1933 üniversite reformu sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji ve sosyal politikaları veren mülteci profesörlerden Gerhard Kessler’in sosyoloji ve sosyal politika dersleri hakkında üniversiteye sunduğu raporları birlikte inceleyelim. 🔎
Z. F. Fındıkoğlu’nun “İş” dergisinin Kessler’e veda niteliğindeki sayısında, bir nottan öğrendiğimize göre, prosedür gereği her yıl sonunda dersler hakkında bir rapor sunulması gerekir.Kessler’in ciddiye alarak hazırladığı raporların çoğunun “hasıraltı” edildiği belirtilmektedir.
Kessler’in 1933-1951 yılları arasında verdiği düşünülen 17 rapordan ikisi “İş” dergisi tarafından yayımlanmıştır. Fakat bu iki rapordan önce, Kessler’in 1934-45 öğretim yılının açılış dersi olarak sunduğu “Türkiye’de Sosyolojinin Vazifeleri” başlıklı konuşmasına bakalım.
Kessler dersinde, sosyolojinin Fransa’da tarih felsefesi ya da spekülatif sosyoloji olarak ortaya çıktığını, Almanya’da ise 1900’lerden itibaren hayali bir toplumdan ziyade toplumsal ilişkiler üzerine eğilen empirik bir sosyolojinin görüldüğünü ekler.
Kessler’e göre, tarihe dair bütüncül bir fikir geliştirmeden önce toplumsal meseleleri ve olayları tek tek ve yakından tanımak gerekir. Buradan hareketle, Türkiye’de sosyolojinin vazifesi Türkiye’deki toplumsal ilişkileri ve meseleleri tespit ve tetkik etmektir.
Türkiye’de kapitalist ülkelerdeki gibi sınıf çatışmalarının henüz vücut bulmadığını, fakat kapitalizmin kapı eşiğinde olduğunu hatırlatır. Buna göre Avrupa’dan iktisadi ve teknik bilgileri alarak onların toplumsal hatalarına düşmemek icap eder.
Kendisinin hazır reçetelere sahip olmadığını fakat yetiştireceği “pratik” sosyologlarla Türkiye’nin toplumsal meseleleri üzerinde çalışmak istediğini belirtir.
Üstelik pratik sosyoloji sadece sınırlı bir öğrenci kitlesi için değil, mimarlıktan tıbbiyeye üniversitenin bütün fakültelerinden öğrenciler için, hatta üniversite dışında yer alan ilgili kişiler için de gereklidir.
Kessler’in “pratik” sosyoloji vurgusu esasında sosyal politika meselelerini öncelikle vurguladığını gösterir. Aynı vurgu Kessler’in Türkiye’ye geldikten hemen sonra, henüz dersler başlamadan üniversiteye verdiği raporda da kendisini gösterir.
“İş” dergisinin ilk sayısında (1934) “Yeni İçtimai Dersler” başlıklı muhtemelen Fındıkoğlu’na ait bir yazının içinde verilen rapor ilk maddesinde bir “Umumi İçtimaiyat” giriş dersinin felsefe, hukuk ve iktisat talebeleri için zorunlu tutulması gerektiğini söyler.
Bu dönemde henüz bir sosyoloji kürsüsü kurulmadığı için, Kessler’in çeşitli fakülteler içinde verilmesi düşünülen sosyoloji dersleri hakkında konuştuğu dikkate alınmalıdır. “Genel sosyoloji”yi “teorik sosyoloji” olarak anlamak mümkündür.
Kessler ikinci maddede ise, bu sefer uygulamalı sosyoloji (“ameli içtimaiyat”) derslerine değinir. Kessler’in burada kastettiği sosyal politika meselelerini konu edinen derslerdir. Bu derslerin devlet adamları ve Türk iktisadiyatının geleceği için önemini ayrıca vurgular.
Avrupa ve Amerika’nın tecrübe ve hatalarını dikkate almak gerekir diyen Kessler, bu alandaki derslerin öncelikle hukuk öğrencilerine, fakat “sosyal yardım” ya da “işçi evleri meselesi” gibi derslerin felsefe, tıp ya da fen öğrencilerine de zorunlu kılınması gerektiğini söyler.
Raporun dördüncü maddesinde ise, tedrisatın “temrin”lerle derinleştirilmesi gereğine vurgu yapar. Burada Kessler’in seminer derslerine işaret ettiği anlaşılmaktadır. Dil bilen ve bilmeyen öğrenciler için farklı yöntemler takip edilebilecektir.
Kessler bu temrinlerle, öğrencilerle önce sosyal meselelere dair önemli metinleri okumak, daha sonra ise onların bu konulara dair fikir üretmesini, kendilerini ifade etmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu temrinler yılda iki-üç defa felsefe öğrencilerine de zorunlu tutulmalıdır.
