Bilim ve teknolojinin dünyasında yeni bilgiler salt bilimsel meraktan mı doğar?
Bilim insanlarının ürettiği bilgiler objektif ve evrensel mi?
Bilim ve teknolojinin gelişimi ile ilgili ön kabulleri sorgulayan bilim sosyoloğu Bruno Latour’u gelin birlikte yakından tanıyalım. 🔎 ImageImage
Savaşta topraklarının bir bölümünü Almanya’ya kaptıran Fransa’nın, Hitler travmasından yeni uyandığı yıllardır. Nazilerle iş birliği yapan Vichy rejimi gitmiş, yerine Charles De Guella liderliğindeki Özgür Fransa Kuvvetlerinin duruma vaziyet etmesiyle 4. Cumhuriyet gelmiştir. ImageImage
Bruno Latour, 1947’nin bu çalkantılı Fransa'sında üzüm bağları ile ünlü Burgonya (Burgundy) bölgesinde şarap üretiminin başkenti sayılan Beaune kasabasında köklü bir ailenin sekizinci ve son çocuğu olarak dünyaya gelir. ImageImage
Burgundy bölgesinde bağ sahibi de olan varlıklı ailesi o günlerde Maison Louis Latour isimli ünlü şarap imalathanesinin kuruluşunun 150’nci yılını kutlamaktadır. Bruno yüzyıllardır tarımsal üretime dayalı gelenekleri kökleşmiş olan işte böyle bir dünyada gözlerini açar. ImageImage
Ailesinin mesleğinin kendi üzerindeki etkisi, ileride sarf edeceği şu sözlerinden anlaşılacaktır: “Tek tutkum, insanlar nasıl ‘iyi bir 1992 Latour içtim’ diyorlarsa aynı zevki verecek şekilde onlara ‘iyi bir 1992 Latour okudum’ dedirtmek ama bunun için önümde uzun bir yol var.”
Ailesi o yıllarda başka bir ağabeyini aile şirketinin yöneticiliğine hazırlamaktadır. Dolayısıyla Bruno okumaya teşvik edilir. 17 yaşında Paris’in en prestijli okullarından Saint-Louis de Gonzague’ye gönderilir.
Artık Fransa’nın genç elitlerinin içindedir. Ne var ki varlıklı bir aileden de gelse sonuçta onun burjuvalığı taşralıdır. Başkentin yüksek düzeydeki züppeliğine kolay kolay alışamaz.Fransız romanlarında kendini gösteren, Paris’e “dışarıdan gelmiş”lere özgü hisler peşini bırakmaz.
Farklı bir değer dünyasıyla gerçekleşen bu karşılaşma belki de içindeki sorgulayıcı mizacı tetikleyecek ve ömrünün dönüm noktasını teşkil edecektir. Tam bu sırada felsefe ile tanışır.
Fransız liselerinde son sınıfta zorunlu olarak verilen felsefe dersinde Nietzsche'nin “Tragedyanın Doğuşu” metni ona ödev olarak verilmiştir. “Matematiğin olanca karmaşasının” aksine bu metin, netliği ve mükemmel düzeydeki rasyonelliğiyle onu “çarpar”. Image
Felsefe okumaya karar vermiştir. 1966 yılında lisans eğitimi için, büyüdüğü yere geri döner. Fransa’nın önde gelen bir üniversitesine gitmektense ait olduğu taşrada İncil tefsirini ve felsefeyi birlikte öğreneceği bir okula gider. Orada epistemolojiye merak sarar.
Öğrendiklerinin yanlış olabileceği şüphesi daha o yıllarda zihnini kurcalamaya başlamıştır. Felsefecilerin bilimi salt bilişsel bir çaba ve saf entelektüel bir zanaat olarak var saymaları, bilim adamlarını da mantıklı ve objektif kahramanlar olarak görmeleri ona çok naif gelir.
