1) Galatasaray klübü bir seçim yaşadı. Bu haberi okuduktan sonra eskiden okuduğum bir anıyı hatırladım. Önemli edebiyat tarihçisi Prof. Dr. İsmail Hakkı Ertaylan, Galatasaray Lisesi'nde talebeyken, samimi bir hocanın etkisinde kaldığı, din dersinde yaşanan bir hadiseyi anlatıyor:
2) Ertaylan diyor ki: Bazı yaşlı başlı, ihtiyar temiz yürekli, baba hasletli hocalarımız vardı. Bunlar ekseriya din dersleri hocalarıydı. Bu mübarek adamlara da çocuklar musallat olur, muzipliğin envaını yaparlardı.
3)Adını hatırlayamadığım, bir din dersi hocamız vardı. Uzun ak sakallı,nurlu çehresi,mütevekkil simasıyla, hürmet telkin eden bir adamcağızdı. Verdiği dersler çok basitti. Buraz akaidden, biraz Kur'an'dan okuturdu, şerh u izaha girmezdi. Hiçbir sul sormaz, hiçbir sual sorulmazdı.
4) Bir gün muzip bir arkadaşımız onunla alay olsun diye, Kur'an'ı yüksek ve makamlı bir sesle okumağa başlamıştı. Bütün sınıf hocanın göstereceği muamelenin ne olabileceğini düşünüp dururken, hocanın ak sakallarına doğru göz yaşlarının aktığını görüvermez mi?!
5) Sınıfta yarı mücrim yarı, yarı masum bir sükut peyda oluvermişti. Okuyan arkadaşımız susmuş, dinleyen arkadaşlarımız susmuş, sınıfta can kalmamış gibiydi. Hoca tesir ve teessürden titreyen sakalıyla, okuyan arkadaşımıza:
6) Aferin oğlum! Berhudar ol! İşte böyle Kur'an'a hürmet et, dine riayet gösterirsen Allah da sana her işinde inayet eder. Berhudar ol! dedi. Titrek elleriyle deftere iki mükafat yazdı.
7) Sınıf bu durumda neye uğradığını şaşırmıştı. Bu ihtiyar, bu hassas ve saf din adamına karşı o andan itibaren derin bir hürmet doğmuştu. Bütün talebe o'nun sınıfa girişini sıra halinde bekliyor, birer birer elini öpüyordu. O da hepsine ayrı ayrı dualar ediyordu.
8) Dersin başlangıcı, arkadaşımızın yüksek ve güzel sesle Kur'an okumasıyla başlıyordu. Bu din adamı, bizi kendisine, gözlerinden boşanan ilahi bir zincirle bağlamıştı(Yetmiş Yılın Masalı - Ord. Prof. İsmail Hikmet Ertaylan, sf. 61-62, Emine Kocamanoğlu Doktora Tezi, sf. 199)
9) Peygamber Efendimiz aleyhissaletu vesselam'ın dediği gibi, “Din nasihattır” (Müslim İman, 95; Buhari, İman, 42). Nasihat Türkçe'de geçen manada olduğu gibi, içten gelen, samimi, katışıksız, saf ve duru olmak manalarına da gelir.
10) Ragib el-İsfehani Tevbe-i Nasuh(Tahrim/ 8) terimini açıklarken, bunun ihlaslı, samimi tevbe manasında da olabileceğini belirtmektedir. Hatta o kısımda bir şiirden örnek vererek N-S-H kökünün içtenlikle sevmek manasına da gelebileceğini söylemektedir(Müfredat ilgili md).
11) Galatasaray Lisesi'ndeki bu ihtiyar hocanın samimiyeti, bakın yıllar sonra çok onemli bir akademisyen olan bir kişinin aklından çıkmamış. Çünkü o hoca/ öğretmenin samimi olduğu ve bütün sınıfı o temiz inancı ile etkilediği açıktır.
12) Bugünlerde malesef dindar görünenler adi suçlarla anılmaktalar ve topluma da bir samimiyet aksettirememektedirler. Bırakalım Allah'dan korktuklarını, kuldan dahi utanmakdıkları körü körüne bağlıları haricindeki insanlara malumdur. Allah bu belayı müslümanlardan kurtarsın.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Üstadın iktisat anlayışıyla sadece yeme, içme ve harcamada aşırıya kaçmayı engellemek amacında olmadığı, nefsi terbiye ederek mala düşkünlüğün doğrucağı ahlaksızlığı engellemek istediği anlaşılıyor. Bu hali müminler ve ehl-i hizmet için sanki zaruret görmekte. Nurlara bakalım:
2) Üstad diyor ki: Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevketmekle, ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir.
3) Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel, ferdi şahsı fakir, ahlâksız etmiştir. (Asar-ı Bediyye, Envar Nesriyat, sf. 123). Modern zamanda insanların masrafları gereksiz şekilde çok arttığı için, çalışmalarının karşılığında elde ettikleri ücret harcamalarına yetmemektedir.
