1) Üstad hazretleri, kendisinden önceki İslami ahlaka dair yazılan ana unsurlara kimi yerlerde değinmiştir. "Kuvve-i gadabiye", "kuvve-i akliyye", "kuvve-i şeheviyye"'nin dengede olması gerektiğine dair beyanları var. Bu üç kuvve'nin alt unsurları nelerdir? İbn Sina'dan okuyalım.
2) İbn Sînâ er-risâle fi’l-ilmi ahlak adlı risalesinde, şehvet, öfke ve temyiz gücünün ideal olan noktada olmasına karşılık gelen, temel ve alt erdemleri sıralar (Toktaş, İbn Sînâ’nın “Risâle fî ‘İlmi’l-Ahlâk” risalesinin takdim, tahkik ve çevirisi (2016)). Bu erdemler şunlardır:
3) Şehvet Gücü(Kuvve-i şeheviyye): Temel ve Alt Erdemler
Temel erdem, İffet: Yeme içme ve cinsellik gibi duyusal isteklere karşı kontrollü ve sağlıklı düşünerek hareket etmektir.
4) Alt Erdemler
Kanaatkarlık: Yaşamını devam ettirmek için gerekli ihtiyaçların ötesine geçmemek, başkasında görülen fazla eşyaya göz dikmemek ve kendine hakim olmaktır.
5) Cömertlik / Sehâ: Diğer insanların ihtiyaçlarını gidermek için sahip olduğu şeylerden ve paylaşılması mümkün olan şeylerden gönül rahatlığıyla vermektir.
6) Öfke Gücü(Kuvve-i gadabiye): Temel ve Alt Erdemler
Temel Erdem
Cesaret (Şecaat): Karşılaşılabilecek olumsuzluklara karşı koyabilmek, insanın değerlerini savunma
konusunda saldırılara ve acılara göğüs germesidir.
7) Alt Erdemler
Sabır: İnsanın ıstırap ve acıları metanetle karşılayıp, aklıyla, güçlerini ve duygularını kontrol etmesi, karşılık verirken aşırılıktan kaçınmasıdır.
8) Yumuşak Huyluluk (Hilm): İnsanın bir kötülük karşısında kendine hakim olarak kötülüğü bağışlaması, tahammül etmesi, sebat göstermesi, öfkesini yenmesidir.
9) Yüce Ruhluluk (rahbu’l-bâ’) / Geniş Yüreklilik (Siatü’s-sadr): İnsan yaşamında önemli şeylerle, onu heyecana, şaşkınlık ve paniklemeye sevk edecek şeylerle karşılaştığında soğukkanlı davranarak hareket etmesidir.
10) Sır Saklamak (Kitmânu’s-sırr): İnsanın konuşma gücünü kontrol etmesi, saklaması gereken ve yayıldığında zararlı olacak sırları korumasıdır.
11) Temyiz Gücü(Kuvve-i Akliyye) : Temel ve Alt Erdemler
Temel Erdemler
İlim / Hikmet: İnsanın kavraması imkân dâhilinde olan şeyleri, hatasız ve eksiksiz olarak kavramasıdır. İnsanın kavraması, kesin bilgi ve hakiki kanıta dayanıyorsa buna hikmet adı verilir.
12) Alt Erdemler
Belâgât / Fesâhât (Beyân) : Akledilen ve hayal edilen kavramların muhataba aktarılması hususunda övgüye değer ve güzel bir üslupla aktarmaktır.
13) Zeka ve Güçlü Sezgi (Fetânet ve Cevdetü’l-hads): İnsanın duyu verileriyle elde ettiği şeylerin hakiki anlamını çok çabuk kavramasıdır.
14) Doğru Görüş (İsâbetü’r-rey): Kesin görüş bulunmayan konularda, doğruyu elde etmek için yapılması gereken gayreti göstermek ve olayların sonuçlarını dikkatli düşünmektir.
15) Temkinli Olmak (Hazm): Olaylar karşısında elden geldiği kadar zararlı olandan kaçınmak huzur ve güven ortamına yönelmektir.
16) Doğruluk (Sıdk): Söylenilenler ile gerçeğin ters düşmemesidir. İnsanın içinden geçirdiklerini dilin, dilin de içinden geçirdiklerini yalanlamamasıdır.
Vefâ: insanın üstüne aldığı görevi yerine getirmesi ve sözünde durmasıdır.