Felsefeyi kendisini çevreleyen “gerçekliği” kırma aracı görmesi, daha derin okumaların kapısını açarak onu disiplinde başarılı bir öğrenci kılar. 1972 yılında ortaöğretim öğretmenliği için yapılan ulusal sınavlarda felsefe alanında Fransa birincisi olur.
1973'te zorunlu askerlik kapsamında kendi tercihiyle barış gücü mahiyetindeki Yurtdışı Bilimsel ve Teknik Araştırma Ofisi’nin (l'ORSTOM) himayesinde Fildişi Sahilleri’nde üstlendiği görev ona sosyolojinin ve antropolojinin kapısını aralayacak ve onu “saha” ile tanıştıracaktır. ImageImageImage
Bir taraftan doktora tezini tamamlarken diğer taraftan başkent Abidjan’daki teknik bir okulda felsefe öğretmenliği yapar. Aynı zamanda Fransız hükümeti tarafından kalkınma sosyolojisi bağlamında başlatılan bölgedeki ilginç bir araştırmada gönüllü olarak görev alır.
1960 yılında biraz da Fransa devlet başkanı Charles de Gaulle’ün iknası ile Fransa’dan bağımsızlığını kazanmak zorunda kalan(!) Fildişi Sahilleri’nde Fransa'nın ekonomik hakimiyeti olanca yoğunluğu ile devam etmektedir.
Özellikle tarımsal çeşitlilik sayesinde zengin doğal kaynaklarıyla bölgenin en canlı ekonomisine sahip ülkenin ticari aktörleri daha çok Fransız kuruluşlardır. ImageImage
Başkent Abidjan da bölgenin en önemli liman şehridir; birçok Fransız şirketi imalat, ihracat ve ithalat faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Ne var ki Fransız fabrikaları “yetkin” siyahi yöneticiler bulmakta zorlanmaktadır. Image
Latour’un görevi bunun arkasında yatan sebepleri bulmaktır. Niçin “zenciler” fabrikanın yönetiminde Fransızlar kadar başarılı değildir? Neden yerel teknisyenler 3 boyutlu düşünememektedir? Araştırmanın başında asıl sebebin yine gerçek olmayan kabuller olduğunu fark eder. ImageImage
Aslında eğitimsel farklılıkla (o ülkede öğrenciler daha çok teorik eğitim görürken Fransa’da teoriden önce pratik eğitim verilmektedir) kolayca açıklanabilecek mesleki yetkinlik farkları ırksal ve kültürel kökenlere atıfla izah edilmektedir. ImageImage
Ne de olsa onlar daha az “modern” ve daha az “rasyoneldir”. Oysa fiziksel altyapıyı ve ekipmanları göz ardı ederek California’daki bir bilim insanı veya mühendisin bir Afrikalıdan daha modern ve rasyonel olduğunu öne sürmek ne derece doğrudur?
Böylece felsefe kitaplarını okurken yaptığı sorgulamaların saha çalışmalarında da sürdürülebileceğine kanaat getirir. 1975 yılında “Yorum ve Ontoloji” başlıklı teziyle Tours Üniversitesi’nden doktora derecesini elde ettiğinde artık hangi meselede derinleşeceğini belirlemiştir.
1970’ler bir yandan soğuk savaşın kızışması sebebiyle devletlerin bilimsel faaliyetlere ayırdığı bütçelerin arttığı diğer yandan da bilim sosyolojisi sahasındaki tartışmaların yeniden alevlendiği yıllardır. ImageImage
Disiplinin kurucusu sayılan Robert Merton’un yine savaşa bağlı bir bilim-teknolojiye yatırım dönemi olan 1940’larda öne sürdüğü savlar bu yıllarda sorgulanmaya başlamıştır. Image
Edinburgh merkezli bir grup sosyolog kendilerini Merton’un yaklaşımından ayırmak için, çalıştıkları disipline “Bilimsel Bilginin Sosyolojisi” ismini verir ve bilimsel bilginin üretiminde çıkar gruplarını merkeze alır. (Sonradan “Edinburgh Ekolü” denecektir.) Image
Matematiğin dahi sosyal olarak inşa edildiğini savunabildikleri için yaklaşımlarını “Güçlü Program” olarak tanımlarlar. Bu grubun sebep olduğu tartışmalar sonradan o yılların “Bilim Savaşları Dönemi” olarak adlandırılmasına sebep olacaktır.
