Cumhuriyet döneminin ve İstanbul Üniversitesi’nin ilk rektörü, eğitim reformcusu ve düşünce adamı İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nu (28 Şubat 1886 – 1 Nisan 1978) daha yakından tanıyalım… ✏️
1886’da Cihangir’de doğan Baltacıoğlu’nun babası Mucurlu Baltacıoğlu İbrâhim Edhem, annesi Düzceli Hamdûne Hanım’dır. Büyük babası Abdurrahman Efendinin Cihangir’deki evinde mutlu bir çocukluk dönemi geçirir. 1899’da sona erecek ilkokul eğitimine henüz 4,5 yaşındayken başlar.
Sonrasında Fevziye Rüşdiyesini ve Vefa İdadisini bitirir (1903). Henüz bu yaşlarda J. J. Rousseau’nun “Emile”i onun üzerinde ciddi etki bırakır. 1908’de Darülfünun’un Tabiiye bölümünden mezun olur. Daha öğrenci iken Divan-ı Hümayun Defteri Kaleminde çırak olarak çalışır.
Darülfünun’da kimya, fizik ve morfoloji derslerine karşı büyük ilgi duyan İsmail Hakkı, hocası Kadri Efendi’den hat dersleri alır. Üniversite yıllarında entelektüel ilgileri ciddi ölçüde şekillenir. İlk hocalık deneyimi de 1908’de Dârülmuallimîn-i İbtidâiyye’de hat alanındadır.
Bir süre sonra aynı okulun “öğretim metodu” öğretmenliğine atanır. Burada eğitimde reformcu yaklaşımlarıyla tanınan okul müdürü Mustafa Satı Bey ile çalışma imkânı bulur. Bu çalışma ortamı, Baltacıoğlu’nun büyük bir eğitim reformcusu olmasına yardımcı olacaktır.
1910’da özellikle pedagoji üzerine yetişmesi için Avrupa’ya gönderilir. Paris’te “Ecole Normale de Seine”de kalır. Okul, tiyatro ve müzeleri gezer. Benzer bir programı Londra’da sürdürür. Brüksel’de L’Ermitage okulunun kurucusu eğitim reformcusu Ovide Decroly ile tanışır.
1911’de yurda döner ve Dârülmuallimîn’deki görevine devam eder. Ayrıca Tatbikat Mektebindeki tatbikat derslerini üzerine alır. Elişi konusunda getirdiği yenilikleri yaymak için konferanslar verir, sergiler açar, kitap ve makaleler yazar.
Eğitimde yeni bir sistem getirme çabasıyla mevcut sistemi değerlendiren Talim ve Terbiyede İnkılap (1912) bu alanda verilen ilk eserlerdendir. Eserde eğitim ve öğretimin metotları, araçları, amaçları ve öğretmenlik gibi konulara dair geleneksel zihniyet eleştirilir.
Pedagoji üzerine diğer bazı eserleri: Terbiye ve İman (1914), İzmir Konferansları (1915), Terbiye İlmi (1916), J. J. Rousseau’nun Terbiye Felsefesi (1925), Umumi Pedagoji (1930), İctimai Mektep (1932), Toplu Tedris (1938), Pedagojide İhtilâl (1964).
Baltacıoğlu, toplumsal fikirlerinde Durkheim’in etkisinde kalır. Sosyal kurumlar içinde din, dil ve sanata özel önem atfeder. Ona göre bu üçü, toplumun geleneğini meydana getirir. Toplumdaki sürekli ve temel gerçek gelenektir, milliyet yalnız onunla tarif edilebilir. >>>
>>> Din, dil, sanat kendi başına birer kurum değil aynı zamanda toplumun diğer kurumlarını etkileyen birer güçtür. Bu üçü olmadıkça toplumun var olması da gelişmesi de mümkün değildir. Bunlar ilkel toplumlarda da gelişmiş/modern toplumlarda da bulunur. >>>
>>> Durkheim’in aksine din, dil ve sanatın kapalı kurumlar olmadığını, diğer bütün kurumları etkilediğini ve bu etkinin devamlı olduğunu söyler. Bu fikirlerini “Pedagojide İhtilâl” adlı kitabında geniş bir biçimde açacaktır.
Pedagojide İhtilal adlı kitabı üzerine Ahmet Kabaklı’nın 13 Mayıs 1964 tarihinde Tercüman’da kaleme aldığı bir yazı için bkz. digitalarchive.boun.edu.tr/bitstream/hand…
Durkheim ile tanışması, A. Şuayip ve Gökalp etkisiyle olan Baltacıoğlu aynı sıralar (1912-1914) Bergson’u da inceler. Sonra Tarih ve Terbiye (1933) başlıklı kitabını birbirine karşıt olarak konumlandırılan bu iki ismin sentezinin mümkün olduğunu göstermek kaygısıyla yazacaktır.