Kessler raporun sonunda ise, sosyolojinin ayrı bir “İktisat ve İçtimai İlimler Fakültesi” içinde yer alması yönündeki arzusunu dile getirir.
Yeri gelmişken, Kessler’in raporunun eski Darülfünun hocalarından İsmail Hakkı [Baltacıoğlu] tarafından sert bir şekilde eleştirildiğini, bunun reform sonrası İsmail Hakkı beyin üniversite dışında kalmasının yanı sıra sosyoloji anlayış farkından da kaynaklandığını ekleyelim.
Kessler’in elimizdeki bir diğer raporu ise yine “İş” dergisinde (1951, sayı 113) yayımlanan 1938 tarihli rapordur. Bu rapor, 1934 tarihli ilk raporda belirtilen hususların ne ölçüde gerçekleştirildiğini görmek açısından ilginçtir.
Kessler ilk maddede, “içtimaiyat” derslerine hukuk, iktisat ve edebiyat fakültelerinden 150 öğrencinin takip ettiğini, düzenlenen ve İktisat Fakültesinden dört “ilerlemiş” öğrencinin katıldığı seminerde ise Adam Smith’in “Halkların Serveti” kitabının tenkit edildiğini belirtir.
Yine çoğu İktisat Fakültesinden 150 öğrenci ile İstanbul çağında aile bütçelerine dair bir “İçtimai Siyaset” anketi düzenlenmiştir. İkinci maddede ayrıntıların verildiği ve 225 aile ile görüşüldüğü anlaşılan ankete öğrencilerin büyük ilgi göstermiştir.
Bu anketin, geçen yıllara kıyasla elde edilen en büyük ilerleme olduğunun altını çizer Kessler. Seminer gerçek bir ilmi çalışma örneği ortaya koymuştur. Yoklama mecburiyeti olmamasına rağmen çoğu öğrenci genel derslere devam etmiştir.
Kessler, ayrıca “nazari içtimaiyat” dersi için özel olarak ayrıca bir “münakaşa saati” koyulmasının yararlı olacağını söyler. Fakat Kessler raporda yabancı bir hoca olarak derslerde karşılaştığı dil zorluğu üzerinde de durur.
İleride üzerinde durulabilecek sosyal politika meselelerini saydıktan sonra sosyalizme değinir. Öğrenciler arasında sosyalist görüşe kayanlar olduğundan Kessler sosyalizme dünya görüşü olarak mesafeli olsa da, nesnel olarak değerlendirecek derslere ihtiyaç olduğunu söyler.
Kessler raporda ayrıca aralarında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Ömer Lütfi Barkan’ın da bulunduğu çeşitli hocalarla ortak mesaisine değinir. “İçtimaiyata Başlangıç” da dahil olmak üzere yayımlanmış ve yayıma hazırlanan metinler üzerinde bilgi verir.
Kessler hukuk ve iktisat öğrencilerinin sosyoloji sınavına öğrenimlerinin en sonunda girmesini önerir. Böylece öğrenciler sadece sosyoloji dersinin o yılki içeriğinden sorumlu olmayacak, bu konuların kendi alanlarındaki derslerle ilgisini kurarak gerçek fikirler geliştirecektir.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with İstanbul Sosyoloji

İstanbul Sosyoloji Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @iuefsosyoloji

8 Jan
🔎Efsaneden millî kimlik inşasına:
Şahnâme ve Firdevsî (ö. 1020’den sonra)

(Minyatür: Sultan Mahmûd ve şair meclisi)
Fars edebiyatı denildiğinde akla gelen üç büyük şair: Hâfız-ı Şirâzî, Ömer Hayyam ve Firdevsî-i Tusî. Bu üç şairin büyüklüğü, sanatlarının kuvvetinden ziyade isimlerinin etrafında şekillenen fikir ve hayattandır.
Firdevsî’yi diğer şairlerden ayıran vasfı ise İran millî kimliğinin en önemli yapı taşlarından biri olan Şahnâme’nin müellifi oluşudur. Bugün bir İran milletinden söz ediliyorsa bunda en büyük pay şüphesiz ki ona aittir.
Read 92 tweets
4 Jan
Bilimsel gelişmeleri takip etmenin önemini anlamaya dair kıymetli bir örnek olan ve kendi röntgen cihazını kurarak Türkiye’de tıbbi anlamda X-ışınlarını ilk defa kullanan radyolojinin öncü ismi Dr. Esad Feyzi’yi (1874-1901) birlikte tanıyalım... 🔎
Esad Feyzi 1874 yılında Gemlik’te doğdu. Babası Üsküdarlı Kolağası Feyzi Ağa’dır. Davutpaşa Askeri Rüştiyesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra Tıbbiye İdadisi’ne devam etmiştir. İdadiden mezun olduktan sonra ise Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’ye girmiştir.