70’lerde disiplinde yaşanan canlılık kurumsal oluşumlara da yansır. 1975’te ABD’de Society for Social Studies of Science yine Merton başkanlığında kurulur. 1978’de ise American Associaton of Sociology’de ilk Bilim Sosyolojisi bölümü açılır. ImageImage
O yıllarda bilgiyi sadece felsefi bağlamda sorgulayan Latour işte böyle bir dönemde “bilim savaşları”na dahil olur. Bu geçiş için kaderin bulduğu gerekçe bir “hemşehri daveti”dir.
Abidjan’dan ayrılmadan önce tanıştığı Burgundy’li hemşerisi -sonradan Nobel ödülü de kazanan- Biyolog Roger Guillemin, ABD’de çalıştığı laboratuvarı araştırması için onu davet eder. Çoktandır görmek istediği “dünyanın zıt tarafı” olan ABD’ye gidiş için fırsat oluşmuştur. Image
Bu davet, sonraki çalışmalarını şekillendirecek ve ona şöhreti getirecek olan “Laboratuvar Hayatı” kitabını ona yazdıracaktır. 1975’te California’ya gittiğinde “bu değişik” çalışmasına ilgi duyan Sosyolog Steve Woolgar ile tanışır. ImageImage
ABD’ye gittiğinde İngilizceye ve sosyal bilimlerde bilimi merkeze alan çalışmalara pek de hakim değildir. Bir taraftan İngilizcesini ilerletirken diğer taraftan bilimi bir sosyal süreç olarak incelemeye başlayan bazı isimlerin çalışmalarından Woolgar sayesinde haberdar olur.
Karşılığında onu California’daki Salk Institute for Biological Sciences’ın nöroendokronoloji laboratuvarındaki araştırmasına katılmaya davet eder. Birlikte bilim insanlarının faaliyetlerini iki yıl boyunca gözlemlerler. ImageImage
Bir felsefe doktorunun bilgi üretimiyle ilgili sorgulamaları onu bir laboratuvarın ortasına sürüklemiştir. Deneylerin başında bekler, yürütülen faaliyetlere yardımcı olur ve bu “kabileyi” daha yakından tanımak için aralardaki kahve sohbetlerine katılır. Image
Bilimsel gerçeklerin inşa edilirken hangi adımlardan geçtiğini anlamaya çalışan “Laboratuvar Hayatı” 1979’da yayınlanır ve büyük ses getirir. Yeni filizlenen bilim ve teknoloji araştırmaları disiplini için kurucu bir metin hüviyeti kazanır. Image
Latour, Woolgar’la birlikte bu kitapta; bilimsel sorgulamanın, “evrensel doğruları” doğanın mihmandarlığında ortaya çıkarmaya çalışan rasyonel ve büyük oranda asosyal bir çaba olduğu iddiasındaki pozitivist bakışı çürütmeye çalışır.
Ona göre bilimsel bilgi, aksine, birçoğu rekabetçi karaktere sahip çeşitli sosyal, siyasi ve ekonomik etkileşimlerin bir mahsulüdür. Bilim insanları diğer işlerde çalışan insanlardan farksızdır. Onlar sadece “ikna olma ve ikna etme işinde çalışmaktadırlar”.
