1) Üstadın iktisat anlayışıyla sadece yeme, içme ve harcamada aşırıya kaçmayı engellemek amacında olmadığı, nefsi terbiye ederek mala düşkünlüğün doğrucağı ahlaksızlığı engellemek istediği anlaşılıyor. Bu hali müminler ve ehl-i hizmet için sanki zaruret görmekte. Nurlara bakalım:
2) Üstad diyor ki: Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevketmekle, ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir.
3) Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel, ferdi şahsı fakir, ahlâksız etmiştir. (Asar-ı Bediyye, Envar Nesriyat, sf. 123). Modern zamanda insanların masrafları gereksiz şekilde çok arttığı için, çalışmalarının karşılığında elde ettikleri ücret harcamalarına yetmemektedir.
4) Bunu diğer pasaj ile beraber okursak, yine Üstad diyor ki: Su-i istimâlât ve israfat ve hevesatı tehyiç ve havâic-i gayr-i zaruriyeyi, zarurî hâcatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle,şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine,
5) yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor.(Emirdağ,II,74). Yani yaşadığımız zamanda gereksiz bir çok şeyi kullanıyor, gereksiz bir çok şeyi israf ediyoruz. Çünkü heveslerimiz bu yönde coşturuluyor. Tüketim kültürünün nefse hoş gelen cazibedarlığı ile
6) birey olarak bundan çok fazla geri kalamıyoruz. Neden? Zira göze dayalı bir kültürde yaşıyoruz, göre göre görenek sahibi oluyoruz. Her gördüğümüz şey bizim için bir reklam oluyor, gördüklerimizi elde etmeden de rahat edemiyoruz.
7) Hep iştahamıza hitap edip müptela ediyorlar. Ve dediği gibi bunlar bizde bir tiryakilik oluşturuyor. İki pasajı birleştirerek düşünecek olursak, hem gereksiz şekilde masrafları çoğalmış, hem de tiryalık cihetinde nefsinin iştahası açılmış insanoğlu,
8) kazandığına kanaat getiremiyor, kendini tatmin için ya hileye, ya harama düşüyor. Üstad başka bir yerde müminlerin bu fitneden beri kalmayacaklarını, bunun bir ahir zaman fitnesi olduğunu, kendisine sorulan bir soru üzerinden cevaplıyor ve
9) hayatı bir Ramazan gibi yaşamayı, riyazet yapıyor gibi düşünmeyi telkin ediyor:

Sual: Bu âhirzaman fitnesinde, açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü
10) derecede bırakmağa çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor. Acaba, herşeyde hattâ kahr azabında ehl-i iman ve masumlar için bir vech-i rahmet ve kader-i İlahî cihetinde adalet olduğu, bunda ne tarzda olur?Ve ehl-i iman,hususan Risale-i Nur talebeleri bu musibete karşı
11) iman ve âhiret hesabına ne cihetle istifade edip, nasıl davranacaklar ve mukavemet edecekler? Elcevab: Şu musibetin en ehemmiyetli sebebi; küfran-ı nimet ve şükürsüzlük ve nimet-i İlahiyenin kıymetini takdir etmemeklikten gelen bir isyan olduğundan,
12) Âdil-i Hakîm nimetinin hususan gıda kısmının, hususan hayat noktasında en büyük nimet olan ekmeğin hakikî lezzetini ve çok ehemmiyetli kıymetini ve nimetiyet noktasında fevkalâde derecesini göstermekle, hakikî şükre sevketmek hikmetiyle,
13) Ramazan gibi riyazet-i diniyeye riayet etmeyen şükürsüz insanlara bu musibeti verip, aynı hikmet için adalet etmiş.Ehl-i iman, ehl-i hakikat, hususan Risale-i Nur talebelerinin vazifesi; bu musibetli açlığı,
14) Ramazan riyazet-i diniyesinin tarzındaki açlık gibi vesile-i iltica ve nedamet ve teslimiyet yapmağa çalışmaktır. Ve zaruret bahanesiyle, dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşiliğe yol açmasına meydan vermemektir.
15) Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazı ehl-i maaş dahi Risale-i Nur'u dinleyip, bu mecburî açlık hissiyle açlara merhamete gelip zekatla yardımlarına koşmaktır. Ve nefsini güzel yemeklerle şımartan,
16) serkeş eden ve hevesat-ı rezile ve tuğyanlara sevkedip sarhoş eden gençler dahi, Risale-i Nur'un irşadıyla, bu hâdiseden merdane istifade ederek, fuhşiyat ve günahlardan ellerini bir derece çektiği ve
17) nefislerinin zevklerini ve pisliklere karşı galeyanlarını kırdığı vesilesiyle taate ve hayrata girip, o hâdiseyi kendi aleyhlerinden çıkarıp, lehlerinde istimal etmektir. Ve ehl-i ibadet ve salahat dahi, ekser insanların aç kaldığı bu zamanda ve
18) çok karışmış ve haram ve helâl farkedilmeyecek bir tarza gelmiş ve şübheli mal hükmünde ve manen müşterek olan erzak-ı umumiyeden helâl olmak için mikdar-ı zaruret derecesine kanaat ediyorum diye,
19) bu mecburî belaya bir riyazet-i şer'iye nazarıyla bakmaktır. Kader-i İlahiyeye karşı şekva ile değil, rıza ile karşılamaktır.” (Kastamonu Lahikası, 140)
20) Ayrıca Üstad iman hizmeti yapanlara çok ehemmiyetli bir ders olarak, korku, riya (şan u şeref) ve dünya malına tamah etmediğini şu veciz sözlerle ifade ederek, insanların bu zaafiyetlerini kullandırmamaları gerektiğini de beyan etmiş oluyor:
21) Nasıl ki korku ve tamah ve şan ü şeref cihetinde çalışıyorlar. Çünkü insanın en zaif damarı olan “korku” cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğimizi anladılar.
22) Sonra insanın bir zaif damarı “derd-i maişet ve tamah” cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zaif damardan birşey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki, onlar mukaddesatını feda ettikleri dünya malı,
23) nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hattâ bu on sene zarfında yüz defadan ziyade resmen “Neyle yaşıyor?” diye mahallî hükûmetlerden sormuşlar.
24) Sonra en zaif bir damar-ı insânî olan “şan ve şeref ve rütbe” noktasında bana çok elîm bir tarzda o zaif damarımı tutmak için emredilmiş. İhanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki,
25) onların perestiş ettiği dünya şan ve şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ve şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.(Emirdağ, I, 188)
26) Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz, günümüzün tüketim kültüründe insanlar zaruret dışı bir çok masrafla karşılaşmakta, ve bunlara karşı da görenekle tiryakilik kazanmaktadırlar. Lakin çoğu zaman da kazandıkları ücretler, iştah duydukları şeylere yetmemektedir.
27)Bu hem çalışırken daha fazla kazanmak için insanı hileye sevk etmekte, hem de tüketmeye alışmış nefis ahlaksızlığa kapı aralamaktadır. Ehl-i dalalet maişet noktasında ehl-i imanı ifsad edebilmektedir ki, günümüzde canlı olarak görüyoruz. İktisat ve kanaat bu sorunlara çaredir.