1) Hocaefendi, Kalbin Zümrüt Tepeleri'nin Esma-i Hüsna bahsinde, mevzu ile alakalı daha fazla okuma yapmak için tavsiye ettiği kitaplardan birisi, Gazzâlî’nin “el-Maksadü’l-Esnâ" eseridir. Bu seride Esma-i Husna ve ahlaki eğitime dair o eserden bazı bilgiler derlemeye çalıştım:
2) Gazzali diyor ki: Her kimin Esma-i Hüsnâ'dan nasibi, sadece lafızlarını işitmek, lügat bakımından tefsir ve vaz'ını bilmek ve manasının Allah-ü Teâlâ hakkında sabit olduğuna kalbi ile inanmaktan ibaret kalırsa, şüphesiz o insan talihsizdir ve derecesi düşüktür.
3) Halk arasında (böyle insanların) övünecek bir şeye sahip olduğu söylenemez. Çünkü lafızları işitmek, sesleri işitmeye yarayan kulak vasıtasının selametine bağlıdır ki, bu meziyet hayvanda bile mevcuttur.
1) Üstad hazretleri, kendisinden önceki İslami ahlaka dair yazılan ana unsurlara kimi yerlerde değinmiştir. "Kuvve-i gadabiye", "kuvve-i akliyye", "kuvve-i şeheviyye"'nin dengede olması gerektiğine dair beyanları var. Bu üç kuvve'nin alt unsurları nelerdir? İbn Sina'dan okuyalım.
2) İbn Sînâ er-risâle fi’l-ilmi ahlak adlı risalesinde, şehvet, öfke ve temyiz gücünün ideal olan noktada olmasına karşılık gelen, temel ve alt erdemleri sıralar (Toktaş, İbn Sînâ’nın “Risâle fî ‘İlmi’l-Ahlâk” risalesinin takdim, tahkik ve çevirisi (2016)). Bu erdemler şunlardır:
3) Şehvet Gücü(Kuvve-i şeheviyye): Temel ve Alt Erdemler
Temel erdem, İffet: Yeme içme ve cinsellik gibi duyusal isteklere karşı kontrollü ve sağlıklı düşünerek hareket etmektir.
1) Babalar günü olması dolayısı ile kendi babamla yaşadıklarım ve onun kardeşimle beni Hizmet'e yönlendirmesi gibi bazı şeyler aklıma geldi. Sizlerle paylaşmak istedim. Allah tüm kardeşlerimize sadaka-i cariyeye sebep olacak salih evlad nasip eylesin.
2) 17-18 yaşlarında iken bir yaz tatilinde babam ile dedemi birlikte gördüğüm bir hal vardı.. Dedem kanepede oturuyordu, babam ise onun ayaklarının bitişiğinde yerde..Dedem bir şey dese, tamam baba, olur baba, bunu da ister misin gibi sözlerle mukabelede bulunuyordu.
3) Babam tahsilli bir insan, kafamda bunu oturtamıyordum ..Gençliğin verdiği dengesizlikle babasından korkuyor mu diye içimden bir şeyler geçirmiştim. Fazla geliyordu bana. Oysa bu hürmetti. Çünkü peder hazretleri babasına olduğu gibi, ihtiyarlara da hürmet gösteren bir insandı..
Hatib b. Ebi Beltaa'nın Mekke fethi'nden önce akrabalarına yazdığı mektup bugünlerde mevzu edilmektedir. Bu mektubun içeriği ve Resulullah aleyhissaletu vesselamın tutumu hakkında bir yüksek lisans çalışmasından özet çıkarmaya çalıştım.
GülfemYeniye AcıÜstüneAcı
Tarihçilere göre, Hatib b. Ebi Beltaa'nın mektup yazdığını vahiyle öğrenen Hz. Peygamber (sav), Sâre’nin(mektubu götüren kadın) Mekke’ye gidip seferle ilgili bilgileri ilgili kişilere vermesini engellemek için Hz. Ali, Zubeyr b. Avvam ve Mikdat b. Amr’ı görevlendirdi.
Sâre’nin yerini, aldığı vahye göre tarif etti. Kaynaklarda bu yerin neresi olduğuyla ilgili olarak iki farklı yer rivayet edilmektedir. Birincisi “Hah bahçeleri” adıyla bir yer belirtilmektedir ki kaynakların ekserisi burayı zikreder, diğeri de “Hüleyka” ismindeki bir yerdir.
1) Etkin pişmanlık veya itirafçılık ile alakalı bazı tanık olduğum durumlar var, ve kendimi de yakinen alakadar eden bir husus olduğu için şahit olduğum hususları belirtmek istiyorum.
2) Evvelen önemli bir devlet dairesinde memurken, takribi kırk kişinin ismini verip, kimilerinin işten atılmasına veya kimilerinin hapsedilmelerine sebep olan birisinden bahsedeceğim.
3) Bu insan son derece mülayim bir insanken, baskı altında bir kaç isim verdikten sonra, daha da isim vermesi yönünde zorlanarak sayıyı günden güne artırmış. Verilen isimler arasında olup zorluklara maruz kalan bir arkadaşım ise şu anda yurtdışında.