1) Bu seriyi 14 Mart Tip Çalışanları günü vesilesi ile, öncelikle KHK sebebi ile işlerinden el çektirilen tıp çalışanlarına, sonra covid sürecinde hayatını tehlikeye atarak insanların sağlı ile ilgilen tabiplere, ve tüm sağlık personeline ithaf etmek için yazıyorum.
2) Sağlık kıymeti bilinmesi gereken bir nimettir. Peygamber Efendimiz aleyhissaletu vesselam, “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: “Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1) diyor.
3) Ve bu hususta insanlara tedavi yöntemleri tavsiye etmiş, devrinin ilaçları ile de tedavi uygulamistir. Ve diyor ki: "Allah hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın." (Ebu Dâvud, 3874).
4) Resulullah aleyhissaletu vesselam buyuruyorlar ki: مَنْ تَطَبَّبَ، وََ يُعْلَمُ مِنْهُ طَبٌّ، فَهُوَ ضَامِنٌ Kim sahte doktorluk yapar ve kendisinden tedavi olunmazsa bu kimse (sebep olacağı neticeyi) tazmin eder." (Ebu Davud, Diyat 25; Nesâî, Kasâme 38; İbnu Mace, Tıbb 16)
5) İbrahim Canan diyor ki: Tıbbı bilmeden insanları tedaviye yeltenmek, dinimizce yasaklanmıştır. Ebu Davud'u serhetmiş Hattabi zarara sebep olan (sahte/yetersiz) doktorun bu zararının bedelini ödemesi gerektiğini, bu konuda fakihler arasında görüş ayrılığı olmadığını söylüyor.
6) Rivayet değişik hadis kitaplarında bazı ufak farklılıklarla aktarılıyor. İbn Mace'de ise şöyle denmektedir: «Daha önce tabiblik (yâni sağlıklı tedavi) bilgisi olmadığı halde tedavi işine girişen (ve hastaya zarar veren) kimse zamindir (yani diyetle mükelleftir)(İbn Mace, 3466)
7) İbn Mace şerhinde şu denilmektedir: Daha önce sağlıklı ve genellikle hatasız tedavi işinde bulunmamış olan bir kimse tabibliğe kalkışıp hastayı tedavi eder de onun helak olmasına veya bir tarafının işe yaramaz hâle gelmesine sebebiyet verirse, diyet ödemekle yükümlü tutulur
8) Bir ilim veya iş hakkında yetenekli olmadığı halde buna girişen kimse kusurlu ve haksız sayılır. Bu itibarla giriştiği şeyden dolayı bir kimsenin telef olmasına sebebiyet verdiği zaman diyet ödemekle yükümlü tutulur. (Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, 9/229).
9) Dolayisi ile işin başından beri İslam kültüründe doktorluğun profesyonel bir şekilde yapılması yönünde beyanlar bulunmaktadır. Lakin her kültürde olabileceği gibi bu beyanlara ters iş yapanlar da çıkmıştır.
10) Sunu da unutmamak gerekir ki, Dünya kültürüne İslam bilim adamları/doktorlar çok büyük katkılarda bulunmuşlardır. Mesela bu konuda medeniyet tarihçisi Will Durant diyor ki:
11) Tarihte ilk dispanserleri, ilk eczaneleri açanlar Müslümanlardır. İlk eczacılık okulunun kurucuları ve eczacılık hakkındaki eserlerin yazarları da yine Müslümanlar olmuştur.
12) Tarihte ilk defa göz hastalıklan hakkında eser veren Huneyn ibni İshak’ı ve yine büyük Müslüman göz hekimi Ali ibni İsâ'yi sayabiliriz. Ali ibni İsa'nın «Göz Hekimlerinin El Kitabı (Tezkiretu'l-kehhalin)» isimli eseri Avrupa'da XVIII. yüzyıla kadar kullanılmistir.
13) Er-Razi'nin Kitabu'l Hâvî adlı eseri, Liber Continens adı altında Latince'ye çevrildi. Bu eser muhtemelen asırlar boyunca Avrupa'da en fazla hürmet edilen tıp el kitabı oldu. 1395 yılında Paris Üniversitesinin bütün kütüphanesini meydana getiren dokuz kitaptan biri buydu.
