Ben Erkan Oğur'unda, Bülent Ortaçgil'inde, Mazhar Alanson'unda değilim. Beni ilgilendiren bu günler gelip geçtikten sonra da hep gündemimizde olacak olan sanat ve politika ilişkisi. Kapitalizmin faşist devlet şeklinde tezahür etmediği dönemlerde bu ilişkiyi doğru görmek daha zor.
Burjuva demokratik yanı ağır basan -ama hâlâ emperyalist, gerici, saldırgan, burjuva olan- devletlerde sanatçının siyasi niteliğini tartışmak ayıp sayılır. Bu, burjuvazinin dikte ettirdiği bir ayıptır. Bir yığın aydın, burjuvaziye kölece hizmet eder ama göze batmaz.
Ama işte Richard Strauss Nazi müzisyeni olunca, Dali Franco'ya tebrik mesajı yazınca, Heidegger'ler, Borges'ler faşizme hizmet edince işler değişir. Faşizm, kapitalizmin, kapitalistlerin bile açıktan savunamayacağı denli vahşi biçimidir çünkü.
Oysa sonuç çok farklı değildir. Burjuvaziye hizmet eden veya güya apolitik, depolitik takılarak emekçilerin sınıf mücadelesine sırt çeviren aydın eninde sonunda kapitalizme (dolayısıyla emperyalizme ve faşizme) hizmet etmektedir. Faşizmler bu rezil hizmeti görünür kılar, o kadar.
Sanatçının politikanın çok üstünde, yücelerde bir yerde durduğunu sanan naif romantizm, sanat ve toplum ilişkisi hakkında ciddiyetle kafa yormamış aydınları da kolayca etkiler. Özel olan politiktir, her şey politiktir diye gezip gezip "Ama Oğur'u harcamayın" diyecek binler var.
Argümanları zayıf değildir. Öyle ya, "Sanat bağımsız olmalıdır, sanatçı kendini hiçbir kısıtlama altında hissetmemelidir, sanat ancak o zaman gelişir [yine tarih bakımından çocukça, etik-siyasal açıdan faydalı bi görüş.] 'Bağımsız' sanatçı da istediği kişiyle/tarzda sanat yapar."
Bu son raddede makul argümanın minicik bir sorunu vardır: Sanatçı hiçbir zaman bağımsız olmamıştır. Ne siyasetten ne ticaretten. Aydın, tercih özgürlüğünü halktan yana kullanınca önünde işsizlik ve zindanlar açılır; iktidardan yana kullanınca şöhret ve para. Ne özgürlük ama!
Onların aydına layık gördükleri özgürlük, emek gücünü satmazsa aç kalacak işçinin, kardeşini vurmazsa vurulacak askerin, boyun eğmezse boynu kesilecek olanın özgürlüğüdür.
Yine de bir sorumuz daha var: Peki biz boyun eğmeyi seçenlerin ürünlerini ne yapacağız? Aslında cevabı çoktan verilmiş bir sorudur bu ama, ya bilmezlikten ya bilmezden gelmekten, sanki hepsini çöpe atalım denmiş gibi davranırlar. Oysa bu vakte dek çöpe atılan HİÇ kimse yok.
"Bu günler geçtiğinde müzik dinleyeceğiz, çok şeetmeyin" mealinde bir şey okudum. Sen gönlünü ferah tut kardeşim, R. Strauss'un, Herbert von Karajan'ın dinlendiği, Dali'nin sergilendiği, Borges'in okunduğu yerde senin Spotify listendeki iki Erkan Oğur parçasına bir şeycik olmaz.
Bugünün dünyasında Richard Strauss çalmayan tek bir orkestra bile yoktur herhalde. Ama adı geçtiğinde, onun Nazilerle işbirliğini konu almayan tek bir müzik tarihi de yoktur. Bu işler böyle. Sanatın ödülü var, boyun eğmenin bedeli var.
Bir diğer argüman çizgisi de "Canım propaganda parçasında çalmadı ya" şeklinde gidiyor. Siz propaganda hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz beyler. İşte iyi propaganda böyle yapılır, saftirikleri uyandırmadan.
Hadi Suruç, Ankara, Diyarbakır geride kaldı. İntihar eden 104 müzisyeni de mi bilmezler? Ülkenin her yanından gelen böyle haberleri de mi görmezler? #HakYoksaBoykotVar diyorlar. Haksızlık varsa müzik yok da mı diyemezler?
Faşizmle (egemenlerle) işbirliği yapan sanatçılar konusu çokça işlendi, aslında bu tartışma çoktan geride kalmalıydı. Sadece soldaki kitabın ve sağdaki filmin adının gönderme yaptığı kurgusal karakterler bile size bu yola gireni hangi damganın beklediğini hatırlatmalıydı
Yukarıda naif romantizm falan dedim de bildiğin din bu. Peygamberlere bu kadar hak verilmiyor.
Yukarıdaki tiviti görmemiştim, zaten tebliğciymiş

