasım 1963) hakkında bildiklerimizi gözden geçirelim… 🔎✍️ Image
1894’te oldukça soylu ve eğitimli bir ailenin ferdi olarak doğar. Bir biyolog ve antropolog olan dedesi Thomas Henry Huxley, Darwin’in evrim teorisini savunan dönemin önemli simalarındandır. Babası Leonard Huxley iyi eğitim almış bir öğretmen; aynı zamanda yazar ve editördür. ImageImageImage
Annesi Julia (Arnold) Huxley, yazar Mary Augusta Ward’ın kız kardeşi; şair ve eleştirmen Matthew Arnold’ın yeğenidir. Anne Huxley, Londra’nın 50 km batısındaki Surrey’de kız öğrenciler için Prior's Field School’u kuracak kadar radikal hamleleri olan bir eğitimcidir. ImageImage
Read 49 tweets
27 Nov
Türk Edebiyatı’nın yazı emekçisi Orhan Kemal, “durup dinlenmeden yazdı. Kafasında ekmek kaygısı, sırtında çok nüfuslu bir ailenin sorumluluğu. Ağırdan almayı, kendini pahalıya satmayı bilmiyordu. Ya da tenezzül etmiyordu.”
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. 15 Eylül 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Adana vilayetinde dünyaya gelir. Babası Abdülkadir Kemali Bey, seferberlik ilan edildiğinden Dardanos’ta topçu teğmeni olarak vazifesini yapar. Annesi Azime Hanım ise rüştiye mezunu bir öğretmendir.
Öğütçüler, Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle Niğde’ye ve Konya’ya, Kemali Bey’in Birinci Meclis’te milletvekilliği yapmasıyla Ankara’ya taşınır. İkinci Grup’un “yaman” isimlerinden Kemali Bey’in ikinci seçimlerde parlamento dışında kalmasıyla Adana’ya geri döner.
Read 20 tweets
16 Nov
Henüz hayattayken en büyük filozoflardan biri olarak gösterilen Ludwig Josef Johann Wittgenstein “doğdu, çalıştı, sevdi, Tanrı’yı aradı, ıstırap çekti ve öldü”. Image
Wittgenstein 28 Nisan 1889’da Viyana’da, bir Macar kontu tarafından yaptırılan ve Wittgenstein Palas olarak nam salan bir malikanede dünyaya gözlerini açar. Karl Wittgenstein ve Léopoldine Kalmus çiftinin sekiz çocuğunun en küçüğüdür. ImageImageImageImage
Karl Wittgenstein Avrupa’nın en zengin sanayicilerinden biriydi, bir çelik deviydi. Servetini Amerikan hisselerine yatıran Karl, Büyük Buhran’da sonra servetini katlayan ender isimlerdendir. Gustav Klimt’in “güzel sanatlar bakanı” olarak çağırdığı bir sanat koleksiyoneriydi. ImageImage
Read 24 tweets
15 Nov
“Bu roman çoktan yazıldı. Bu roman benim rüyalarımda.”

Gündelik gerçekliğin ötesine geçmeye çalışan eserleriyle 20. yüzyıl Latin Amerika edebiyatının en önemli isimlerinden Julio Cortázar'ı (26 Ağustos 1914-12 Şubat 1984) yakından tanıyalım.😎
Tam adıyla Julio Florencio Cortázar Scott, 26 Ağustos 1914'te Belçika'nın başkenti Brüksel'de, Arjantin konsolosluğunda memur olarak çalışan Bask kökenli Julio José Cortázar ile Fransız-Alman kökenli María Herminia Scott'un çocuğu olarak dünyaya gelir.
1918 yılına kadar Belçika, İsviçre ve İspanya'da yaşayan aile sonrasında Arjantin'e kesin dönüş yaparak bir kenar mahallesi olan Bánfield'a taşınır. Ancak Cortázar 6 yaşına geldiğinde babası evi terk eder ve aile maddi açıdan zor durumda kalır.
Read 35 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!