1982’de sonradan Aktör Ağ Teorisinin kendisi ile birlikte üç kurucusundan biri olacak olan Michel Callon’un direktörü olduğu The Center for The Sociology of Innovation’da (CSI) iş başı yapar. Bu merkezde araştırmacı ve profesör olarak 2006 yılına kadar çalışacaktır. ImageImage
Burada endüstri, teknik eğitim ve laboratuvarların gelişimi için danışmanlık, araştırma ve eğitmenlik faaliyetleri yürütür. Kamu ve özel sektörle projeler yapar. “Laboratuvar Hayatı” onu felsefeden görünüşte uzak bir alana sürüklemiştir: Sosyo-teknik çalışmalar.
Fransa’da bilim tarihi ile ilgili yürütülen bir araştırma projesinin sonucu olarak 1984’te yayınlanan Fransa’nın Pastörizasyonu adlı kitabında bilim insanlarının çalışmasına projeksiyon tutmayı sürdürür. Bu sefer tarihsel bir süreci ele almıştır. Image
Kuduz aşısının mucidi ve mikroplar üzerindeki çalışmalarıyla tanınan Fransız kimyager-mikrobiyolog Louis Pasteur’un (ö. 1895) tanınmayan bir kişi iken sonradan şöhrete kavuşması ile mikropların bilinmezken bilinir hale gelişi arasındaki paralelliği analiz eder. Image
Bilim sosyolojisi üzerindeki çalışmaları epeyce dikkat çekmiştir; Teknolojinin Sosyal İnşası (SCOT) yaklaşımının temellerinin atıldığı 1986’daki meşhur çalıştaya davet edilir ve sonradan Aktör Şebeke Teorisi olarak adlandırılacak fikirlerini burada paylaşır. Image
Kilit rolü insanlardan çok insan-dışı varlıklara yüklediği; aktörlerin kendisinden çok aralarındaki ilişkileri merkeze aldığı fikirler yeni teknoloji sosyolojisinin 3 sacayağından biri olacaktır (diğer ayaklar Sosyal İnşacılık ve Büyük Ölçekli Teknolojik Sistemler yaklaşımıdır).
1987’de yayınlanan Science in Action (Eyleyen Bilim) kitabında yine bilim insanları ve mühendislerin sosyal bağlamının örüntülerine mercek altına almaya devam eder. “Hocaların söylediğinden çok yaptığına bakar”. Teknik yayınlardaki atıfları ve kullanılan grafikleri inceler. Image
Araştırmaların kamu ve şirketler tarafından nasıl fonlandığına, teorilerin çeşitli muharebelerden nasıl da zaferle ayrılarak sorgulanmaz hale geldiğine ve laboratuvar direktörlerinin toplantı ajandasına bakar. Vardığı sonuç: Bilim hakkındaki kabuller yanıltıcıdır.
Aslında “dahi bilim insanlarının” ortaya sürdüğü “parlak fikirler”i milyonlar takip etmemektedir.Aksine milyonları temsil eden kurumların, aletlerin, farklı aktörlerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin örtüştüğü ölçüde bilim insanlarının “yardımı ile ortaya çıkan” bilgiler vardır. Image
Bilimin, teknik içeriğinden bağımsız olarak tamamen sosyal dinamiklerle şekillendiğini öne süren sosyal deterministler de tekniğin, sosyal yapıdan bağımsız olarak kendi ajandası olduğunu savunan teknolojik deterministler de yanılmıştır.
1991’de Biz Hiç Modern Olmadık isimli çalışmayı yayımlar. Önceki kitaplarında bilimsel bilgiye duyduğu şüphe burada modernliğin bizatihi temel varsayımlarına yönelir. Modern aklın inşa ettiği dikotomilere (ikiliklere) ve alanlar arası katı sınırların varlığı görüşüne karşı çıkar. Image
Buna göre modern dönemin özgün karakteri olan doğa ile toplum/kültür, özne ile nesne, bilim ile politika, din ile politika ayrımı hiçbir zaman var olmamıştır. Latour’un bu ayrımlarla mücadelesi, sonraları yoğunlaşacağı ekolojik krizlere çözüm önermede pusula işlevi görecektir.
