1) İfk hadisesi, Asr-ı Saadet'te toplumsal çalkalanmaya sebep olan bir vakadır. Münafıkların başı olan Abdullah bin Ubey bin Selül olayın yaygınlaşmasını sağlamış ve toplum içinde çalkantıya sebep olacak şekilde propagandasını yapmıştır.
2) Ne var ki, Hz. Ebu Bekir ile yakın akraba olan Mistah bin Usase dahi buna inanmış, Rasulullah aleyhissaletu vesselam'ı yazdığı şiirler ile savunan Hassan bin Sabit de bu kervana katılmıştır.
3) Mus'ab bin Ümeyr'in hanımı ve aynı zamanda annemiz Zeynep binti Cahş'ın da kızkardeşi olan Hamne binti Cahş da onlara iştirak etmiştir. Ve olay netleştikten sonra kendilerine terettup eden hukuki ceza uygulanmıştır.
4) Hatta olay o kadar büyümüştür ki, Medine'deki Evs-Hazrec arasındaki eski çekişmeyi yeniden kabartacak hale gelmiştir (İbn Hişam, II, 271-276; Taberi, II, 614-615; İbn Kesir, IV, 162-163)
5) Münafıkların böylesi bir olaya girişmelerinin kısa ve uzun vadeli pek çok amaçları bulunmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
(Bu yazdıklarım ayniyle bugünlerdeki gündem ile irtibatlandırılamaz, ama elbette o konuda da bazı çıkarılabilecek dersler olabilir)
6) 1-Hz. Peygamber'in şerefine leke sürerek Müslümanlar üzerindeki etkisini kırmak, tebliğ faaliyetini zayıflatmak.. Olay iyice tetkik edildiğinde söz konusu iftira ile asıl hedeflenen kişinin, Hz. Peygamber olduğu görülecektir.
7) 2-Hz. Ebû Bekir'in şerefi ile oynayarak, Islam'ın ilk günlerinden beri oluşturduğu itibarı zedelemek, nüfûzunu kırmak ve Hz. Peygamber ile arasını açmak.İfk Olayı’nda da görüldüğü üzere Hz. Ebû Bekir, fakir insanlara ve akrabalarına yardım ediyordu.
8) Bu da onlarin Islam'a sıcak bakmalarına ve sonuçta yeni dine girmelerine sebep oluyordu. Münafıklar, söz konusu iftira ile bunun önüne geçmek istiyorlardı. Mevlana Sibli’ye göre, Medine’de münafıkların en büyük düşmanları, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer idi.
9) Dolayısıyla münafıklar, Hz. Âişe ile Hz. Hafsa’yı lekelemeye muvaffak olurlarsa Resûlullah’ı bu iki arkadaşından ayırabileceklerini zannederek böylesi bir olaya girişmislerdir.
10) 3-Hz. Âişe'nin şerefini ve iffetini lekeleyerek onun İslam kadınları arasında dînî, fikhî, ilmî konulardaki öğreticiliğinin etkisini azaltmak ve onu Hz. Peygamber'in gözünden düşürmek. Çünkü Hz. Âişe, zekası, anlayışı, kuvvetli hafızası, güzel konuşması,
11) Kur’ân-i Kerîm’i ve Hz. Peygamber’i en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıfları sayesinde Allah Resûlu’nun yanında müstesna bir mevki kazandı.
12) 4-Genel olarak Müslümanların, din kardeşliğinden doğan toplum ve millet birliğini yıkmak, İslam toplumundaki dayanışmayı sarsmak. Bunda kısmen de olsa başarılı oldukları söylenebilir. Örneğin Hz. Ebû Bekir, Mistah b. Usâse'ye önceden vermiş olduğu nafakayı
13) bu olay üzerine vermemeye yemin etmiş; ancak Allah'ın ikazı üzerine yemininden vazgeçtiği gibi onceki uygulamasına da devam etmiştir. (İfk Hadisesi ve Sonuçlarının İffet Açısından Değerlendirilmesi, Prof. Dr Ali Aksu )
14) Hocaefendi ise olaya şöyle yaklaşmaktadır :
Münafıkların önderi Abdullah İbn Ubey İbni Selül, nifakta bir prototip idi. Peygamberimizin hicretinden önceki liderlik konumu sarsıldığı için, ömrünün sonuna kadar O’nu çekemedi.