• • •

Missing some Tweet in this thread? You can try to force a refresh
 

Keep Current with FatihKumas

FatihKumas Profile picture

Stay in touch and get notified when new unrolls are available from this author!

Read all threads

This Thread may be Removed Anytime!

PDF

Twitter may remove this content at anytime! Save it as PDF for later use!

Try unrolling a thread yourself!

how to unroll video
  1. Follow @ThreadReaderApp to mention us!

  2. From a Twitter thread mention us with a keyword "unroll"
@threadreaderapp unroll

Practice here first or read more on our help page!

More from @FatihKumas4

21 Jun
1) Hocaefendi, Kalbin Zümrüt Tepeleri'nin Esma-i Hüsna bahsinde, mevzu ile alakalı daha fazla okuma yapmak için tavsiye ettiği kitaplardan birisi, Gazzâlî’nin “el-Maksadü’l-Esnâ" eseridir. Bu seride Esma-i Husna ve ahlaki eğitime dair o eserden bazı bilgiler derlemeye çalıştım:
2) Gazzali diyor ki: Her kimin Esma-i Hüsnâ'dan nasibi, sadece lafızlarını işit­mek, lügat bakımından tefsir ve vaz'ını bilmek ve manasının Al­lah-ü Teâlâ hakkında sabit olduğuna kalbi ile inanmaktan ibaret kalırsa, şüphesiz o insan talihsizdir ve derecesi düşüktür.
3) Halk arasında (böyle insanların) övünecek bir şeye sahip olduğu söylenemez. Çünkü lafızları işitmek, sesleri işitmeye yarayan kulak vasıtasının selame­tine bağlıdır ki, bu meziyet hayvanda bile mevcuttur.
Read 25 tweets
20 Jun
1) Üstad hazretleri, kendisinden önceki İslami ahlaka dair yazılan ana unsurlara kimi yerlerde değinmiştir. "Kuvve-i gadabiye", "kuvve-i akliyye", "kuvve-i şeheviyye"'nin dengede olması gerektiğine dair beyanları var. Bu üç kuvve'nin alt unsurları nelerdir? İbn Sina'dan okuyalım.
2) İbn Sînâ er-risâle fi’l-ilmi ahlak adlı risalesinde, şehvet, öfke ve temyiz gücünün ideal olan noktada olmasına karşılık gelen, temel ve alt erdemleri sıralar (Toktaş, İbn Sînâ’nın “Risâle fî ‘İlmi’l-Ahlâk” risalesinin takdim, tahkik ve çevirisi (2016)). Bu erdemler şunlardır:
3) Şehvet Gücü(Kuvve-i şeheviyye): Temel ve Alt Erdemler