90’lar iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda dünyada farkındalığın yükseldiği yıllardır. 11 Aralık 1997 yılında, bugün 191 ülke tarafından tanınan ve tarafların karbon salınımı konusunda kısıtlama taahhütlerinde bulunduğu Kyoto Protokolü imzalanmıştır. Image
“Doğa” ile “kültür” arasındaki ayrıma itiraz eden Latour için ekolojik sorunlarla ilgilenmekten daha doğal bir şey yoktur. Yöneldiği yeni mecra ilk meyvesini 1999 yılında verir: Doğanın Politiği kitabı yayınlanır. Siyasi ekoloji kavramını yeni baştan tanımlamayı önerir. Image
Ekolojik krizin gerçekte ne olduğunu anlayarak yeni kurumlar ihdas etmenin önemini anlatır. Ekolojiyi savunan sivil girişimlerin de aslında modernist projeyi dönüştürmediğini söyler. Onlar, bu sorunun çözümünü zorlaştıran, doğa ile kültür arasındaki ayrımı sürdürmektedir.
2000’li yıllar sanata yönelik ilgisinin de görünürlük kazanmaya başladığı yıllardır. Sanat çevrelerinde bir küratör olarak tebarüz eder. Şehir, bilim, doğa, din gibi olguları sanata konu edinen birçok sergide kritik rol oynar. ImageImageImage
2000’li yıllarda teolojiden felsefeye, hukuktan sosyolojiye birçok alanda eser vermeyi sürdürür. Bunlar içinde en dikkat çekici olanı 2005’te yayınlanan ve kurucularından olduğu Aktör Şebeke Teorisi ile ilgili yanlış anlaşılmayı gidermeyi planladığı bir giriş kitabıdır. Image
2013’te Sosyal bilimlerin Nobel’i sayılan Holberg ödülünü alır. 2006’da başladığı ve bir dönem başkan yardımcılığını yaptığı Siyasi Bilimler Akademisi’nden (Institut d'études politiques de Paris; “Sciences Po”) 2016 yılında emekli olur. ImageImage
Emeklilikten sonra ekolojik sorunlara daha çok odaklanır. 2017’de yayınlanan iki kitabı Facing Gaia: Eight Lectures on the New Climatic Regime ve Down to Earth: Politics in the New Climatic Regime, ekolojiyle ilgili sorgulamalarını ve önerilerini sürdürdüğü çalışmalardır. ImageImageImage
20’den fazla kitaba ve 150’den fazla makaleye imza atan, “gerçeğe” verdiği “tahribat” sebebiyle sertçe eleştirilen ve insan dışı aktörlere atfettiğim önem kimilerince abartılı bulunan, “nesnelerin sosyoloğu” Bruno Latour bugün eser vermeye ve konuşmalar yapmaya devam etmektedir.
Biyografisi ve eserlerini bir araya getiren bir web sitesi için:
bruno-latour.fr/biography.html
Bilim sosyolojisi içindeki yerini detaylıca tartışan Metin Demir’in makalesi için:
divandergisi.com/pdf/409.pdf
New York Times’ta çıkan ve biyografisini de içeren tanıtıcı bir makale için:
nytimes.com/2018/10/25/mag…
Latour hakkında yazılan bir kitap için:
amazon.com/Prince-Network…
Bruno LATOUR paylaşımını Dr. Ömer ÖZDİNÇ @omerozdinc arkadaşımız hazırladı.

Özdinç’in bilim sosyolojisi, inovasyon alanlarında sayfamıza katkısı sürecek.

Çok teşekkür ederiz.
Ömer Özdinç, İzmir Atatürk Lisesinden mezun oldu (2000). Marmara Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünde lisans eğitimi aldı (2005). Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde “Ar-Ge Yönetimi” konulu teziyle yüksek lisansını tamamladı.