14)Kızamık ve çiçek hastalığı hakkındaki eseri de müşahede ve klinik tahlilin şaheseridir. Bu eser, bulaşıcı hastalıklar hakkında yazılan ilk kitap olduğu gibi bu iki hastalığı açıkça teşhise yarayacak bilgileri de veren ilk kitaptı.(Alıntı yapılan eser: kitapyurdu.com/kitap/islam-me…)
15) İbn Sina'nın hem felsefi eserleri, hem de tıbba ait el-Kanun adlı eseri oldukça önemlidir. Konumuz ile alakalı söyleyecek olursak el-Kanun Latince ve Ibranice'ye çevrilmiş bir başyapıttır.
Makale'den bir tane iktibasta bulunacak olursak, XIII. yüzyıla kadar Orta Çağ Avrupası’nda anestezi hususunda bilgi yetersizliğinden dolayı kilise tarafından
17) tıpçıların cerrahi operasyonlarına pek müsaade edilmemekteydi. Hatta bu hususta 1131 Rheims ve 1139 II. Lateran konsillerinde din adamlarının doktorlukla ve cerrahi işlerle uğraşmaları kanın dini bozacağı gerekçesiyle yasaklanmıştı. İşte Lucca Ortadoğu’da aslında kanın dini
18) bozmayacağını İbn Sînâ’nın ardıllarından örenme fırsatı bulmuştur. 1327 yılında Dino del Garbo İbn Sînâ’nın kafatası kırıklarıyla ilgili bir bölümünü tercüme etmiş ve cerrahlar bu eserler vasıtasıyla yara, ülser, kırık ve cilt problemlerini tedavi eder hale gelmişlerdir.
19) Makaleden sonra orneklere devam edecek olursak, tıbba ait ansiklopedik eserler de ortaya konulmuştur. Mesela Endülüslü Ibn Baytar botanik/farmakoloji alanında, yine Endülüslü Zehravi Cerrahi alanında büyük eserler meydana getirmişlerdir.
20) Son olarak benim önemle üzerinde durulması gerektiğini düşündüğüm İbnu'n Nefs'den de bahsetmek gerekir. Ibnu'n Nefs çok yönlü bir insan, hem hadis usulüne dair eseri var, hem Subki'nin Şafii alimlerden bahsettiği Tabakat eserine girebilecek kadar fakih,
21) hem Hipokrat hakkında çalışma yapan bir doktor, hem de öyle bir hayat yaşamış ki, evli olup olmadığını kitabında geçen bir bölümden tahmin etmek zorunda kalıyoruz.
22) Ve aynı zamanda da bir filozof ve tarihi sosyolojik verilere göre açıklamaya çalışan da bir insan ve dünya'da ilk defa küçük kan dolaşımını da bulmuştur.
23) Allahü Teala bizlere kalp ve kafa dengesini sağlamış, hem dinin ahkamını bilen, hem şeriat-ı fitriye'ye de vakıf, nice doktorlar, mühendisler, din adamları ve her alanda uzmanlar nasip eylesin.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Bir ihtilaf ne zaman fitneye dönüşebilir, bu konuda yaptıgım okumalar üzerinden görüşlerim:
a) İhtilafı düello gibi yürütüyorsanız, taraflar sadece birbirlerini yıpratır ve bu sadece ihtilafı körükler, fitneye kapı aralanır, insanlar daha çok birbirlerine karşı cephe alırlar.
2) b)Olaylara etkisi olsun olmasın kendi aklınızdan yürüttüğünüz mantık ile bir irtibat kurup, alakasız insanları zanlı konumuna getirirseniz, karışıklığı artırır, fitneyi körüklersiniz. Çünkü herkes herkese bir zan beslemeye başlar,esas olan ise sonuna kadar temkinli harekettir.
3) c) Böyle zamanlarda empati en önemli çözüm aracıdır. Bu insanlar neyi bilmek istiyor, neden rahatsızlar diyerek anlamak ve zihinlerindeki soruları gidermeye çalışmak önemlidir. Her zaman ters tavırlı insanlar çıkacaktır, ama samimi gönlü kırık insanları unutmamak gerekir.
1) Karen Armstrong İslam ve bilim hakkında diyor ki:
Kuran, sürekli olarak Tanrı'nın "mesaj"larının ve "işaret"lerinin anlaşılması için akıl gerektiğini vurgular. Müslümanlar kendi mantıklarından feragat etmemeli fakat dünyayı merak ve dikkatle incelemelidirler.