17) Merhamet (Rahmet): Acı çeken ve olumsuz bir durum içinde olan kişiye şefkat göstermektir. Hayâ: Ruhun, işlendiği takdirde çirkin görülecek fiilleri reddetmesidir.
Yüce ideal(Azmü’l-himme): Erdemi ve şerefi artırıcı şeylerle yetinmeyip daha değerli olan şeyin peşinde olmaktır.
18) Ahde Vefâ Göstermek (Husnü’l-ahd ve’l-muhâfaza): Daha önce birbirlerini tanımış olan ve aralarında yakınlık ve dostluk olan bireylerin bu durumlarını koruması ve güzel günlerin yad edilmesi ve yaşatılmasıdır.
19) Alçak Gönüllülük (Tevâzu’): Sahip olduğu bedeni ve ruhi meziyetlerle böbürlenen ve öğünen kişiye karşı insanın doğuştan bazı eksiklik ve zaafla yaratıldığını bilen kişinin bu bilgisiyle böbürlenen kişiyi engellemesidir.
20) Bu alıntılar Ramazan Turan'ın "İbn Sina Düşüncesinde Bir Erdem Olarak Adalet Ve Sosyal Yansımaları" makalesinde geçmektedir.
Üstad diyor ki: Kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki; ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki;
21) namusları ve ırzları payimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki; helâline şehveti var, harama yoktur.” “Ve keza kuvve-i şeheviyesi haddi aşarsa heva-i nefse tâbi olur, kalbinden şefkat-i cinsiye zâil olur, kendisi berbad olacağı gibi başkalarını da
22) berbad edecektir.”..“kuvve-i gazabiyenin tefrit mertebesi cebanettir ki, korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne manevî hiç bir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür.
23) Vasat mertebesi ise şecâattır ki;hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru' olmayan şeylere karışmaz.” “Ve keza kuvve-i gazabiyesi hadd-i vasatı tecavüz ederse, hayat-ı içtimaiyenin hem yüzünü,hem astarını yırtar, altüst eder. Kuvve-i akliyenin
24) tefrit mertebesi gabavettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya mâlik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki; hakkı hak bilir imtisal eder, bâtılı bâtıl bilir içtinab eder.”
25) “Evet fâsık olan kimsenin kuvve-i akliye ve fikriyesi itidali kaybedip safsatalara düşerse, itikadata ait rabıtaları kesmekle, hayat-ı ebediyesini yırtar atar.”
Üstad bu kuvvelerin ifrat ve tefrit yönde değerlendirilmesinin nelere sebep olabileceğini çok güzel özetlemiş.
• • •
Missing some Tweet in this thread? You can try to
force a refresh
1) Üstadın iktisat anlayışıyla sadece yeme, içme ve harcamada aşırıya kaçmayı engellemek amacında olmadığı, nefsi terbiye ederek mala düşkünlüğün doğrucağı ahlaksızlığı engellemek istediği anlaşılıyor. Bu hali müminler ve ehl-i hizmet için sanki zaruret görmekte. Nurlara bakalım:
2) Üstad diyor ki: Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir. Sa’y masrafa kâfi gelmediğinden, hileye, harama sevketmekle, ahlâkın esasını şu noktadan ifsad etmiştir.
3) Cemaate, nev’e verdiği servet, haşmete bedel, ferdi şahsı fakir, ahlâksız etmiştir. (Asar-ı Bediyye, Envar Nesriyat, sf. 123). Modern zamanda insanların masrafları gereksiz şekilde çok arttığı için, çalışmalarının karşılığında elde ettikleri ücret harcamalarına yetmemektedir.
1) Hocaefendi, Kalbin Zümrüt Tepeleri'nin Esma-i Hüsna bahsinde, mevzu ile alakalı daha fazla okuma yapmak için tavsiye ettiği kitaplardan birisi, Gazzâlî’nin “el-Maksadü’l-Esnâ" eseridir. Bu seride Esma-i Husna ve ahlaki eğitime dair o eserden bazı bilgiler derlemeye çalıştım:
2) Gazzali diyor ki: Her kimin Esma-i Hüsnâ'dan nasibi, sadece lafızlarını işitmek, lügat bakımından tefsir ve vaz'ını bilmek ve manasının Allah-ü Teâlâ hakkında sabit olduğuna kalbi ile inanmaktan ibaret kalırsa, şüphesiz o insan talihsizdir ve derecesi düşüktür.