İ.Ü. Sosyoloji Anabilim Dalında “Ulusal İnovasyon Sisteminin Sosyokültürel Kaynakları” başlıklı doktora çalışmasını gerçekleştirdi. Halen @IU_STK_Yonetimi tezsiz yüksek lisans programında ders vermektedir.
2008’de Ar-Ge ve inovasyon sahasında danışmanlık, yazılım ve eğitim çözümleri sunan SER Danışmanlık’ı kurdu. Birçok şirkete, kamu kurumuna, üniversiteye ve STK’ya danışmanlık yaptı, Ar-Ge ile ilgili temel meseleleri ele aldığı “Ar-Ge El Kitabı” adında bir kitap yayımladı.
İnovasyon/girişimcilik/teknoloji sosyolojisi, bilim-teknoloji ve toplum çalışmaları, bilim ve teknoloji politikaları, ulusal inovasyon sistemi, Ar-Ge yönetimi ve girişimcilik alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with İstanbul Sosyoloji

İstanbul Sosyoloji Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @iuefsosyoloji

21 Dec 20
Uzun bir uyku döneminden sonra, 1980’lerin ortalarında yeniden yükselişe geçen ekonomi sosyolojisi sosyal teorinin gündemini meşgul eden pek çok probleme farklı bakış açıları sunuyor. “Ağ Analizi” da bunlardan birisi… 🔗🔎 Image
Sosyal ağlar, kurumlar, güç ilişkileri, firma ve organizasyonlar ekonomi sosyolojisinin gündemini işgal eden tartışmalardan... Sosyal ilişkilerin ekonomik hayatı nasıl etkilediği, bunların eylem ve mübadeleye etkisi ekonomi sosyolojisi içinde güçlü bir akım oluşturmuş durumda.
(Neo)liberalizmin yükselişiyle, uzun bir aradan sonra yeniden iktisadi olgulara yönelen sosyoloji, Amerikan akademisindeki bu serüvene sosyolojik geleneği ziyaretle başladı: 1980’lerde yapılsalcı teori bu kez piyasayı anlamak için sahneye çıktı.
Read 26 tweets
18 Dec 20
Gökyüzüne yükselen Güzel Remedios, uykusuzluk hastalığına yakalanan Macondo halkı, asla gelmeyecek bir mektubu bekleyen Albay, ölüm döşeğinde Simon Bolivar...

Gabriel García Márquez'in (6 Mart 1927-17 Nisan 2014) "büyülü" ama bir o kadar da "gerçek" dünyasına hoşgeldiniz!🧙‍♂️🎈
García Márquez, 1927 yılında Kolombiya'nın kuzeyinde United Fruit Company’nin inşa ettiği Aracataca kasabasında telgraf operatörü Gabriel Eligio García ile Luisa Santiaga Márquez'in ilk çocukları olarak dünyaya gelir.
Sekiz yaşına kadar eski bir albay olan büyükbabası Nicolás Márquez ve büyükannesi Tranquilina Iguarán ile birlikte yaşayan García Márquez, büyükannesinin büyük bir ciddiyetle anlattığı olağanüstü öykülerden ve dedesinin ona öğrettiği somut ve tarihsel olaylardan çok etkilenir.
Read 47 tweets
11 Dec 20
Bir sosyolog düşünün, kitabına Bob Dylan bir şarkısında selam çaksın ve ölümünün ardından New York Times “Son Sosyolog” başlığı atsın. Sosyolojiyi sadece günü anlamak için değil, onu değiştirmek için de fırsat gören, “Yalnız Kalabalık”ın yazarı David Riesman’ı yakından tanıyalım.