1916’ya kadar çalışacağı Dârülmuallimîn’de Satı Bey’le birlikte uygulamaya çabaladığı reformist hareketlerin temelinde öğrenciyi toplumsal hayatın şartlarına göre yetiştirme ve buna göre mesleğe, el işlerine ve sanata yönlendirme düşüncesi hâkimdir.
1913’te, Maarif Nezâreti (Eğitim Bakanlığı) tarafından Dârülfünun terbiye öğretmenliğine atanır. Dârülfünun’un yenileşmesine yönelik çalışmalarda Z. Gökalp, Y. Akçura, A. Ağaoğlu gibi tanınmış isimlerle birlikte önemli rol oynar. Eş zamanlı Dârülmuallimîn’de de görev yapar.
Bir yandan reform fikirleri etrafında öğretmenliğe devam ederken diğer yandan da Orta Öğretim Genel Müdürlüğü (1918), Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Genel Başkanlığı (1919) gibi eğitimin üst kademelerinde önemli idarî görevlerde bulunur.
1920’de Edebiyat Fakültesi dekanı olur. 1923’te ise İstanbul Üniversitesi’nin rektörü seçilirken Cumhuriyet döneminin de ilk rektörü vasfını alır. Rektörlük döneminde üniversite özerkliğini sağlayan kanunun çıkarılıp yürürlüğe konmasına vesile olur.
Ayrıca ders verecek hocaların yalnız kendi dersleriyle uğraşmalarının sağlanması için özel çaba sarf eder. Üniversitenin merkezî bir kütüphaneye kavuşturulması için önemli girişimlerde bulunur ve bunu da gerçekleştirir.
1927’de rektörlükten istifa eder. 1929’da Gazi Terbiye Enstitüsü müdürlüğüne vekâlet eder. Hazırladığı “Teşkilât Reformu Lâyihası” Tâlim ve Terbiye Kurulu tarafından kabul edilmeyince hemen ertesi yıl bu görevinden de istifa eder. 1930’da CHP İstanbul il başkanlığında bulunur.
1933’teki üniversite kanunuyla kadro dışı bırakılarak görevine son verildiği sırada Serbest Fırka İstanbul İl Başkanı’dır. Bu süreci Ali Y. Baltacıoğlu’ndan okumak için bkz. “Darülfünun’dan Üniversiteye (I-II-III) 1933 Üniversite Reformu” Toplumsal Tarih (Sayı: 175, 176, 177).
Üniversiteden tasfiyesinden sonra mesaisini kitaplarına ve kendi çıkardığı Yeni Adam (1934-1979) dergisine ayırır. Yeni Adam, sadece Baltacıoğlu özelinde değil, Türk düşünce tarihimizde de önemli yere sahiptir.
Yeni Adam dergisinde, sonradan Hayatım adıyla kitap olarak yayımlanmış olan otobiyografisini tefrika eder. Bu eser, Baltacıoğlu’nun fikir dünyasının zenginliğini, reformist çabalarını göstermesinin yanı sıra özel hayatını tanımak bakımından da önemlidir.
Üniversiteden uzaklaştırılması, kişisel hayatında maddi ve manevi pek çok sıkıntıya yol açar ancak Baltacıoğlu hayatının bu zor döneminde bile yılmadan çalışır ve üretmek için çabalar. 1933-42 yılları arasında hayatını sadece Yeni Adam’dan elde ettiği gelirle sürdürür.
Kişisel kariyerinin sıkıntılı geçen bu döneminden sonra 1942’de, Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in çabasıyla, eski maaşı üzerinden, DTCF’nde pedagoji profesörü olarak tekrar üniversiteye döner. Böylece DTCF’deki Pedagoji kürsüsünün ilk öğretim üyeliğini de yapmış olur.
1942-1950 arasında iki dönem milletvekilliği yapar. 1942’deki vekilliği Afyon, 1946’daki ise ve Kırşehir’dendir. Baltacıoğlu vekillik sürecini CHP’nin iktidarı kaybettiği 1950 yılına kadar sürdürür. Böylece fikir hayatının yanında, politik bir geçmişle de anılır.