3) Halk arasında (böyle insanların) övünecek bir şeye sahip olduğu söylenemez. Çünkü lafızları işitmek, sesleri işitmeye yarayan kulak vasıtasının selametine bağlıdır ki, bu meziyet hayvanda bile mevcuttur.
1) Babalar günü olması dolayısı ile kendi babamla yaşadıklarım ve onun kardeşimle beni Hizmet'e yönlendirmesi gibi bazı şeyler aklıma geldi. Sizlerle paylaşmak istedim. Allah tüm kardeşlerimize sadaka-i cariyeye sebep olacak salih evlad nasip eylesin.
2) 17-18 yaşlarında iken bir yaz tatilinde babam ile dedemi birlikte gördüğüm bir hal vardı.. Dedem kanepede oturuyordu, babam ise onun ayaklarının bitişiğinde yerde..Dedem bir şey dese, tamam baba, olur baba, bunu da ister misin gibi sözlerle mukabelede bulunuyordu.
3) Babam tahsilli bir insan, kafamda bunu oturtamıyordum ..Gençliğin verdiği dengesizlikle babasından korkuyor mu diye içimden bir şeyler geçirmiştim. Fazla geliyordu bana. Oysa bu hürmetti. Çünkü peder hazretleri babasına olduğu gibi, ihtiyarlara da hürmet gösteren bir insandı..
1) Galatasaray klübü bir seçim yaşadı. Bu haberi okuduktan sonra eskiden okuduğum bir anıyı hatırladım. Önemli edebiyat tarihçisi Prof. Dr. İsmail Hakkı Ertaylan, Galatasaray Lisesi'nde talebeyken, samimi bir hocanın etkisinde kaldığı, din dersinde yaşanan bir hadiseyi anlatıyor:
2) Ertaylan diyor ki: Bazı yaşlı başlı, ihtiyar temiz yürekli, baba hasletli hocalarımız vardı. Bunlar ekseriya din dersleri hocalarıydı. Bu mübarek adamlara da çocuklar musallat olur, muzipliğin envaını yaparlardı.
3)Adını hatırlayamadığım, bir din dersi hocamız vardı. Uzun ak sakallı,nurlu çehresi,mütevekkil simasıyla, hürmet telkin eden bir adamcağızdı. Verdiği dersler çok basitti. Buraz akaidden, biraz Kur'an'dan okuturdu, şerh u izaha girmezdi. Hiçbir sul sormaz, hiçbir sual sorulmazdı.
Hatib b. Ebi Beltaa'nın Mekke fethi'nden önce akrabalarına yazdığı mektup bugünlerde mevzu edilmektedir. Bu mektubun içeriği ve Resulullah aleyhissaletu vesselamın tutumu hakkında bir yüksek lisans çalışmasından özet çıkarmaya çalıştım.
GülfemYeniye AcıÜstüneAcı
Tarihçilere göre, Hatib b. Ebi Beltaa'nın mektup yazdığını vahiyle öğrenen Hz. Peygamber (sav), Sâre’nin(mektubu götüren kadın) Mekke’ye gidip seferle ilgili bilgileri ilgili kişilere vermesini engellemek için Hz. Ali, Zubeyr b. Avvam ve Mikdat b. Amr’ı görevlendirdi.
Sâre’nin yerini, aldığı vahye göre tarif etti. Kaynaklarda bu yerin neresi olduğuyla ilgili olarak iki farklı yer rivayet edilmektedir. Birincisi “Hah bahçeleri” adıyla bir yer belirtilmektedir ki kaynakların ekserisi burayı zikreder, diğeri de “Hüleyka” ismindeki bir yerdir.
1) Etkin pişmanlık veya itirafçılık ile alakalı bazı tanık olduğum durumlar var, ve kendimi de yakinen alakadar eden bir husus olduğu için şahit olduğum hususları belirtmek istiyorum.
2) Evvelen önemli bir devlet dairesinde memurken, takribi kırk kişinin ismini verip, kimilerinin işten atılmasına veya kimilerinin hapsedilmelerine sebep olan birisinden bahsedeceğim.
3) Bu insan son derece mülayim bir insanken, baskı altında bir kaç isim verdikten sonra, daha da isim vermesi yönünde zorlanarak sayıyı günden güne artırmış. Verilen isimler arasında olup zorluklara maruz kalan bir arkadaşım ise şu anda yurtdışında.