David Riesman, Alman-Yahudi kökenli bir ailenin oğlu olarak 22 Eylül 1909’da Philadelphia’da dünyaya gelir. Baba David Pennsylvania Üniversitesi’nde tıp profesörü aydın bir göçmen ve anne Eleanor yoğun entelektüel ilgileri olan yüksek okul mezunu biridir.
Dul annesiyle birlikte Ohio’ya göç eden baba Riesman, klinik tabip olarak başladığı kariyerine tıp tarihi profesörü olarak devam eder. “On Sekizinci Yüzyılda İrlandalı Hekimler” başlıklı bir çalışmanın sahibidir. Anadili Almanca yanında Latince, Yunanca ve Fransızcaya hakimdir.
Read 83 tweets
6 Dec 20
Neoliberalizm’in korkutucu etiketiyle kötülüğün temeli görülen ama devletin ekonomik hayattaki rolüne dair önemli cevaplar veren bir ekol olan Şikago Ekonomi Okuluna, öncü isimlerine ve onların ekonomik regülasyon teorisine katkılarına birlikte bakalım. 📊🔎
Merkantilist dönemin tüccar-devlet ilişkilerine yoğun eleştirilerle kaynakların paylaşımında devletin rolünü minimize etmeye çalışan liberal teori; rekabet, kar güdüsü ve insanların çıkarlarına dayalı etkinliğin bir görünmez el gibi piyasayı düzenleyeceğini ifade etti.
Büyük Buhran, piyasanın her zaman çıkarların dengelendiği ve maksimum toplumsal faydanın sağlandığı bir ortam olmadığını gösterdi. Bunu kabullenen Keynes, serbest piyasayı ideal düzen kabul etmekle devletin ekonomik müdahalelerle aksaklıkları gidermesi gerektiğini söylemişti.
Read 33 tweets
4 Dec 20
20. yüzyıl edebiyatında derin izler bırakan, sonraki kuşakları olduğu kadar çağdaşlarını da etkileyen, distopya türündeki romanlarıyla bu türün literatüründe kendine has bir yeri olan Aldous Huxley (26 Temmuz 1894 - 22 Kasım 1963) hakkında bildiklerimizi gözden geçirelim… 🔎✍️ Image
1894’te oldukça soylu ve eğitimli bir ailenin ferdi olarak doğar. Bir biyolog ve antropolog olan dedesi Thomas Henry Huxley, Darwin’in evrim teorisini savunan dönemin önemli simalarındandır. Babası Leonard Huxley iyi eğitim almış bir öğretmen; aynı zamanda yazar ve editördür. ImageImageImage
Annesi Julia (Arnold) Huxley, yazar Mary Augusta Ward’ın kız kardeşi; şair ve eleştirmen Matthew Arnold’ın yeğenidir. Anne Huxley, Londra’nın 50 km batısındaki Surrey’de kız öğrenciler için Prior's Field School’u kuracak kadar radikal hamleleri olan bir eğitimcidir. ImageImage
Read 49 tweets
27 Nov 20
Türk Edebiyatı’nın yazı emekçisi Orhan Kemal, “durup dinlenmeden yazdı. Kafasında ekmek kaygısı, sırtında çok nüfuslu bir ailenin sorumluluğu. Ağırdan almayı, kendini pahalıya satmayı bilmiyordu. Ya da tenezzül etmiyordu.”
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. 15 Eylül 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Adana vilayetinde dünyaya gelir. Babası Abdülkadir Kemali Bey, seferberlik ilan edildiğinden Dardanos’ta topçu teğmeni olarak vazifesini yapar. Annesi Azime Hanım ise rüştiye mezunu bir öğretmendir.
Öğütçüler, Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle Niğde’ye ve Konya’ya, Kemali Bey’in Birinci Meclis’te milletvekilliği yapmasıyla Ankara’ya taşınır. İkinci Grup’un “yaman” isimlerinden Kemali Bey’in ikinci seçimlerde parlamento dışında kalmasıyla Adana’ya geri döner.
Read 20 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!