4 Haziran 1949 günü Kırşehir vekili olarak TBMM’de yaptığı, AÜ kuruluş kadroları ve İlahiyat Fakültesinin açılması ile ilgili konuşması adeta bir pedagoji dersi niteliğindedir. Konuşmanın tam metnine ulaşmak için bkz. tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUT…
1950’den sonra tekrar Yeni Adam dergisini çıkarır. Ayrıca 1956-57 yılları arasında, kısa ömürlü Din Yolu (36 sayı) dergisini yayımlar. Din Yolu’nun bütün sayılarına online erişim için bkz: katalog.idp.org.tr/dergiler/11/di…
Eğitimci kişiliğinin yanında Sosyoloji (1934); Türk’e Doğru (I-II, 1942-1943); Batı’ya Doğru (1945); Ziya Gökalp (1966) gibi felsefe ve sosyoloji alanında da birçok eser veren Baltacıoğlu aynı zamanda roman ve tiyatro eserleri kaleme alan sanatçı bir kişiliğe de sahiptir.
Yoğun bir düşünce hayatı, eğitimin her kademesindeki yenilikçi fikirleri, aksiyonları ve bitmek tükenmek bilmeyen çalışma azmi ile tefekkür tarihimizde özel bir yere sahip İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu 1978 yılında aramızdan ayrılır.
Baltacıoğlu’nun ölümünün ardından dönemin önemli siyasileri başsağlığı mesajları yayımlarlar. (Kaynak: Yeni Adam, Mayıs 1978, 921. Sayı)
Tanıklıklar / Haldun Taner: “Geçen kuşak aydınları içinde Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu çok yanlılık bakımından büsbütün ayrı bir yer tutardı. Daha çok terbiyeci Ismayıl Hakkı diye bellenmesine karşın, ilkin Darülfünun’da tabiiye okumuştu.”
Tanıklıklar / Burhan Felek: “İsmail Hakkı Baltacıoğlu, bu memlekete sayılmayacak kadar hizmet etmiş, sayılmayacak kadar talebe yetiştirmiş bir kimsedir. İsmail Hakkı Bey, fikrinin sahibi bir kimseydi. Etrafın ne dediğine aldırmadan yolunu çizmek cesaretine sahipti.”
Tanıklıklar / Hüsamettin Bozok: “Baltacıoğlu, bilim adamlığının yanında, düşün ve sanat alanlarının komple bir atletiydi. Hattattı, ressamdı, tiyatro yazarıydı, tiyatro oyuncusuydu, romancıydı. Hepsinden gayri de çok güzel konuşan bir hatipti.”
İsmail Hakkı Baltacıoğlu hakkında yazılan iki farklı biyografik çalışma için bkz:
- İrfan Erdoğan, Cumhuriyetçi Muhafazakar İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Alfa Yayınları.
- Ömer Obuz, Türk Rönesansı'nın Peşinde Bir Aydın: Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, Libra Yayınları.
Eğitim konusundaki görüşlerine dair “II. Meşrutiyetten Cumhuriyete İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve Onun Eğitim ve Eğitimci Kavramları ile İlgili Düşünceleri” başlıklı makale için bkz. dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/19…
Tarih öğretimine dair görüşlerini içeren “İsmayil Hakkı Baltacıoğlu ve Tarih Öğretimi” başlıklı makale için bkz. academia.edu/606630/ISMAYIL…
Baltacıoğlu’nun siyasetçi kişiliğinin de ön plana çıkarıldığı “Bilinmeyen bir yönüyle İsmail Hakkı Baltacıoğlu” başlıklı makale için bkz. cdn.istanbul.edu.tr/file/1CD58DF90…
Baltacıoğlu’nun ölümünden sonra yayımlanan Yeni Adam dergisinin son sayısı, ailesi ve dönemin önemli isimlerinin tanıklıklarıyla onun biyografisine, fikir dünyasına daha yakından temas edebilmek için önemli bir kaynak olarak okunabilir.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
“Sol[cu]lar bana salaud [aşağılık, pislik] diyorlar, sağcılar Necip Fazıl’ın iddia ettiği gibi dostluklarımın tesirinde görüyorlar. (…) Hâlbuki ben sadece eserimi, şahsen yapabileceğim şeyi yapmak istiyorum.”
✏️ Ahmet Hamdi Tanpınar (23 Haziran 1901 – 24 Ocak 1962)
Ahmet Hamdi Tanpınar, ölümünden yaklaşık 2 hafta önce, 11 Ocak 1962 günü, Türkiye’deki entelektüel cemaatler arasındaki konumunu böyle tarif etmişti günlüğüne düştüğü notlarda. Aynı satırlar arasında belki de en çarpıcı olanlar şunlardı:
“Gariptir ki eserimi sathî okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar. Sağcılara göre ben angajmanlarım -Huzur ve Beş Şehir- hilâfında sola kayıyorum, solu tutuyorum. >>>
1949 yılı, Salzburg. Thomas’ın ciddi solunum yolları rahatsızlıkları var. Bir türlü iyileşemiyor. Ocak ayında acilen bir hastaneye kaldırılıyor. “Ölecek” deniyor; çocuk ve ergenlerin bulunduğu bir yatakhaneye yerleştiriliyor.