15) Her fırsatta mü’minler arasında fitne çıkarmaya çalışır, onların kuvve-i maneviyelerini kırmaya uğraşır, günümüzdeki moda tabirle sürekli algı operasyonları yapardı. “İfk hadisesi” olarak bilinen, Hazreti Aişe validemize iftira atılması olayında da bühtanı yaymada başı çeken
16) Abdullah ibni Ubeyy ibni Selûl’du. Zift medyası gibi, propaganda yapmasını öyle biliyordu ki, ona bir kısım mu’minler bile inanmışlardı.( 7 Eylül 2015. Bamteli)
17) Kuran bu vesile ile toplumun böyle bir hadise karşısında nasıl davranması gerektiğini bize bildirmektedir :
Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, “Bu, apaçık bir iftiradır” deselerdi ya!(24/12)
18) Kitabullah, bize bu tür suçlama olduğu zaman birden hüküm vermememizi, hatta hüsnuzan etmemizi emrediyor. Örnek olarak aktaracak olursak, Ebu Eyyub el-Ensari bu konu ile alakalı hanımına demiş ki :
—Hanım duydun mu, Aişe hakkında neler diyorlar?
19) —Hanımı da diyor ki: Eğer Saffan’ın yerinde sen olsaydın acaba Resulullah’ın (sav) namusuna hıyanet etme fikrinde olur muydun?
—Elbette olmazdım.
—Eğer ben de Aişe’nin yerinde olsaydım hiçbir vakit Resulullah’a hıyanet etmezdim.
20) Öyle ise Aişe, benden; Safvan da senden daha hayırlıdır. Onlardan hiçbir zaman böyle şey sadır olmaz.( Nesefî, IV, 378. )(Hadisenin değişik rivayetleri de mevcuttur, ama Ebu Eyyub ve muhtereme eşi arasında geçtiği katidir)
21) Ne var ki Kuran mevzu ile alakalı durumu hukuki bir düzleme oturtuyor ve böyle bir söylenti olduğu zaman meselenin subutu için şahid getirme şartını koşuyor :
22) Onlar bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Mademki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir. (24/13)
23) Rasulullah aleyhissaletu vesselam, bu can yakıcı hadisede dahi meseleyi toplum nezdinde sormuş soruşturmuş, hatta milletin gözü önünde mescide gelip istişare etmiştir.
24) Prof. Aksu bu konuda diyor ki:
Bütün bu zorluklara rağmen Hz. Peygamber, olaya aklı selim ve sağduyu ile yaklaştı. Eşine karşı objektif davranmayı elden bırakmadı. Sadece gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olması düşüncesiyle Hz. Âişe hakkında sahabe ile istişâre yaptı.
25)Hemen karar verilmeyecek, elden geldiğince hüsnü zan edilecek, toplumda kargaşa çıkmaması saglanacak, bu suçlamayı yayanlardan olayın katiyyetine dair şahitler istenecek, ve bu arada olay da araştırılacak, olay bittikten sonra da müminler kardeşliğine devam edecekler.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Bir ihtilaf ne zaman fitneye dönüşebilir, bu konuda yaptıgım okumalar üzerinden görüşlerim:
a) İhtilafı düello gibi yürütüyorsanız, taraflar sadece birbirlerini yıpratır ve bu sadece ihtilafı körükler, fitneye kapı aralanır, insanlar daha çok birbirlerine karşı cephe alırlar.
2) b)Olaylara etkisi olsun olmasın kendi aklınızdan yürüttüğünüz mantık ile bir irtibat kurup, alakasız insanları zanlı konumuna getirirseniz, karışıklığı artırır, fitneyi körüklersiniz. Çünkü herkes herkese bir zan beslemeye başlar,esas olan ise sonuna kadar temkinli harekettir.
3) c) Böyle zamanlarda empati en önemli çözüm aracıdır. Bu insanlar neyi bilmek istiyor, neden rahatsızlar diyerek anlamak ve zihinlerindeki soruları gidermeye çalışmak önemlidir. Her zaman ters tavırlı insanlar çıkacaktır, ama samimi gönlü kırık insanları unutmamak gerekir.