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with Barış Yıldırım

Barış Yıldırım Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @yazilama

14 Apr
Stüdyoda karşılaşıp tesadüfen çalmış mazereti olur ya konuyu bilmeyenlere inandırıcı geliyordur. Aşağıdaki listeyi okuyan her müzisyenin anlayacağı şeyi söyleyeyim. Kalın, divan sazıyla çalıp söylemiş, geri kalan hemen her şeyi Erkan Oğur yapmış.
Telefona çalıp göndermiş bile olabilir, ritim süreksizliklerinden bir altyapı üzerine çalışmadığı belli oluyor, divanın sesi zaten neredeyse duyulmuyor. “Track” Erkan Oğur's emanet edilmiş. Usta önce gitarlarla altyapı hazırlamış. E-bow'la duygu katmış, kopuzla dolguları çalmış.
Saltık, düzenleme yapmadı falan demiş ya, hadi sızdırılan A4 yanlış bilgi içeriyor, düzenlemede Erkan Oğur dışında hiçbir şey yok ki. Onun çalmadığı tek şey olan klasik kemençe ezgiyi çalıp geçmiş. Şarkıyı beğenenler var ya, beğendikleri ne varsa Erkan Oğur'a ait yani.
Read 9 tweets
13 Apr
Hani biz politik sanattan bahsedince, sanat(çılar)ı politik açıdan eleştirince burun kıvırıyorsunuz ya, canım her sanatçı politik olmak zorunda mı, diyorsunuz ya. Değil. Ama apolitik sanatçının yeterince güçlü her iktidara her an yamanabileceğini unutmayın.
Benimsediği o basit ve sıkıcı olacak denli minimal üslupta bunu çok göremiyoruz ama Erkan Oğur çok iyi bir müzisyen, belki yaşayanlar arasında en iyilerden. Ama Richard Strauss kadar da iyi bir müzisyen değil a. Ağır bir dönemden geçiyoruz ama Nazi dönemi kadar da ağır değil a.
Richard Strauss, “Kayzer döneminde de müzik yaptım, şimdi de evimde oturup müzik yapacağım, benim için değişen bir şey yok” demişti. Ama Hitler'in müzik şefi oldu. Arkasından kendisine “dekadan ruh hastası” diyen Goebels'in aparatı oldu.
Read 13 tweets
27 Oct 19
Şili Stadyumu'nda parmakları kırılıp "Hadi şimdi şarkı söyle de görelim" dendiğinde Venceremos'u söyleyerek şehit düşen ve 46 yıl sonra şarkıları Şili'de yüz binlerce söylenen #VictorJara'nın müziğine giriş niyetine birkaç şarkılık bir zincir kurayım mı?
Önce @BSM_TR'nin videosunda bir halk orkestrası ve korosunca söylenen "El derecho de vivir en paz" (Barış içinde yaşama hakkı). Vietnam ve Ho Chi Minh'e adanmış bir şarkıdır.
@BSM_TR Müthiş introsuyla Manifiesto. "Şarkı söylemiş olmak için söylemem, ne de güzel bir sesim olduğu için. Duygusu ve aklı vardır gitarın, onun için söylerim." Jara'nın ozanlık manifestosu.
Read 10 tweets
7 Jun 19
Tivit matruşkasına dönecek ama @melatay arkadaşın tivitini alıntıladığım şu tivitin altında dağınık da olsa prozodi konulu bir tartışma döndü. Biraz sadeleşmek için buradan devam ediyorum.
Hemen söyleyeyim: Fikret Kızılok ve Zülfü Livaneli'nin kişiliğini değil, hatta öncelikle şarkılarını da değil, genel olarak "şarkı yazma tekniği"ni tartışacağım. Bu videoda Kızılok sayısız hata yapıyor, önce onları bir temizleyelim (dil sürçmesiyle söylenen 'prodozi'yi geçiyorum)
Fikret Kızılok burada bir prozodi kuralı icat ediyor: "Bir melodide her hece bir notaya denk düşmeli." Böyle bir prozodi kuralı olmadığı gibi böyle bir müzik kuralı da yok. Bir heceye bir nota düşen şarkılara "silabik/hecesel" deniyor, bir notaya çok nota düşenlere "melizmatik".
Read 17 tweets
3 May 19
Dün Hakan'ın başlattığı ahmakça ve iğrenç linç girişimi bir karşı linç başlatmasın diye hak ettikleri sertlikte yazmamıştım ama bu Troçkistler kafalarına vurmadan anlamıyorlar. Hem teorinin buz baltasını patlatalım hem de bazı eğlenceli "kuyruk acısı" hikâyeleri paylaşalım.
Bahsettiği hikâyeye geleceğim ama önce Türkiye solunda Hakan tipine bakalım. Neden RED demiyorum da Hakan diyorum, çünkü o kendisini hareket lideri sansa/satsa da onun hamasi laflarına ve cenk hikâyelerine geçici olarak kanan ve sürekli değişen iki üç kişiden bahsediyoruz.
Hakanlar örgütlü mücadeleden uzak duran, bu boşluğu da mahalle kabadayılığı ile karışık müphem radikal söylemlerle dolduran tiplerdir. Biraz da entelektüel bir yetenekleri varsa (şiir yazmak gitar çalmak olur, Hakan gibi akıcı metinler yazabilmek olur) bir şekilde var olurlar.
Read 33 tweets
9 Mar 19
8 Mart geçti, şimdi biraz Feministler ve Sol ilişkisini saldırıya dayanışma, direnç ve neşeyle cevap veren #FeministGeceYürüyüşü bağlamında tartışalım. Birçok solcu kadın ve/ya feminist arkadaş yürüyen teorik tartışmalara cevabın bu yürüyüşle verileceğini düşünüyordu.
Direnmek ve mağduriyet direnen ve mağdur olan özneye teorik haklılık sağlamaz, yine de yürüyüşe bakalım. Google görsellerde yürüyüşe dair çıkan ilk birkaç yüz görseli taradım ve gördüğüm 100 kadar sloganı (tekrarları atlayarak) bir kenara yazdım.
İlk gözlemler: Geçen senenin bolca cinsellik içerilen sloganlarına getirilen eleştiriler zımni olarak bu yılı etkilemiş, neredeyse "müstehcen" söylemlerden tamamen ari bir yürüyüş olmuş. Çoğu slogan Türkçe, bir iki Kürtçe, bir iki Lazca ve Hemşinci, 1 İngilizce döviz gördüm.
Read 34 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!