Ölümü bekleyen, sürekli kan kusup öksürüklere boğulan yetişkinlerle, çocukların koğuşu arasında yalnızca demir parmaklıklar var. Yakalandıkları ölümcül hastalıktan kurtulma ümidi besleyen çocukları ve hiçbir ümidi kalmamış hastaları demir parmaklıklar ardından seyrediyor.
Türkiye’de ve geç sanayileşen pek çok ülkede iktisat düşüncesi yazınında Milli İktisat doktriniyle kendine önemli bir yer açan karamsar bir Almanı, George Friedrich List’i (1789-1846) birlikte tanıyalım. 🔎
“…Oysa İngiltere dünyanın kalanına hükmediyor ve oyunun kurallarını kendi lehine göre değiştirebiliyordu. Yeni bir arayıştan çok daha fazlasına, yeni bir ekonomi yorumuna ihtiyacımız var. Bizler ‘vatan ve insanlık için’ bir şeyler yapmalıyız.”
Friedrich List 6 Ağustos 1789 tarihinde Baden-Württemberg sınırları içinde yer alan, Reutlingen’de siyasi ve ticari hayatta aktif olan bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldi. Württemberg o dönemde Alman coğrafyasında yer alan en liberal eyaletlerden biriydi.
Türkiye'de siyaset sosyolojisi çalışmalarının öncü ismi Prof. Dr. Nur Vergin'i (21 Eylül 1941-18 Ocak 2021) kaybettik.🍂
Nur Vergin'in hayatına, akademik kariyerine ve çalışmalarına ilişkin bazı notlar... @iu_siyasetsosyo
Nur Vergin, 21 Eylül 1941'de İstanbul'da dünyaya gelir. Babası, Atatürk'ün yakın arkadaşı olan Nuri Conker'in oğlu Mahmut Conker, annesi ise Müşerref Hanım'dır.
Beş yaşındayken anne ve babası boşanır. Bir süre sonra annesi Türkiye'nin ilk Vatikan Büyükelçisi olan Nureddin Vergin ile evlenir. Vergin, ömrünün sonuna kadar asıl soyadı olan Conker'i değil, gerçek bir baba kabul ettiği Vergin'in soyadını kullanır.
1960’lı yıllarda “Asya Tipi Üretim Tarzı” kavramı üzerine yaptığı çalışmalarla Türk toplum tarihi tartışmalarının ve İÜ İktisat Fakültesi’nde verdiği dersler ve eserleriyle Türkiye’deki iktisat eğitiminin önemli ismi Sencer Divitçioğlu’nu birlikte tanıyalım.
14 Şubat 1927’de İstanbul’da Doktor Necmettin Divitçioğlu ve Emine İclal Divitçioğlu çiftinin çocuğu olarak dünya gelir. İki dedesi de Osmanlı paşasıdır. Necmettin Divitçioğlu’nun babası Divitçi İsmail Hakkı Paşa, Emine İclal’in babası ise Zühtü Paşa’dır.
Divitçi İsmail Hakkı Paşa, Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde komutandır. Müşirliğe (mareşalliğe) kadar yükselmiş olan Paşa, vezir rütbesiyle İşkodra ve Üsküp valilikleri yapar. Bir dönem doğum yeri Trabzon’da sürgün olarak bulunan Paşa sonra Erzurum ve Yanya valiliği yapar.
1933 üniversite reformu sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji ve sosyal politikaları veren mülteci profesörlerden Gerhard Kessler’in sosyoloji ve sosyal politika dersleri hakkında üniversiteye sunduğu raporları birlikte inceleyelim. 🔎
Z. F. Fındıkoğlu’nun “İş” dergisinin Kessler’e veda niteliğindeki sayısında, bir nottan öğrendiğimize göre, prosedür gereği her yıl sonunda dersler hakkında bir rapor sunulması gerekir.Kessler’in ciddiye alarak hazırladığı raporların çoğunun “hasıraltı” edildiği belirtilmektedir.
Kessler’in 1933-1951 yılları arasında verdiği düşünülen 17 rapordan ikisi “İş” dergisi tarafından yayımlanmıştır. Fakat bu iki rapordan önce, Kessler’in 1934-45 öğretim yılının açılış dersi olarak sunduğu “Türkiye’de Sosyolojinin Vazifeleri” başlıklı konuşmasına bakalım.