Özellikle fizik olmak üzere fen derslerine ilgili çalışkan bir öğrenci olan Feyzi, bu ilgisini laboratuvarda çalışmalar yaparak sürdürmektedir. Ayrıca bu ilgi Esad Feyzi’yi üretkenliğe de yönlendirmiştir.
Read 38 tweets
1 Jan
Bilim ve teknolojinin dünyasında yeni bilgiler salt bilimsel meraktan mı doğar?
Bilim insanlarının ürettiği bilgiler objektif ve evrensel mi?
Bilim ve teknolojinin gelişimi ile ilgili ön kabulleri sorgulayan bilim sosyoloğu Bruno Latour’u gelin birlikte yakından tanıyalım. 🔎 ImageImage
Savaşta topraklarının bir bölümünü Almanya’ya kaptıran Fransa’nın, Hitler travmasından yeni uyandığı yıllardır. Nazilerle iş birliği yapan Vichy rejimi gitmiş, yerine Charles De Guella liderliğindeki Özgür Fransa Kuvvetlerinin duruma vaziyet etmesiyle 4. Cumhuriyet gelmiştir. ImageImage
Bruno Latour, 1947’nin bu çalkantılı Fransa'sında üzüm bağları ile ünlü Burgonya (Burgundy) bölgesinde şarap üretiminin başkenti sayılan Beaune kasabasında köklü bir ailenin sekizinci ve son çocuğu olarak dünyaya gelir. ImageImage
Read 64 tweets
21 Dec 20
Uzun bir uyku döneminden sonra, 1980’lerin ortalarında yeniden yükselişe geçen ekonomi sosyolojisi sosyal teorinin gündemini meşgul eden pek çok probleme farklı bakış açıları sunuyor. “Ağ Analizi” da bunlardan birisi… 🔗🔎 Image
Sosyal ağlar, kurumlar, güç ilişkileri, firma ve organizasyonlar ekonomi sosyolojisinin gündemini işgal eden tartışmalardan... Sosyal ilişkilerin ekonomik hayatı nasıl etkilediği, bunların eylem ve mübadeleye etkisi ekonomi sosyolojisi içinde güçlü bir akım oluşturmuş durumda.
(Neo)liberalizmin yükselişiyle, uzun bir aradan sonra yeniden iktisadi olgulara yönelen sosyoloji, Amerikan akademisindeki bu serüvene sosyolojik geleneği ziyaretle başladı: 1980’lerde yapılsalcı teori bu kez piyasayı anlamak için sahneye çıktı.
Read 26 tweets
18 Dec 20
Gökyüzüne yükselen Güzel Remedios, uykusuzluk hastalığına yakalanan Macondo halkı, asla gelmeyecek bir mektubu bekleyen Albay, ölüm döşeğinde Simon Bolivar...

Gabriel García Márquez'in (6 Mart 1927-17 Nisan 2014) "büyülü" ama bir o kadar da "gerçek" dünyasına hoşgeldiniz!🧙‍♂️🎈
García Márquez, 1927 yılında Kolombiya'nın kuzeyinde United Fruit Company’nin inşa ettiği Aracataca kasabasında telgraf operatörü Gabriel Eligio García ile Luisa Santiaga Márquez'in ilk çocukları olarak dünyaya gelir.
Sekiz yaşına kadar eski bir albay olan büyükbabası Nicolás Márquez ve büyükannesi Tranquilina Iguarán ile birlikte yaşayan García Márquez, büyükannesinin büyük bir ciddiyetle anlattığı olağanüstü öykülerden ve dedesinin ona öğrettiği somut ve tarihsel olaylardan çok etkilenir.
Read 47 tweets
11 Dec 20
Bir sosyolog düşünün, kitabına Bob Dylan bir şarkısında selam çaksın ve ölümünün ardından New York Times “Son Sosyolog” başlığı atsın. Sosyolojiyi sadece günü anlamak için değil, onu değiştirmek için de fırsat gören, “Yalnız Kalabalık”ın yazarı David Riesman’ı yakından tanıyalım.
David Riesman, Alman-Yahudi kökenli bir ailenin oğlu olarak 22 Eylül 1909’da Philadelphia’da dünyaya gelir. Baba David Pennsylvania Üniversitesi’nde tıp profesörü aydın bir göçmen ve anne Eleanor yoğun entelektüel ilgileri olan yüksek okul mezunu biridir.
Dul annesiyle birlikte Ohio’ya göç eden baba Riesman, klinik tabip olarak başladığı kariyerine tıp tarihi profesörü olarak devam eder. “On Sekizinci Yüzyılda İrlandalı Hekimler” başlıklı bir çalışmanın sahibidir. Anadili Almanca yanında Latince, Yunanca ve Fransızcaya hakimdir.
Read 83 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!