2) Daha sonra Müslümanlara incelenmiş doğa bilimi geleneğini geliştirme olanağı sağlayacak olan da bu yaklaşımdır ve bu bilim Hristiyanlık'taki gibi hiçbir zaman din için tehlike olarak görülmemiştir. On ikinci yüzyilda Avrupalı bilimadamları İspanya'ya doluşmuştu.
3) Burada Müslüman bilimi ile karşılaşıyorlardı. Müslüman ve Yahudi entelektüellerin yardımıyla bu engin entelektüel hazineyi Batı'ya taşımak için büyük bir çeviri tasarısını gerçekleştirmeye koyuldular.
1) Avrupa'nın değişik ülkelerindeki gençler ile arada görüşüyoruz. Mutat olarak belirli aralıklar ile zoom üzerinden sohbet de ediyoruz. Arkadaşlardan müsaade istedim, bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
2) Evvelen şunu söylemem gerekir ki, her geçen gün Türkçe sohbet etme imkanı azalıyor. Muhacir gençlerden süreç başlangıcında 13-14 yaşında olanlar ekseriyetle bulundukları ülkelerdeki lisana da artık hakimler.
3) Burada yapılması gereken, yaş gruplarına göre bulunulan ülkenin lisanında müfredat oluşturmak. Yani bir bireyin, çocukluktan başlayarak Üniversite yıllarına kadar bilgiye ulasabileceği sağlam kaynaklara sahip olması gerekiyor.
1) Hocaefendi'nin gerek dini, gerekse bilimsel konularda araştırmacılığa önem verdiği malumdur. Bu konuda eserlerindeki bazı açıklamalara bakalım:
Batının eşya ve hâdiseleri didik didik ederek ciddi bir araştırma aşkıyla ilim ve fende belli bir noktaya ulaştığı bir gerçektir.
2) Belgesellerde görüyoruz. Meselâ Güney Kutup’taki penguenlerin, bilmem neredeki vahşi balinaların hayatı günlerce takibe alınıyor. Bir araştırmacı, “25 senedir kobraların hayatını izliyorum” diyor.
3) Bu insanlar, bu kadar emek ve gayret sonucunda ileride ne elde edeceklerini bile belki tam olarak bilmiyorlar. Fakat merak duygusu ve araştırma iştiyakıyla vahşi dedikleri tabiatı didik didik ediyor; söküyor, bozuyor sonra yeniden örgülüyor; örgünün keyfiyetine bakıyor;
1) Büyük müfessir Fahreddin-i Razi Allah'in rahmetinin enginliğini gösteren Zümer 53. ayeti ile alakalı on tane incelik cikarmistir. Bu zorlu günlerde Allah'in hem ahirette hem de dünyada bizim icin rahmet tecellisini bekleyerek, önce meala bakalım:
CovideKarşı SiyasilereTahliye
"Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.'"(Zümer/53)
2) 1. Allahü teâlâ günahkârı "kulum" diye adlandırmıştır. Kulluk ise, kişinin ihtiyaç içinde olduğunu, zillete düştüğünü anlatır. Rahim ve Kerîm'e uygun düşen ise, miskin ve muhtaç kuluna, hayır ve rahmetini bol bol vermesidir.
1) Önemli düşünürlerden ve İslami kaynaklardan insanın ümit beslemesi ve gelecek adına umutlu olmasına dair bazı görüşler derlemiştim:
Evvelen Üstad diyor ki, yeis en dehşetli bir hastalıktır. Hatta seretan (kanser) diyor. Hutbe-i Şamiye/43.
ÜmitvarOlunuz Çocuklar
2) Yine Üstadın dediği gibi şedid bir düşman olan yeis, insanın faaliyet şevkini kırar ve atalet(tembellik) zindanına düşürür (Münazarat). Hocaefendi: Geleceği karanlık görmek, geleceği gerçekten karanlık hâle getirebilir ve kemalâta giden yolları yürünmez kılabilir.(Herkul/2019)
3) Erich Fromm diyor ki: Umut, daha büyük bir canlılık, daha büyük bir duyarlılık ve akılcılık sağlamak yönünde gerçekleştirilmek istenen her toplumsal değişimin, belirleyici öğesidir. (Umut Devrimi, sf.21)