1) Karen Armstrong İslam ve bilim hakkında diyor ki:
Kuran, sürekli olarak Tanrı'nın "mesaj"larının ve "işaret"lerinin anlaşılması için akıl gerektiğini vurgular. Müslümanlar kendi mantıklarından feragat etmemeli fakat dünyayı merak ve dikkatle incelemelidirler.
2) Daha sonra Müslümanlara incelenmiş doğa bilimi geleneğini geliştirme olanağı sağlayacak olan da bu yaklaşımdır ve bu bilim Hristiyanlık'taki gibi hiçbir zaman din için tehlike olarak görülmemiştir. On ikinci yüzyilda Avrupalı bilimadamları İspanya'ya doluşmuştu.
3) Burada Müslüman bilimi ile karşılaşıyorlardı. Müslüman ve Yahudi entelektüellerin yardımıyla bu engin entelektüel hazineyi Batı'ya taşımak için büyük bir çeviri tasarısını gerçekleştirmeye koyuldular.
1) Bu seriyi 14 Mart Tip Çalışanları günü vesilesi ile, öncelikle KHK sebebi ile işlerinden el çektirilen tıp çalışanlarına, sonra covid sürecinde hayatını tehlikeye atarak insanların sağlı ile ilgilen tabiplere, ve tüm sağlık personeline ithaf etmek için yazıyorum.
2) Sağlık kıymeti bilinmesi gereken bir nimettir. Peygamber Efendimiz aleyhissaletu vesselam, “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: “Sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1) diyor.
3) Ve bu hususta insanlara tedavi yöntemleri tavsiye etmiş, devrinin ilaçları ile de tedavi uygulamistir. Ve diyor ki: "Allah hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın." (Ebu Dâvud, 3874).
1) Avrupa'nın değişik ülkelerindeki gençler ile arada görüşüyoruz. Mutat olarak belirli aralıklar ile zoom üzerinden sohbet de ediyoruz. Arkadaşlardan müsaade istedim, bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
2) Evvelen şunu söylemem gerekir ki, her geçen gün Türkçe sohbet etme imkanı azalıyor. Muhacir gençlerden süreç başlangıcında 13-14 yaşında olanlar ekseriyetle bulundukları ülkelerdeki lisana da artık hakimler.
3) Burada yapılması gereken, yaş gruplarına göre bulunulan ülkenin lisanında müfredat oluşturmak. Yani bir bireyin, çocukluktan başlayarak Üniversite yıllarına kadar bilgiye ulasabileceği sağlam kaynaklara sahip olması gerekiyor.
1) Hocaefendi'nin gerek dini, gerekse bilimsel konularda araştırmacılığa önem verdiği malumdur. Bu konuda eserlerindeki bazı açıklamalara bakalım:
Batının eşya ve hâdiseleri didik didik ederek ciddi bir araştırma aşkıyla ilim ve fende belli bir noktaya ulaştığı bir gerçektir.
2) Belgesellerde görüyoruz. Meselâ Güney Kutup’taki penguenlerin, bilmem neredeki vahşi balinaların hayatı günlerce takibe alınıyor. Bir araştırmacı, “25 senedir kobraların hayatını izliyorum” diyor.
3) Bu insanlar, bu kadar emek ve gayret sonucunda ileride ne elde edeceklerini bile belki tam olarak bilmiyorlar. Fakat merak duygusu ve araştırma iştiyakıyla vahşi dedikleri tabiatı didik didik ediyor; söküyor, bozuyor sonra yeniden örgülüyor; örgünün keyfiyetine bakıyor;
1) Büyük müfessir Fahreddin-i Razi Allah'in rahmetinin enginliğini gösteren Zümer 53. ayeti ile alakalı on tane incelik cikarmistir. Bu zorlu günlerde Allah'in hem ahirette hem de dünyada bizim icin rahmet tecellisini bekleyerek, önce meala bakalım:
CovideKarşı SiyasilereTahliye
"Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.'"(Zümer/53)
2) 1. Allahü teâlâ günahkârı "kulum" diye adlandırmıştır. Kulluk ise, kişinin ihtiyaç içinde olduğunu, zillete düştüğünü anlatır. Rahim ve Kerîm'e uygun düşen ise, miskin ve muhtaç kuluna, hayır ve rahmetini bol bol vermesidir.