Temel erdem, İffet: Yeme içme ve cinsellik gibi duyusal isteklere karşı kontrollü ve sağlıklı düşünerek hareket etmektir.
Read 25 tweets
20 Jun
1) Babalar günü olması dolayısı ile kendi babamla yaşadıklarım ve onun kardeşimle beni Hizmet'e yönlendirmesi gibi bazı şeyler aklıma geldi. Sizlerle paylaşmak istedim. Allah tüm kardeşlerimize sadaka-i cariyeye sebep olacak salih evlad nasip eylesin.
2) 17-18 yaşlarında iken bir yaz tatilinde babam ile dedemi birlikte gördüğüm bir hal vardı.. Dedem kanepede oturuyordu, babam ise onun ayaklarının bitişiğinde yerde..Dedem bir şey dese, tamam baba, olur baba, bunu da ister misin gibi sözlerle mukabelede bulunuyordu.
3) Babam tahsilli bir insan, kafamda bunu oturtamıyordum ..Gençliğin verdiği dengesizlikle babasından korkuyor mu diye içimden bir şeyler geçirmiştim. Fazla geliyordu bana. Oysa bu hürmetti. Çünkü peder hazretleri babasına olduğu gibi, ihtiyarlara da hürmet gösteren bir insandı..
Read 22 tweets
20 Jun
1) Galatasaray klübü bir seçim yaşadı. Bu haberi okuduktan sonra eskiden okuduğum bir anıyı hatırladım. Önemli edebiyat tarihçisi Prof. Dr. İsmail Hakkı Ertaylan, Galatasaray Lisesi'nde talebeyken, samimi bir hocanın etkisinde kaldığı, din dersinde yaşanan bir hadiseyi anlatıyor:
2) Ertaylan diyor ki: Bazı yaşlı başlı, ihtiyar temiz yürekli, baba hasletli hocalarımız vardı. Bunlar ekseriya din dersleri hocalarıydı. Bu mübarek adamlara da çocuklar musallat olur, muzipliğin envaını yaparlardı.
3)Adını hatırlayamadığım, bir din dersi hocamız vardı. Uzun ak sakallı,nurlu çehresi,mütevekkil simasıyla, hürmet telkin eden bir adamcağızdı. Verdiği dersler çok basitti. Buraz akaidden, biraz Kur'an'dan okuturdu, şerh u izaha girmezdi. Hiçbir sul sormaz, hiçbir sual sorulmazdı.
Read 12 tweets
26 May
Hatib b. Ebi Beltaa'nın Mekke fethi'nden önce akrabalarına yazdığı mektup bugünlerde mevzu edilmektedir. Bu mektubun içeriği ve Resulullah aleyhissaletu vesselamın tutumu hakkında bir yüksek lisans çalışmasından özet çıkarmaya çalıştım.

GülfemYeniye AcıÜstüneAcı
Tarihçilere göre, Hatib b. Ebi Beltaa'nın mektup yazdığını vahiyle öğrenen Hz. Peygamber (sav), Sâre’nin(mektubu götüren kadın) Mekke’ye gidip seferle ilgili bilgileri ilgili kişilere vermesini engellemek için Hz. Ali, Zubeyr b. Avvam ve Mikdat b. Amr’ı görevlendirdi.
Sâre’nin yerini, aldığı vahye göre tarif etti. Kaynaklarda bu yerin neresi olduğuyla ilgili olarak iki farklı yer rivayet edilmektedir. Birincisi “Hah bahçeleri” adıyla bir yer belirtilmektedir ki kaynakların ekserisi burayı zikreder, diğeri de “Hüleyka” ismindeki bir yerdir.
Read 30 tweets
25 May
1) Etkin pişmanlık veya itirafçılık ile alakalı bazı tanık olduğum durumlar var, ve kendimi de yakinen alakadar eden bir husus olduğu için şahit olduğum hususları belirtmek istiyorum.
2) Evvelen önemli bir devlet dairesinde memurken, takribi kırk kişinin ismini verip, kimilerinin işten atılmasına veya kimilerinin hapsedilmelerine sebep olan birisinden bahsedeceğim.
3) Bu insan son derece mülayim bir insanken, baskı altında bir kaç isim verdikten sonra, daha da isim vermesi yönünde zorlanarak sayıyı günden güne artırmış. Verilen isimler arasında olup zorluklara maruz kalan bir arkadaşım ise şu anda yurtdışında.
Read 19 tweets

Did Thread Reader help you today?

Support us! We are indie developers!


This site is made by just two indie developers on a laptop doing marketing, support and development! Read more about the story.

Become a Premium Member ($3/month or $30/year) and get exclusive features!

Become Premium

Too expensive? Make a small donation by buying us coffee ($5) or help with server cost ($10)

Donate via Paypal Become our Patreon

Thank you for your support!

Follow Us on Twitter!

:(